Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilâtı, 1979 yılında bir karar almış. Bu karara göre, her yıl 16 Ekim günü bütün dünyada “'Dünya Gıda Günü” olarak kutlanacak...
Dünya Gıda Günü, 1981 yılından bu yana ülkemizde de kutlanıyor. 16 Ekim 1984 4'üncü Gıda Günü olarak değerlendirilecek...
Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü, bu maksatla broşürler, dosyalar hazırlamış. Konunun kamuoyuna mal edilmesi için bu dokümanlar ilgili bakanlık ve kuruluşlara gönderilmiş...
Dünya Gıda Günü "Beslenme"; "Gıda maddelerinin dağılımı"; "Verimli istihsal"; "Tutumlu tüketim" gibi problemleri gündeme getirmiş bulunuyor.
"Beslenme problemi" konusunda karamsar rakam ve tablolar var.
Dünyada 500 milyon insan, açlık tehlikesi ve tehdidi altında... 1 milyardan çok insan da, yetersiz beslenmeye dayalı arıza ve hastalıklara mâruz... Nitekim her yıl 2 milyona yakın çocuk, yetersiz beslenme sebebiyle hayatını kaybediyor. 200 milyondan fazla çocuk arızalı, 30 milyondan çok çocuk sakat durumda... 100 milyon kişi kör olma, 400 milyon kişi iyot eksikliğine bağlı hastalıklar ile karşı karşıya... 300 milyon kişi kansızlığa müptelâ...
1972, 1973 yıllarında Kuzey Afrika, müteakip 2 yılda Bangladeş ve Hindistan'da yüzbinlerce insan açlıktan ölmüş... 2026 yılına kadar sadece Güney Asya'da 500 milyon insanın açlıktan öleceği hesab edilmiş...
Karamsar tablo ve rakamlar bu şekilde devam ediyor... Broşürlerde, az kazananla-çok kazanan; imkanı az olanla-geniş olan; açlıktan ölenle-aşırı beslenen ülkelerin de mukayeseleri var. Çalışan çalışmayanla; akıllı yaşayan kendini bırakanla bir olmayacağına göre, bu farklılıklar her zaman bulunacak... Bir ülke var ki, çölde cennet kurmuş; diğeri ise boşa akıp-giden nehir ve ırmaklara rağmen toprağını da, kendini de kurutmuş... Realite bu olunca, farklılıklar mutlaka bulunacak...
İSTİHSALDE VERİM TÜKETİMDE TASARRUF
Dünya Gıda Günü dolayısıyla değerlendirilmesi gerekli asıl konu, istihsalde verim, tüketimde tasarruf konusudur. Konunun Türkiye açısından önemli yönü de budur. Türkiye'de mevcut geçim sıkıntısının, gıda maddeleri dağılımındaki farklılıkların altında da bu var...
Zamanınızı ve imkânlarınızı iyi değerlendirmezseniz; elinizdeki nimetlerin kıymetini bilmezseniz; akıllı, tedbirli ve planlı yaşayacak yerde, kendinizi olayların akışına bırakırsanız bazı sıkıntı ve problemlerle karşılaşmanız elbette kaçınılmaz olacaktır.
Türkiye'de toplu bir açlık problemi şimdilik yok... Hattâ gıda imkânları açısından yeterli birkaç ülkeden biriyiz. Ancak, diğer imkânlarımız bir yana, toprak; iklim ve zirai imkânlarımızı akıllıca kullanabiliyor muyuz?.. Soruya gönül rahatlığı ile evet deme imkânımız yok...
Bazı bölgelerde yüzyıllardır kuru ziraat yapılan topraklar, sulu ve motorlu ziraata kavuşan ailelerce devre dışı, boş bırakılır olmuştur...
Köyden-şehire akın başlamış, bu akının önü bir türlü alınamamıştır. Köyde, köyün ananevi nimetleri olan et, süt ve yumurta bulunamıyor artık... Zira köylü de her şeyi şehirden almaya alıştırılmıştır. Yetersiz ve dengesiz beslenme denilen şey, işte böylece köylere de bulaşmıştır. Birçok köyde babadan-dededen kalma "kompil", soğan sekileri boş bırakılmaktadır. Ahır ve kümesi olan, çifti-çubuğu bulunan köy ailesi hızla azalmaktadır. Halbuki hiçbir şey gökten inmez. "İnsan için çalışmasından başka bir şey yok. (En-Necm: 39)"... Bazı yıllarda buğday, patates gibi ana gıda maddelerini bile ithal eder duruma girmemizin tek sebebi, bu yeni alişkanlıklarımızdır...
HER KONUDA TAM BİR İSRAF VAR
Tüketim ve tasarruf konusuna gelince: Ülkemizde sadece gıda maddeleri istihlâkinde değil, her konuda tam bir israf var... Geçen yıllarda "enerji tasarrufu" için gösterişli toplantılar, yaygın reklam ve telkinler yaptık... Pratikte bir adım ileri gittiğimizi söylemek güç... Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından itibaren okullarımızda "yerli malı kullanma seferberliği" başlatmıştık... Çok isabetli idi... Çocukluğumuzda verilen bu telkinler sebebiyle, bizim nesilde hiç silinmeyen bir yerli malı tutkusu var... Şimdilerde okullarda bu konuda ne yapılır bilmem...
İnsanoğlu hiçbir zaman elindekinin kıymetini bilmez… Varken saçar-savurur, yokken elin eline bakar... Bir akarsu kenarında bulunsak bile suyu tutumlu kullanmayı emreden peygamberâne incelik hiç birimizde kalmamış...
Kalkınma bir akıl ve plan işidir. Bu akıllılığı, bil tutumluluğu bir millî ahlâk haline getirebiliyor muyuz?
Dünya Gıda Günü'nün bize vereceği ancak bu olabilir...