Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
ALMANYA’DAKİ TÜRK ÇOCUKLARIN DRAMI - 26 Ekim 1984

Uğur DÜNDAR, 18 Ekim akşamı yayınlanan "Olay" adlı televizyon prog­ramı ile F.Almanya'da bulu­nan bir kısım Türk çocukları­nın içine düştükleri bunalımı gündeme getirdi. "Olay" ın yankıları sanılandan büyük oldu.

Dündar'ın ekrana getirdiği olaylar aynıyla doğrudur. O'na hepimiz teşekkür borç­luyuz. Fakat madalyonun bir de öbür tarafı var. Nedir bu öbür vâkıâ?.. Bu sohbette onu dile getireceğim.

1960'lı yılların başından bu yana F.Almanya ve diğer bazı Avrupa ülkelerine işçi gönderiyoruz. Çeşitli Avru­pa ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarının sayısı, aile­leriyle birlikte 2.5 milyonu aşmış... Yâni Türkiye nüfu­sunun 20 kişide 1 kişisi dışa­rıda bulunuyor. Bu 2.5 milyon nüfustan 815 bini orta­öğretim çağında, 18 yaşın al­tında. Yüksek öğrenimi de sayarsak, okul çağındaki ço­cuk sayısı 1 milyonu aşmış.

Yanlışımız şu ki, 25 yıldan bu yana grup-grup yurt dışı­na gönderdiğimiz bu insanla­rın sosyal ve kültürel ihti­yaçlarıyla hiç ilgilenmemişiz. Hastalık, yaşlılık, malûllük, aile ve işsizlik yardımı gibi konulardaki sosyal güvenlik anlaşmalarını bile, ikili işgü­cü anlaşmalarından çok son­ra hatırlamışız.

Bu insanlar mutfakları, kı­lık-kıyafetleri, inanç ve gele­nekleri çok farklı bir yabancı çevrede ne yiyip-içecekler, inançları, ibâdetleri, gelenek­leri ne olacak hiç düşünme­mişiz. Dahası, 3-5 himmet sahibi biraraya gelip dernek­ler kurmuşlar; boş zamanlar­da bu derneklerde biraraya gelmeye başlamışlar; Fâtihâ okumasını, bilen birisi öne geçmiş, namaz kıldırmış; bu­nu duyanlar, koşup cemaata uymuşlar. Burası giderek mescitleşmiş, camileşmiş... Okul saatleri dışında çocuklarını buralara göndermişler. Kur'ân okumasını, namaz kılmasını öğretmişler. Onla­ra Türk ve Müslüman olduk­larını anlatmışlar. Et ve kur­ban kesimi, cuma, bayram kandil, nikâh gibi problemle­ri nasıl halledeceklerini araş­tırmaya koyulmuşlar. Biz bunlardan bile "rahatsız" olmuşuz. Doğru mu, olabilir mi?.. Olmuş. Maalesef bazı resmî zevat bundan rahatsız olmuş.

1976 yılında F.Almanya'nın Frankfurt   çevresini, 1978 yılında  Hollanda'nın bütün bölgelerini ve Belçi­ka'nın Brüksel çevresini do­laştım.  Türklükle,  Müslü­manlıkla dopdolu bir Müslüman-Türk varlığı mevcut. Dernekleşmişler, cemaatlaşmışlar, küçük bir Türkiye oluşturmuşlar . Bayram-bayram, kandil-kandil, cuma-cu­ma, mevlid-mevlid biraraya geliyorlar. Büyük salonlar, hattâ kiliseler kiralamışlar, buraları camiye çevirmişler. Günün beş vaktinde birara­ya gelmeye çalışıyorlar. Ço­cuklarını da buralarda okul dışında okutuyorlar. 5,8,10 bin kişilik salonları hınca hınç doldurup bayram na­mazları kılıyorlar .Türkiye'den daha canlı bir dini-milli ha­yat var.

 Madalyonun öbür tarafı dediğim vâkıâ bu!..

SUÇLU BİZİZ!..

Uğur DUNDAR'ın günde­me getirdiği sahneler doğrudur. Hattâ dahası var. Uğur onları nezaket göste­rip ekrana getirmedi. Fa­tih'i, Atatürk'ü, İstiklâl Har­bi'ni, Osmanlı'yı, Selçuklu'-yu, İslâmiyet'in şartını, cu­mayı, bayramı bilmeyenlerle görüştü. Uyuşturucu madde müptelâlarını, kulaklarına küpe takan oğlanları, kucaktan-kucağa bir top gibi atılan kazları, anne-babalarını Alman polisine şikâyet eden Türk çocuklarını yakaladı. Ya Türk olduklarını, Müslü­man olduklarını inkâr eden­ler? Ben artık Türk değilim, Müslüman değilim diyen Yehova Şehidi adıyla misyonerlik yapanlar?!..

  Türkiye aleyhine ideolojik faaliyetler planlayan kansızlar?

  Kimse rencide olmasın ama bunlar doğrudur. Suclusu ise biziz. Madalyonun öbür yanı dediğim sağlam çoğunluğun teselli yanı da bizim değil, kendilerinin.

Öğretmen göndermemişiz. Din adamı göndermemişiz. İşçi diye, Anadolu'nun yolsuz-ışıksız ücra köşelerinden topladığımız kol gücü en diri nüfusumuzu Avrupa'nın ışıklı, neonlu, serbest hayatı­nın içine atmışız. Çoğu kendi köyü, şehri dışına hiç çıkma­mış bulunan bu insanların alıştıkları ahlâk anlayışı ile bu yeni hayat arasında buna­lıma, komplekse düşecekleri­ni düşünmemişiz., Sonunda bazı sapmalar olmuş. Kendi­ni kaybedenler de, benliğini koruma savaşı verenler de bir ifrat-tefrit arasında kal­mış. Birtakım gözü açıklar bu ifrat-tefriti çok iyi değerlendirmişler. Bunlar normal­dir. Normal olmayan, devlet olarak konuya bir an önce eğilmememizdir.

YAPILACAK OLAN NEDİR?

Sayın Mehmet ÖZGÜNEŞ 1982 yılında Devlet Baka­nı sıfatıyla konuya el atmış. Türk işçilerinin yoğun olduk­ları Avrupa ülkelerinde ince­lemeler yapmış ve Başbakanhk'a "gizli" ifadeli bir ra­por sunmuş... Bu raporda "A"dan "Z"ye bütün yurt dışı problemlerine el atılmış. Sayın Hamdi BİNAY'ın ko­nunun iyi yetişmiş bir uzma­nı olarak hazırladığı çok sa­yıda rapor ve doküman var. Sayın Okan GEZER, bu ko­nularda çok çalışmış. Diya­net İşleri Başkanlığı, Dışişle­ri Bakanlığı, Çalışma Bakan­lığı. Türk-lş ve TERCÜ­MAN gazetesi zaman-zaman kurultaylarla, toplantılarla konuya parmak basmışlar. Bütün problemler tesbit edil­miş. Yazılması, duyurulması icabeden her şey yazılmış, duyurulmuş...

   O halde yapılacak olan, il­gili bakanlık ve kuruluşların yazılıp-çizilenleri uygulama­ya koymalarıdır.

Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde kendini yitirmiş nesiller yanında, millî benli­ğini koruma savaşı veren bir Müslünian-Türk varlığı mev­cuttur. Onları da kaybetmek istemiyorsak konuya daha ciddi bakmalıyız...