(Hayret değil mi? Amerikalı’nın bizim İslam dünyasına yakınlaşmamızla, laikliğimizle ne alakası olabilir? Eğer bizim dini ve milli iç yapımızı veya bu temele dayalı sandıkları dış alakalarımızı araştırıyorlarsa, o zaman söylenecek başka şeyler vardır.)
Yavuz DONAT bir süreden beri Amerika'da... Toplantılara katılıyor, Türkiye hakkında sorulara muhatap oluyor; bir diplomat ihtimamı ile ülkemizi tanıtıyor, bizimle ilgili istifhamları ortadan kaldırmaya çalışıyor... Türkiye ile ilgili olarak gerçekten ince, hassas sualler soruluyor. Güney-dogu konusu. Meclis aritmetiği, iktidar partisinin yapısı, iktidarın alternatifi kim olabilir vb.
En ısrarlı soru ise. Türkiye'nin son yıllarda İslâm ülkeleri ile yakınlaşması konusu üzerine;
“-Türkiye'nin bugünkü siyasî çizgisi, giderek İslâm dünyasına yakınlaşmayı planlayan bir çizgi midir? Türkiye o tarafa doğru mu kayıyor?”
"-İktidar partisinin lâiklikten uzaklaştığı biçiminde değerlendirmeler var mı?"
“-Türkiye'nin yavaş - yavaş lâiklikten ayrıldığı, İslâm devletine doğru yöneldiği konusunda bir yorum yapılabilir mi?”
"Özal... İslâm devletî... Lâiklikten vazgeçilmesi.." gibi konular basın mensubları, basın kuruluşları, hattâ resmi zevat tarafından ısrarla araştırılıyor.
Dahası, ileride parti lideri olabileceği düşünülen bir kişiyi de şimdiden inceliyorlar:
"...İçki içer mi? Dansa gider mi? Tutucu mu? Namaz – niyaz bilir mi?"
Hayret değil mi? Amerikalı’nın bizim İslam dünyasına yakınlaşmamızla, laikliğimizle, siyasi tercihimizle ne alakası olabilir?
Merak ettikleri bizim “Doğu-Batı” tercihimiz ise, haklı oldukları düşünülebilir. Zira Batı ittifakının bir üyesiyiz. Aynı ittifak içerisindeki Yunanistan’ın hırçınlıkları karşısında nabzımızı yokluyorsa, bunda da haklıdırlar. İttifak içerisine tefrika girmesini istemezler. Piyasa, enflasyon, iç ticaret, dış ticaretimizle ilgileniyorlarsa, buna da hak veririz. “Güçlü bir müttefik istemeye hakları var” deriz.
Bunların hiçbiri değil de bizim dini ve milli iç yapımızı veya bu temele dayalı sandıkları dış alakalarımızı araştırıyorlarsa, biz de şu mukabil suali sorarız:
“-Bu tecessüsün sebebi nedir? Bu tamamen bize ait tercihler sizi niçin alakadar ediyor?”
Mantıklı düşünürsek:
“Alakadar eder... Dünyayı tanımayan, dünyadaki iç ve dış gelişmeleri takip etmeyen dünyada söz sahibi olamaz. Onlar dünyayı, dünyada olup- bitenleri işte böyle yönlendiriyorlar.”
TÜRKİYE VE İSLÂM ALEMİ
Bunlar dünyayı ikiye bölmüşler. Birine Doğu, diğerine Batı Bloku demişler... Bunun karşısında bir üçüncü blok istemezler.
Dünyada nüfusu bir milyarı aşan Müslüman devletler topluluğu var. Üstelik, dünyanın en stratejik coğrafyasında bulunuyorlar. Dahası, petrolün, kauçuğun, bazı stratejik madenlerin çoğunluğu İslâm ülkelerine ayrılmış coğrafya üzerinde. Bu stratejik ve tabii yapısı zengin bölgede, bölge ülkeleri nezdinde itibarlı ve güçlü bir Türkiye istemezler... Sadece Türkiye'nin değil, hiçbir İslâm ülkesinin başı çeken bir ülke olmasını istemezler.
Nasıl istesinler ki?.. Sanayilerinin çarkları bu bölgenin hammaddeleri ile dönüyor. Sivil ve askeri yatırımlarının zengin ye ahmak pazarı bu bölge ülkeleri.
Dikkat ediniz: Sevgili DONAT'ı sıkıştırmaları, "İslâm Konferansı Teşkilâtı Ekonomik ve Ticarî İşbirliği Daimi Komitesi" toplantısının İstanbul'da aktedildiği günlere rastlıyor.
Yunanistan'ın NATO içerisindeki hırçınlıkları, Sovyetler'e kur yapması onları fazla endişelendirmiyor. Gariptir, Türkiye'nin 12 Eylül'den önceki sancılı iç yapısı da onları bu kadar ilgilendirmemişti.
Evhamlanmasınlar:
Türkiye'nin yaptığı ne lâiklikten uzaklaşmak, ne İslâm devleti kurma hazırlığıdır. Türkiye'nin İslâm Dünyası ile yakınlaşması şeklinde görülen son gelişmeler, her ülkenin, her zaman başvuracağı siyasi, bölgevi, kültürel, biraz da iktisadî bir politikadır.
GEÇ BIRAKILMIŞ BİR POLİTİKA
Hıristiyan ülkelerle her zaman yapmaya teşne olduğumuz, İslâm ülkeleri ile yapmaya niyet edince de hemencecik yadırgandığımız bu yakınlaşma, aslında geç bırakılmış bir politikadır. Bu ülkelerle komşu, hatta akrabayız... Batık dostlarımızın bölge ülkelerini üzerimize kışkırtarak çizdikleri siyasî sınır, yakın akrabalardan bir kısmını o tarafa, bir kısmım da bu tarafta bırakmış.... Bir tarafın diğer tarafa gönlü, mülkü, toprağı kalmış... Zira yüzyıllarca kültür, din ve vatan kardeşi olmuşuz.
Niçin endişe buyururlar?!. Siyasî sınırların ayrı olması düşman olmayı gerektirmez ki?!. Yunanistan'ın, Fransa'nın gizli, hileli kurlarından niçin korkulmaz da, Türkiye'nin önceden planlanmış, açık, resmî, ciddî yakınlaşmasından korkulur?
Yoksa bu bakış, Batı'nın Türkiye'ye uyguladığı kadim politikanın bir parçası mı?
17 Kasım 1984 tarihli "BAŞYAZI" ile TERCÜMAN konuya açıklık getirdi:
"Türkiye ekonomik, siyasi, kültürel her meselede bunaltıcı bir yalnızlığın içinden çıkmıştır. Yeni çizilen millî tarihî, biraz da geç kalmış politika, ehliyetli ellerde serpilip yeşerecektir." Batılı dostlar hoş görürlerse...