Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
KALKINMADA İNSAN UNSURU - 7 Aralık 1984

İkinci Cihan Harbi'nin dehşetini en çok tadan Almanya oldu. Yaklaşık 38 milyon insanın öldü­rüldüğü bu ikinci dünya boğazlaş­ması sonunda Almanya'da âdeta taş-taş üstünde kalmadı. Doğusu­nu Rusya, batısını Amerika, İngil­tere ve Fransa işgal ederek, ülkeyi ikiye böldüler.

"Doğu" ve "Batı" diye ikiye ayrılan Almanya'nın, "Batı"da kalan kesimi ile bu tarihî dehşetten silkinip başdöndürücü bir eko­nomik hamle yapması ve dünyada adını yeniden duyurması birkaç seçim dönemini geçmez.

Tarihinin en büyük tahribatına uğrayan Alman milleti kısa zaman­da bu akıl almaz başarıyı nasıl sağladı?

Bu soruyu, Almanya'nın dev sanayi kuruluşlarından biri olan ve Alman kalkınmasında söz sahibi bulunan Krup İşletmeleri Müdürü'ne sormuşlar.

Cevap çarpıcı: "-Savaşta Almanya yenik düştü, bu doğru... Bütün sanayi kuruluşlarımızı yitirdik, bu da doğru. Yanıldığınız nokta, insan unsuru­dur. Her şeyimizi yitirdik ama eli­mizde yetişmiş insan unsuru var­dı. Biz Almanya'yı kısa zamanda ve yeniden bu iyi yetiştirilmiş in­san varlığımızla dirilttik." Almanya misali tek örnek değil. Bir "Japon mucizesi"nden söz edilir. "Mucize göstermek" an­cak peygamberlere mahsus bîr vergi olduğuna göre, biz buna "Japon kalkınması" diyelim.

Hiroşima ve Nagazaki felâketle­ri sebebiyle Japonya, cihan kav­galarından şüphesiz, füc'eten en ağır darbeyi yemiş. Fakat "insan"nını millî duygularını öy­lesine teçhiz ve tahrik etmiş ki, kalkınmadaki müthiş Japon ham­lesine "mucize" demek zorunda kalmışız.

Savaş yıkıntılarından bir "Ak zambaklar ülkesi" çıkaran Fin kalkınma hareketi de, kalkınmada insan unsurunun yegâneliğine gösterilen tarihî örneklerden biri.

Her ileri ülkenin kalkınma efsa­nesi bu ana-temâ ile yazılmış.

Kalkınma "insan" eli iledir, in­san işidir. Bizim en büyük yanlışı­mız galiba bu.

Rauf Tamer zaman zaman "İn­sana Yatırım" konusunu gündeme getirir. O yazar, biz okuruz ama, sonunda yine bildiğimizi okuruz. . "İnsana Yatırım"... Yani insan yetiştirmek için yatırım. En ras­yonel yatırım bu. Niçin?.. Zira ya­tırım planlarını yapacak, uygula­yacak, işletecek olan o.

İnsana yatırım ölü yatırım değil­dir. Hattâ makina yapan makineyi yapmak gibi de değildir. Aslında insan bütün yatırımların sahibi, sebebi ve hedefidir. Kalkınma ça­balarında her şey insan içindir. Kalkınma olayını yapacak olan da odur. Onu iyi yetiştiriniz ki, uyum­lu bir buket, ahenkli orkestra orta­ya çıksın.

Bu realiteler ışığında, dönüp kendimize bakalım:

Bizde dev projeler, dev yatırımlar yapılıyor da, "İnsana Yatırım" bir türlü düşünülmüyor. Bizde en ucuz şey insan... Onun midesini düşünebildiğimiz kadar düşünü­rüz, fakat kafa ye gönül açlığını aklımıza bile getirmeyiz. Ne kadar garip? Çağdan ve akıldan ne ka­dar uzağız.?

Herkes başını almış giderken, siz hangi kalkınmadan, ilerleme­den bahsedersiniz? Kalkınma bir akıl, plan, toplu şuur, toplu cehddir.

Ortada hepimizin gücüne eşit bir ağırlık yatıyor. Toplu kalkınma denilen şey işte bu! İstisnasız hepimiz bir yerlerinden tutacağız ki, bu ağır kütleyi kaldırabilelim. Bir kişi bile seyirci kalsa, inanınız yeri boş kalır. Bu ise toplu şuurla 7'den 70'e bütün insanlanmızın aynı kıymet hükmünde birleştiril­mesi ile olur.

Biz insanımızı maalesef aynı milli şuurda birleştirebilmiş deği­liz. Bu ilk şartı yerine getiremedi­ğimiz için de, kalkınma hızımız yavaş yürür. Gün gelir yürümez olur, hattâ tersine döner.

Neden böyleyiz?

Böyleyiz. Zira insanımızı yetiş­tirmek için planımız, projemiz, hattâ ciddî bir niyetimiz yok.

İlköğretimden üniversiteye ka­dar okullarımızı, öğretmenlerimizi ahenkli bir orkestra bütünlüğüne kavuşturamadık.

Basınımız, hattâ gariptir resmî yayın organlanmız "milli şuur" denilen toplu kıymet hükümlerimi­zi tahkim değil, tahrip etmekle meşguller.

Ailede verileni okul, okulda ve­rileni sokak, çocuklarımızın elin­den alıyor. Televizyon cezbesinden video tahribatına ulaşmışız. Çocuğun karnını doyu­rup, sırtını pekleştirmekle işimizin bittiğini sanmış, onu sokağa sal­mışız. Çocuk dünyaya getirmekten asıl maksat, onu kafası ve gönlü ile yetiştirmektir. Bunu bir türlü akıl edememişiz.

Devlet sistemleri içerisinde "cumhuriyet"i, cumhuriyetler içerisinde "demokrasi"yi, demokrasiler içerisinde çok partili sistemi benimsemişiz. Demokrasi bir köklü terbiye, toplu kültür se­viyesi ister. Devlet bu içtimaî sevi­ye ve millî terbiye üzerine oturur. Çok partili sistemi bir slogan parti­ciliği sanan toplum, hangi demok­rasiden, hangi demokratik seviye­den söz edebilir?

İleri ülkelerin gelişme grafiğini niçin incelemeyiz? Çağa, çağın şartlarına, problemlerine kulağı­mızı niçin tıkarız?

İnsanlar çoğaldıkça insana ait problemler artmıştır, insana mah­sus problemlerin tedavisi, insan meçhulüne eğilmekle olur. Bunu niçin düşünmeyiz?

Kalkınma "yetişmiş insan" işi­dir. Okulu, radyo ve televizyonu, basın-yayını, devlet ve özel sektör yatırımları buna yönelik olmalıdır.

Kalkınmanın da, devletin de, milletin de çekirdek unsuru "in­san" dır. Siz önce onu ele alınız!..