İkinci Cihan Harbi'nin dehşetini en çok tadan Almanya oldu. Yaklaşık 38 milyon insanın öldürüldüğü bu ikinci dünya boğazlaşması sonunda Almanya'da âdeta taş-taş üstünde kalmadı. Doğusunu Rusya, batısını Amerika, İngiltere ve Fransa işgal ederek, ülkeyi ikiye böldüler.
"Doğu" ve "Batı" diye ikiye ayrılan Almanya'nın, "Batı"da kalan kesimi ile bu tarihî dehşetten silkinip başdöndürücü bir ekonomik hamle yapması ve dünyada adını yeniden duyurması birkaç seçim dönemini geçmez.
Tarihinin en büyük tahribatına uğrayan Alman milleti kısa zamanda bu akıl almaz başarıyı nasıl sağladı?
Bu soruyu, Almanya'nın dev sanayi kuruluşlarından biri olan ve Alman kalkınmasında söz sahibi bulunan Krup İşletmeleri Müdürü'ne sormuşlar.
Cevap çarpıcı: "-Savaşta Almanya yenik düştü, bu doğru... Bütün sanayi kuruluşlarımızı yitirdik, bu da doğru. Yanıldığınız nokta, insan unsurudur. Her şeyimizi yitirdik ama elimizde yetişmiş insan unsuru vardı. Biz Almanya'yı kısa zamanda ve yeniden bu iyi yetiştirilmiş insan varlığımızla dirilttik." Almanya misali tek örnek değil. Bir "Japon mucizesi"nden söz edilir. "Mucize göstermek" ancak peygamberlere mahsus bîr vergi olduğuna göre, biz buna "Japon kalkınması" diyelim.
Hiroşima ve Nagazaki felâketleri sebebiyle Japonya, cihan kavgalarından şüphesiz, füc'eten en ağır darbeyi yemiş. Fakat "insan"nını millî duygularını öylesine teçhiz ve tahrik etmiş ki, kalkınmadaki müthiş Japon hamlesine "mucize" demek zorunda kalmışız.
Savaş yıkıntılarından bir "Ak zambaklar ülkesi" çıkaran Fin kalkınma hareketi de, kalkınmada insan unsurunun yegâneliğine gösterilen tarihî örneklerden biri.
Her ileri ülkenin kalkınma efsanesi bu ana-temâ ile yazılmış.
Kalkınma "insan" eli iledir, insan işidir. Bizim en büyük yanlışımız galiba bu.
Rauf Tamer zaman zaman "İnsana Yatırım" konusunu gündeme getirir. O yazar, biz okuruz ama, sonunda yine bildiğimizi okuruz. . "İnsana Yatırım"... Yani insan yetiştirmek için yatırım. En rasyonel yatırım bu. Niçin?.. Zira yatırım planlarını yapacak, uygulayacak, işletecek olan o.
İnsana yatırım ölü yatırım değildir. Hattâ makina yapan makineyi yapmak gibi de değildir. Aslında insan bütün yatırımların sahibi, sebebi ve hedefidir. Kalkınma çabalarında her şey insan içindir. Kalkınma olayını yapacak olan da odur. Onu iyi yetiştiriniz ki, uyumlu bir buket, ahenkli orkestra ortaya çıksın.
Bu realiteler ışığında, dönüp kendimize bakalım:
Bizde dev projeler, dev yatırımlar yapılıyor da, "İnsana Yatırım" bir türlü düşünülmüyor. Bizde en ucuz şey insan... Onun midesini düşünebildiğimiz kadar düşünürüz, fakat kafa ye gönül açlığını aklımıza bile getirmeyiz. Ne kadar garip? Çağdan ve akıldan ne kadar uzağız.?
Herkes başını almış giderken, siz hangi kalkınmadan, ilerlemeden bahsedersiniz? Kalkınma bir akıl, plan, toplu şuur, toplu cehddir.
Ortada hepimizin gücüne eşit bir ağırlık yatıyor. Toplu kalkınma denilen şey işte bu! İstisnasız hepimiz bir yerlerinden tutacağız ki, bu ağır kütleyi kaldırabilelim. Bir kişi bile seyirci kalsa, inanınız yeri boş kalır. Bu ise toplu şuurla 7'den 70'e bütün insanlanmızın aynı kıymet hükmünde birleştirilmesi ile olur.
Biz insanımızı maalesef aynı milli şuurda birleştirebilmiş değiliz. Bu ilk şartı yerine getiremediğimiz için de, kalkınma hızımız yavaş yürür. Gün gelir yürümez olur, hattâ tersine döner.
Neden böyleyiz?
Böyleyiz. Zira insanımızı yetiştirmek için planımız, projemiz, hattâ ciddî bir niyetimiz yok.
İlköğretimden üniversiteye kadar okullarımızı, öğretmenlerimizi ahenkli bir orkestra bütünlüğüne kavuşturamadık.
Basınımız, hattâ gariptir resmî yayın organlanmız "milli şuur" denilen toplu kıymet hükümlerimizi tahkim değil, tahrip etmekle meşguller.
Ailede verileni okul, okulda verileni sokak, çocuklarımızın elinden alıyor. Televizyon cezbesinden video tahribatına ulaşmışız. Çocuğun karnını doyurup, sırtını pekleştirmekle işimizin bittiğini sanmış, onu sokağa salmışız. Çocuk dünyaya getirmekten asıl maksat, onu kafası ve gönlü ile yetiştirmektir. Bunu bir türlü akıl edememişiz.
Devlet sistemleri içerisinde "cumhuriyet"i, cumhuriyetler içerisinde "demokrasi"yi, demokrasiler içerisinde çok partili sistemi benimsemişiz. Demokrasi bir köklü terbiye, toplu kültür seviyesi ister. Devlet bu içtimaî seviye ve millî terbiye üzerine oturur. Çok partili sistemi bir slogan particiliği sanan toplum, hangi demokrasiden, hangi demokratik seviyeden söz edebilir?
İleri ülkelerin gelişme grafiğini niçin incelemeyiz? Çağa, çağın şartlarına, problemlerine kulağımızı niçin tıkarız?
İnsanlar çoğaldıkça insana ait problemler artmıştır, insana mahsus problemlerin tedavisi, insan meçhulüne eğilmekle olur. Bunu niçin düşünmeyiz?
Kalkınma "yetişmiş insan" işidir. Okulu, radyo ve televizyonu, basın-yayını, devlet ve özel sektör yatırımları buna yönelik olmalıdır.
Kalkınmanın da, devletin de, milletin de çekirdek unsuru "insan" dır. Siz önce onu ele alınız!..