Dr. Nevzad Atlığ yönetimindeki Devlet Klasik Türk Musikîsi Korosu, 6-8 Aralık günlerinde Ankara'da idi. Başşehirlilerin bugüne kadar ancak uzaktan alkışlayabildikleri nezih sanat topluluğu, millî hafızamızdan silinmeye başlayan klasik şaheserleri icra ederken, önümüzde tarihimizin muhteşem sahifeleri sergilendi. Rast, Hüzzam, Şedd-ı Araban, Nihavent, Acemaşiran. Hicazkâr eserlerle Osmanlı'nın ihtişamını bir daha yaşadık.
Dr. Atlığ, Ankara konserlerini kadın bestekârlarımızın eserlerine ayırmış. Bu ne velüd kültür, ne cömert toprak imiş ki "kafes arkasında" mahpus zannettiğimiz Türk kadını, sadece ilimde, analıkta, ev ve mutfak tanziminde değil, sanat olaylarında da zirveye tırmanmış. Türk edebiyatı, nota, arüz, Arapça. Farsça. Fransızca, Almanca öğrenmiş. İlim, sanat, kültür olaylarında sözsahibi olmuş. Bu, İslamiyet'in kadına verdiği gerçek hürriyet, onur ve moralin sonucu.
Dr. Atlığ'ın başşehirdeki sanat ziyafeti bize bunları hatırlattı. Hadi itiraf edelim, hatırlatmadı, öğretti. Zira Atlığ sadece icra etmekle yetinmedi. İcra olunan her eserin özelliklerini, beste ve güftekârını, bu vesile ile de o devrin musikî kültürünü bir buket gibi sundu.
Devlet Klasik Türk Musikîsi Korosu'nu dinlerken, "-Niçin Ankara'da da böyle bir Klasik Türk Musikîsi Topluluğu yok?" diye birbirimize sormaktan kendimizi alamadık. Bereket ki, Balıkesir milletvekili İsmail Dayı konuyu üzerine aldı. Merhum Ali Fuat Başgil'in unutulmaması gereken makale ve eserlerini gün ışığına çıkaran İsmail Dayı, belli ki bir kalıcı hizmete daha talip oluyordu. Bakalım sonuç ne olur?
Ankara sadece resmî başşehir olmakla kalmamalı. Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmî başşehri, ilim, kültür, sanat olaylarında da başı çekmeli. Yakışan budur.
İdare sadece gündelik iş ve evrak akımı ile iştigal etmek demek değil. Hattâ sadece ekonomi ve yatırım demek de değil. Bu öyle bir bileşik kap ki, ekonomiyi, yatırımları, iç ve dış ticareti de düşüneceksiniz, insanınızın kafa, gönül bağ ve birliğini de. Ne sadece biri ne öbürü. Millet olmak, milleti idare etmek kolay değil. Millî müşterekler bulacaksınız, onları ortak değerler haline getireceksiniz. yeni yetişenlerinizi bu ortak kıymet hükümleri ile dopdolu olarak yetiştireceksiniz. Aksi halde her esen rüzgâr, millet ağacından bir yaprak, bir dal koparır gider. Son yıllarda yaşanan toplu dram işte bunun sonucu.
Bizim bir yerlerden "millî değerler aramaya ihtiyacımız yok. Tarihimiz, millî kültürümüz, dünyada bir eşi daha bulunmayan, yaşanmış, denenmiş, uygulanmış bir zengin hazine, potansiyel güç, işte Atlığ'ın nefis sunuşlarından öğrendik ki, çoğumuzun adını bile bilmediğimiz "DİLHAYAT HANIM" sadece Türk musikîsinin değil, bütün musiki âleminin en büyük ve yegâne kadın bestekârı imiş. Evimize dönünce Yılmaz Öztuna’nın "Türk Musikîsi Ansiklopedisi"ne baktık. Doğru imiş. Musikîde Dede Efendi’yi, Itrî’yi, Hacı Arif Beyi; şiirde Fuzili'yi, Nâbî'yi, Nef’iyi; bilimde Farâbi'yi, İbni Sina'yı, İbni Haldun'u biliyorduk da, bir Türk kadın bestekârın musikî aleminin en büyük ve yegâne kadın bestekârı olduğunu bilmiyorduk.
Bilmediğimiz o kadar çok şey var ki...
Kendi küttür birikimini tanımayan bir millet, çağdaş ve mllî bir senteze nasıl ulaşır? Bu senteze ulaşmadan, çağın zor şartları ile nasıl başeder?
Devlet Planlama Teşkilâtı’nca hazırlanan "5'inci 5 Yıllık Kalkınma Plan Özel İhtisas Komisyonu" raporunda, millî kültürün her dalı gibi "Türk Musikîsi" konusunda da realist, isabetli teklifler vardı: "Türk Musikîsi Araştırma Enstitüsü'' oluşturulsun, bu enstitü tarafından geniş bir arşiv ve dokümantasyon merkezi kurulsun. "Millî Musikî Konseyi" toplansın, musikî eğitimi ile ilgili olarak ilk ve orta dereceli okullarda uygulamalar yapılsın, "te'lif hakları" mevzuatı yeniden tanzim edilsin deniyordu. Bu konularda ne yapıldı, ne yapılacak bilmiyorum. Şüphesiz bir şeyler yapılmalı. Gecikmeden…
Müflis bir mirasyedi durumundan kurtulmalıyız artık. Kendi kültürünü, kendi sanatını, sanatkârını horlama garabetinden sıyrılmalıyız. "Redd-i miras" olayı sebebiyle zaten küçülebileceğimiz kadar küçüldük.
Mevlânâ'da, Yunus'ta, Dede Efendi'de. Itri de sadece bizi değil, bütün insanlığı ilgilendiren evrensel bir şeyler var. Kendimize dönüp, çıplak gözle bir baksak, inanınız anlayacağız. "-Bunu kim yapacak?" sorusu, tepemizde asılı duruyor.
Dr.Nevzad Atlığ, Türk musikîsinin ölmez şaheserleri unutuldu, kayboldu diye korktuğumuz bir sırada kendine ait bir konuyu omuzlamış, götürüyor. Ankaralılara bir tadımlık bal gibi sunduğu ziyafet, başşehri uyarmışsa Dr. Atlığ da, nezih topluluğu da emeklerini helal edebilirler...