Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
ANKARA’DA BİR SANAT OLAYI - 14 Aralık 1984

Dr. Nevzad Atlığ yönetimindeki Devlet Klasik Türk Musikîsi Korosu, 6-8 Aralık günle­rinde Ankara'da idi. Başşehirlilerin bugüne kadar ancak uzaktan alkışlayabildikleri nezih sanat topluluğu, millî hafızamızdan silinme­ye başlayan klasik şaheserleri icra ederken, önümüzde tarihimizin muhteşem sahifeleri sergilendi. Rast, Hüzzam, Şedd-ı Araban, Nihavent, Acemaşiran. Hicazkâr eserlerle Osmanlı'nın ihtişamını bir daha yaşadık.

Dr. Atlığ, Ankara konserlerini kadın bestekârlarımızın eserlerine ayırmış. Bu ne velüd kültür, ne cömert toprak imiş ki "kafes ar­kasında" mahpus zannettiğimiz Türk kadını, sadece ilimde, ana­lıkta, ev ve mutfak tanziminde değil, sanat olaylarında da zirveye tırmanmış. Türk edebiyatı, nota, arüz, Arapça. Farsça. Fransızca, Almanca öğrenmiş. İlim, sanat, kültür olaylarında sözsahibi ol­muş. Bu, İslamiyet'in kadına ver­diği gerçek hürriyet, onur ve mo­ralin sonucu.

Dr. Atlığ'ın başşehirdeki sanat ziyafeti bize bunları hatırlattı. Hadi itiraf edelim, hatırlatmadı, öğretti. Zira Atlığ sadece icra etmekle ye­tinmedi. İcra olunan her eserin özelliklerini, beste ve güftekârını, bu vesile ile de o devrin musikî kültürünü bir buket gibi sundu.

Devlet Klasik Türk Musikîsi Ko­rosu'nu dinlerken, "-Niçin Anka­ra'da da böyle bir Klasik Türk Mu­sikîsi Topluluğu yok?" diye birbi­rimize sormaktan kendimizi ala­madık. Bereket ki, Balıkesir mil­letvekili İsmail Dayı konuyu üzeri­ne aldı. Merhum Ali Fuat Başgil'in unutulmaması gereken makale ve eserlerini gün ışığına çıkaran İs­mail Dayı, belli ki bir kalıcı hizme­te daha talip oluyordu. Bakalım sonuç ne olur?

Ankara sadece resmî başşehir olmakla kalmamalı. Türkiye Cum­huriyeti devletinin resmî başşeh­ri, ilim, kültür, sanat olaylarında da başı çekmeli. Yakışan budur.

İdare sadece gündelik iş ve ev­rak akımı ile iştigal etmek demek değil. Hattâ sadece ekonomi ve yatırım demek de değil. Bu öyle bir bileşik kap ki, ekonomiyi, yatırımları, iç ve dış ticareti de düşü­neceksiniz, insanınızın kafa, gö­nül bağ ve birliğini de. Ne sadece biri ne öbürü. Millet olmak, milleti idare etmek kolay değil. Millî müşterekler bulacaksınız, onları ortak değerler haline getireceksiniz. yeni yetişenlerinizi bu ortak kıymet hükümleri ile dopdolu olarak yetiştireceksiniz. Aksi halde her esen rüzgâr, millet ağacın­dan bir yaprak, bir dal koparır gi­der. Son yıllarda yaşanan toplu dram işte bunun sonucu.

Bizim bir yerlerden "millî değerler aramaya ihtiyacımız yok. Tarihimiz, millî kültürümüz, dünyada bir eşi daha bulunmayan, yaşanmış, denenmiş, uygulanmış bir zengin hazine, potansiyel güç, işte Atlığ'ın nefis sunuşlarından öğrendik ki, çoğumuzun adını bile bilmediğimiz "DİLHAYAT HANIM" sadece Türk musikîsinin değil, bütün musiki âleminin en büyük ve yegâne kadın bestekârı imiş. Evimize dönünce Yılmaz Öztuna’nın "Türk Musikîsi Ansiklopedisi"ne baktık. Doğru imiş. Musikîde Dede Efendi’yi, Itrî’yi, Hacı Arif Beyi; şiirde Fuzili'yi, Nâbî'yi, Nef’iyi; bilimde Farâbi'yi, İbni Sina'yı, İbni Haldun'u biliyorduk da, bir Türk kadın beste­kârın musikî aleminin en büyük ve yegâne kadın bestekârı olduğu­nu bilmiyorduk.

Bilmediğimiz o kadar çok şey var ki...

Kendi küttür birikimini tanıma­yan bir millet, çağdaş ve mllî bir senteze nasıl ulaşır? Bu senteze ulaşmadan, çağın zor şartları ile nasıl başeder?

Devlet Planlama Teşkilâtı’nca hazırlanan "5'inci 5 Yıllık Kalkın­ma Plan Özel İhtisas Komisyonu" raporunda, millî kültürün her dalı gibi "Türk Musikîsi" konusunda da realist, isabetli teklifler vardı: "Türk Musikîsi Araştırma Enstitü­sü'' oluşturulsun, bu enstitü tarafından geniş bir arşiv ve dokü­mantasyon merkezi kurulsun. "Millî Musikî Konseyi" toplansın, musikî eğitimi ile ilgili olarak ilk ve orta dereceli okullarda uygulama­lar yapılsın, "te'lif hakları" mev­zuatı yeniden tanzim edilsin deni­yordu. Bu konularda ne yapıldı, ne yapılacak bilmiyorum. Şüphesiz bir şeyler yapılmalı. Gecikmeden…

Müflis bir mirasyedi durumun­dan kurtulmalıyız artık. Kendi kül­türünü, kendi sanatını, sanatkârı­nı horlama garabetinden sıyrılma­lıyız. "Redd-i miras" olayı se­bebiyle zaten küçülebileceğimiz kadar küçüldük.

Mevlânâ'da, Yunus'ta, Dede Efendi'de. Itri de sadece bizi de­ğil, bütün insanlığı ilgilendiren ev­rensel bir şeyler var. Kendimize dönüp, çıplak gözle bir baksak, inanınız anlayacağız. "-Bunu kim yapacak?" sorusu, tepemizde asılı duruyor.

Dr.Nevzad Atlığ, Türk musikîsi­nin ölmez şaheserleri unutuldu, kayboldu diye korktuğumuz bir sı­rada kendine ait bir konuyu omuzlamış, götürüyor. Ankaralılara bir tadımlık bal gibi sunduğu ziyafet, başşehri uyarmışsa Dr. Atlığ da, nezih topluluğu da emeklerini he­lal edebilirler...