Bir günlük gazete "Komşuluk öldü mü?" başlığı ile seri yazılar röportajlar yayınladı. Daha çok şehirden, apartman hayatından misaller verdi. Şehir ve apartman hayatında, komşuluk nice gidiyor, onu araştırdı.
“İyi komşuluk” önemli bir içtimai hadise, bir sosyal seviye... Beraber yaşayacaksınız, aynı köyü, aynı sokağı, hatta aynı apartmanı paylaşacaksın... Aynı bakkaldan aynı fırından alışveriş edeceksiniz. Sokağın bozuk olması, çöplerin zamanında alınmaması, fırının o gün kapalı kalması, bakkal ve manavın açılmaması hepinizi birden etkileyecek. İşte zaruri komşuluk bu.
İşin bir de hak, hukuk yönü var. Komşuluk hakkı, kamu hukukuna dair haklardan… Sadece maddî, dünyevi maksatlardan kaynaklanmaz. Komşuya "İnsan", komşu hakkına "Kul hakkı" d,ye bakmak var. Bu hakkın altında "Hukukullah" saygısı yatar. Yaratandan ötürü yaratılanı sevme terbiyesi; kuldur, komşudur diye ona eğilme maksadı aranır.
Olgun, medeni cemiyetlerde komşuluk iyi münasebetlere, karşılıklı yardımlaşmaya, dayanışmaya, nimetleri de, külfetleri de paylaşmaya sebep olur. Olgunlaşmamış, içtimai olgunluğa erişmemiş cemiyetlerde ise çekişmeye, rekabete, ham ve geri kavgalara…
Aynı çevrede yaşıyorsunuz. Sokağı, caddeyi temiz tutarsanız, bundan hepiniz faydalanırsınız. Aynı apartmanda oturuyorsunuz. Apartmanı bakımlı kılarsanız, bundan beraberce huzur duyarsınız. İçtimaileşmiş, cemiyetleşmiş insan topluluğu, komşuluğa bu gözle bakar.
İSLÂMİYET’TE KOMŞULUK
İslamiyet’te "iyi komşuluk", üzerinde çok durulan, ehemmiyet verilen bir konu... Nisa Suresi'nin 36'ncı ayetinde "Yakın", "Uzak" tasrihi yapılarak, "yakın komşuya da, uzak komşuya da iyilik edilmesi" emir buyurulmuştur.
Hz.Aişe validemiz, Peygamberimiz Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmiş:
"-Hz. Cebrail bana mütemadiyen komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Öyle ki, komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim. (Buhari, Müslim: Riyaz'üs Salibin Tercümesi. Divan İ.Başk Y.Ankara. 1980. 0.1. SI 340)".
Ebû Zer (R), Peygamberimizden şu hadisi rivayet etmiş:
"-Hz. Resulüllahın bana şöyle seslendi: Ey Ebû Zer! Çorbanın suyunu çokça koy ve komşu ailelere bak; onlardan muhtaç olanlara münasip bir pay ayır! (Müslim, a.g.e. Sh. 340-341)".
İnsanlık bu seviyeye ne zaman, nasıl ulaşabilir diye düşünmeye değer. Gerçekten değer.
Başka bir hadis-i şerifte Peygamberimiz, “-Şerrinden komşularının emin bulunmadığı kimsenin mu'min olamayacağını” üç defa yemin ederek ifade buyurmuş…
İslamiyet’te komşuluğun sınırları da tartışılmıştır. Hz. Ali Efendimiz "Ezan sesinin ulaştığı yer"; Hz.Aişe validemiz "4 taraftan 40’ar hane olarak" tarif etmiştir.
Bazı hadislerde gayrımüslim komşuların da görüp-gozetilmesi emir ve tavsiye buyurmuştur.
"İyi komşuluğun memleketleri mamureye çevireceği" başka bir hadis-i şerifte belirtilmiştir.
BİR KOMŞULUK VARDI
Eskiden köyde-kentte İslâmiyetin "Komşuluk" hakkında koyduğu bu hükümlere harfiyen uyulurdu. Sünnette, mevlitte, düğünde konu-komşu tören sahibine iş bile bırakmazlardı. Bir düğün olduğunda, bütün köy delikanlıları dibekte solku döğer: her evden, başlar üstünde taşınan baklava tepsileri çıkar; yiyecek-yakacak ne varsa konu-komşu tarafından karşılanırdı. "İmece" denilen bir âdet vardı Şimdi kaç köyümüzde yaşatılmaya çalışılıyor, doğrusu bilemiyorum. Tarla mı sürülecek, ekin mi derilecek, ev mi yapılacak, bir imece ki, kotarılacak işin ne zaman başladığı, ne zaman bittiği bilinmezdi. "Köy odası" denilen bir içtimaî müessese mevcuttu. Köyün erkekleri her fırsatta burada biraraya gelirler, şahsi işleri, amme işlerini görüşür, danışırlardı. Birkaç yıl önce birer vesile ile gidebildiğim Ayaş'ın "İlhan" ve Yenimahalle'nin "İmrendi" köylerinde bu "Köy odası" geleneğinin hâlâ yaşandığını memnuniyetle gördüm.
Şehirlerde de, kadın ve erkeklerin kendi aralarında "Komşuluk" münasebetleri olurdu. Mahalleye bir yabancı geldi mi, olağan dışı bir şey oldu mu, pencerelerden, balkonlardan, saçaklardan başlar uzatılır, bu haber konu-komşuya hemen yayılırdı.
Şimdi şehirlerimize apartman hayatı hakim oldu. Aynı apartmanda oturan komşuların sıkıntılarından, sevinçlerinden haberleri olmuyor. Bir dairede "Cenaze" oluyor da, bitişik daireden şarkı, türkü, eğlence, komiklik sesleri geliyor. Kim borçlu, hasta, kim dertli, haberdar olan da, ilgilenen de yok. Okula, askere giden mi var, okuldan, askerden dönen mi, kimsenin umurunda değil.
Niçin böyle?. Bu hale nasıl geldik? Harp-darp görmüş, bolluğu da, kıtlığı da yaşamış bir toplum bu hale birdenbire mi gelmiş? Allah'ın emri, Peygamberin kavli nasıl çiğnenmiş?.. Peygamberimiz Efendimiz- "İyi komşuluk, memleketleri mamureye çevirir" diye boşuna buyurmamış. Hadis-i şerifin mefhum-u muhalifi, bugünkü cemiyet hayatımızın, milletimizin tasviridir.