Kul kusursuz olmaz. Kuluz, zaman zaman hatalar yaparız. Kalp kırar, kul hakkı alırız. Kalp kıran gönül almayı, kul hakkı alan helallaşmâyı düşünemez, ihmal eder. Hatalar böylece yerleşir, kemikleşir, hayatiyet ve devamlılık kazanır.
Cemiyet içerisinde yaşanan kırgınlık, kavga ve gruplaşmalar hemen daima küçük ve istenmeyen sehivlerle başlamıştır. Küçük küçücük hatalar, yanlış anlamalar daha baştan düzeltilmediği için de büyümüş, problem haline gelmiştir.
Bir ilçe yöneticisinden mektup aldım. Hakkında hiçbir inceleme, soruşturma yapılmadan tayini çıkarılmış. İl ve ilçenin üst yöneticileri tayin mucibini ilgiliye tebliğ etmeden iade etmişler. Bir de üst yazı yazmışlar. Hakkında nakil tasarrufu yapılan ilçe yöneticisinin çevre ilçelere de örnek olan başarılarından, aldığı takdir ve teşekkür belgelerinden söz etmişler. Nakil tasarrufunun iptalini istemişler. Bunun üzerine mahalline bir soruşturma heyeti gönderilmiş. Heyet, medih ve senalarla dolu bir rapor vermiş. Bu yetmemiş bir soruşturma daha açılmış. Bu soruşturma da mağdur yöneticinin lehine sonuçlanmış. Bütün bunlar oluncaya kadar ise 8-10 ay geçmiş. Fakat tasarruf ne hikmetse, hâlâ iptal edilmemiş.
Şimdi hakkında haksız tasarruf yapılan ilçe yöneticisi yakınıyor: "8-10 aydır ateş üzerinde gibiyim. Boynuna urgan geçirilen idam mahkûmu gibi, ayağımın altındaki sandalye ha çekildi ha çekilecek diye bekliyorum. Aynı duyguları eşim, yakınlarım ve çocuklarım da yaşıyor, üzüntüm nakledilmiş bulunmama değil, çalışıp da ne olacak, falanca çalıştı da ne oldu diye su-i emsal gösteriliyorum. Buna üzülüyorum."
HATADAN DÖNMEK
Hatadan dönmek fazilettir. Bir görevli nakledilmek isteniyorsa edilir, fakat mesnedini bularak. Valilik itiraz etmişse, teftiş heyetleri sebep yok demişse, üstelik bir de takdir ve methetmişse, bütün bunlara rağmen tereddüt-ü resmî devam ediyorsa, artık bu, "Devlet İcraatı"; hizmet icabı olmaktan çıkar, şahsi inatlaşmaya girer ki, kamu ve idare hukukunda şahsî temayüller, kompleksler değil, idarenin ve ammenin menfaati, hizmetin faydası söz konusudur.
Bu misal, herhangi bir bakanlık veya kuruluşu ima eden bir örnek olarak alınmasın... Ancak, insan olarak, âmir ve memur olarak bu örnekler herkesin başına gelebilir, gelmektedir. "Tükürdüğünü yalamamak" gibi bir de atasözümüz var. Çoğunlukla yanlış yorumlanır, yanlış uygulanır, idari tasarruf var ki isabetlidir, ısrarı gerektirir. Tasarruf var ki hatalıdır, bu hatadan derhal dönmek, sahibine Allah'ın yanında da derece kazandırır.
Şöyle bir Hadis-i Şerif var:
"-Yapılan hatadan derhal geri dönmek her Müslüman'a vaciptir."
"-Derhal" tabirini, hadis metnindeki "âle'l fevr"den çıkarıyoruz. Yani hatadan fevri olarak, aniden, birdenbire geri dönmek... İstenen bu!..
Yapılan hatadan "hemen", "derhal" dönme mefhumu, Al-i İmran Suresi'nin 135'inci ayetinde de var. Aynı ayette, hatada "ısrar" edilmemesi telkini de mevcut. Bu da konunun vicdan muhasebesi, iç huzuru, istikbale ait yönü.
BUGÜNLER GEÇER
Amir-memursunuz, işçi-patronsunuz, baba- evlâtsınız... Bugünler geçer. Evlâtsanız ana-baba, memursanız âmir, amirseniz memur olursunuz. Ama ne olursanız olunuz, akıbet vicdanınızla, yaptıklarınızla, amel defterinizle başbaşa kalırsınız. Hasene, seyyie ne varsa Mahkeme -i kübrada hepsi önünüze konulur.
İslâmiyet’te "kul hakkı" diye dehşet bir müessese var. Kul hakkı almanın tevbesi bile şarta muallak... Hakkı alınan kul ile helallaşmaya bağlı. Bunu sağlamadan Cenab-ı Hakk'a iltica makbul değil. Buna benzer hükümler "Medenî Hukuk"ta, "Amme ve İdare Hukuku"nda da var. Tazmin, telâfi, eski hale iade,vesaire gibi... Akıl için yol bir... Devlet yetkisi kullanan, ilâhi hukukta da, beşeri hukukta da "Lâyüs'el" değil... Hele bu yetki âmme yetkisi ise... Ammeden alınan salâhiyet "kılı kırk yararcasına" kullanılmalıdır. "Sırat Köprüsü"nde yürür gibi.
Huzurullahta bütün yaptıklarımız idam gömleği veya beraat fermanı gibi boynumuza asılacak demi?
İmanı olan, mesuliyet duygusuna sahip bulunan, bunu herkesten çok düşünmelidir. Zira “Hesap Günü”nde boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan, mağdur mağdur edenden, güçsüz güçlüden hakkını alacaktır.
İyi yetişmiş insan, daima geniş görüşlü, geniş ufuklu, müsamahalı, anlayışlı, affedici insandır. Medenî olmanın da gerçek medeniyet demek olan Müslüman olmanın da en önemli şartı bu vasıflardır.
Öfkesine, inadına uymak "her" kişinin işidir. Öfkesini, inadını, nefsini yenmek ise "er" kişinin... Pehlivan sadece başkalarını yenen değil, asıl er, asıl pehlivan, öfkesini, inadını yenen, nefsini mağlup edendir.
Sonradan pişman olunacak işi yapmamak. Bir sehiv, bir hata, bir hesapsız iş yapmışsa derhal "ale'l fevr" o hatadan dönmek... Sahibine "acz" değil, fazilet kazandırır.
Aklın ve imanın icabı budur.