(Tarihimizde ölüyü soyan, güçsüze saldıran, devlet, millet malını yağmalayan örnekler yoksa, bunu ulu Müslümanlığa borçluyuz.)
Din içtimaî bir terbiye, bir disiplindir. Türk milleti tarih içerisinde bu terbiye ile beslenmiş, İslâmiyet'le bütünleşmiştir. Türk insanının içtimaî münasebetlerinde, yaşayış özelliklerinde, kültür hamurunda bu karakter hâkimdir. Düğünümüz, bayramımız, sevincimiz, kederimiz, destanımız, türkümüz bu özellikler, bu güzelliklerle süslüdür.
İslâmiyet'le tanışmamız, doğduğumuzda kulağımıza okunan "Ezan"la başlar. Henüz temyiz kudretimiz bile yokken "ayıp", "günah" mefhumları ile tanışırız. Anamızın adından önce "Allah" adını öğreniriz.
"Millet olma" kabiliyetimiz "bayram", "cuma" gelenekleriyle gelişmiştir. Her Türk insanında bu bayram, cuma terbiyesinden izler vardır.
Türk milleti büyük çilelerden, tecrübelerden geçmiştir. Cephede kocasının "şehid" olduğunu duyan gelin komşusuna sığınmış; ortada kalan "yetim" bir "ehl-i iman" tarafından yetiştirilmiş, büyütülmüştür. Halkımız arasında hâlâ "yetim malı", "dokunulmaz şey"dir. Başkasının "ırzı" kendi ırzımızdır. Başkasının malı "kul hakkı''dır diye korunmuştur.
Tarih boyunca insanımız Türklüğünü bu sayede koruyabilmiş, hayatını böylece sürdürebilmiştir.
Tarihimizde ölüyü soyan, güçsüze saldıran, devlet, millet malını yağmalayan örnekler yoksa, bunu ulu Müslümanlık'a borçluyuz. Kul hakkını Allah'ın engin affediciliğinin dışında bırakan dinî prensip, tarihimizi "maddeci", "yağmacı" bir tarih olmaktan kurtarmıştır.
Son yüzyıl içerisinde görülen millî sarsıntıları hazırlayan sebepler iyi tahlil edilmelidir. Millî gerilemelerimiz daima dinde yozlaşma ile paralel bir seyir takip etmiştir. Bu bize "Materyalist" akımların hediyesidir. Medenî olmayı dinden uzak durmada gören zihniyet, yeni yetişenlerin gönüllerine' 'ayıp'' "günah", "yasak" mefhumları yerine başka mefhumlar koymuşlar; "ayıplı", "günahlı" nesiller yetiştirmişlerdir.
Bizi medenî dünyanın gerisinde bırakan, bu ayıplı, günahlı nesillerdir. Eşsiz tarihinde "soygun" "gasp" nedir bilmeyen millet, son yıllarda toplu soygunlar, yol kesmeler, işyeri işgalleri ile karşılaşmıştır. Devlet malı, kul hakkı artık "dokunulmaz"lar arasında değildir. Zira inançlarımızda, geleneklerimizde mevcut bu içtimaî disiplin tohumlarını -bilerek bilmeyerek- kuruttuk. Çocuklarımıza "dünya refahı", "ahiret mes'uliyeti" ideallerini veremedik. Onların zihinlerinde "Dünya-Ahiret" dengesini kuramadık.
İnançlara, geleneklere dayalı "ahlâklı şahsiyetler" yetiştirmedikçe ne iş verimi, ne piyasa ahlâkı sağlanabilir. Polis ve kanun gücünün yanına, “din”in içtimaî disiplin kaidelerini koymak zorundayız.