Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
DİN, DEVLET, LAİKLİK - 17 Mayıs 1985

(Cumhurbaşkanımız, çeşitli vesilelerle yaptıkları ko­nuşmalarda "din"in lüzumundan, birleştiriciliğinden söz etmekte, "Dinimiz ve din tarihimiz, ço­cuklarımıza ayrıntılarıyla okutulmalıdır" demektedir. Ders kitaplarında, "Budha"ya birden çok sayfalar ayrılırken, İslâm Peygamberi'nin yarım sayfa ile geçiştirilmesinin yanlışlığı belirtmektedir.)

Bizde din ve devlet münasebetleri çeşitli yorum farklılıkları, siyasi temayül­ler, önyargı ve kanaatlar se­bebiyle bir türlü yerine otur­tulamamıştır. Dine ve din­darlığa karşı çıkmak isteyen­ler "Devlet"i şahsî tercihleri­ne kalkan yapmaya yelten­mişler; devlet-din münase­betlerini tanzim eden "Lâik­lik"i dinsizlik olarak anla­mışlar, öyle uygulamışlardır. Bundan da dini hassasiyet­ler, reaksiyonlar, ekolleşmeler doğmuştur.

Bu, eşyanın tabiatı icabı­dır. Bir yerde etki varsa, tep­ki de olacaktır. Baskı, reaksi­yonu; reaksiyon baskıyı do­ğuracaktır.

Son yıllarda her konuda olduğu gibi, bu konuda da bir durulma başlamıştır:

Bütün karşı çıkışlara; lâikliğe aykırılık iddialarına rağmen ilk ve orta dereceli okullarda din bilgisi dersleri mecburi hale getirilmiş; "Ezan"ın Türkçe okunacağı şeklindeki telkine dayalı pro­pagandalar "Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanlığı" tebliğe ile susturulmuş; Kur'-an kurslarının, İmam-Hatip liselerinin kapatılmalarına veya sayılarının azaltılması­na yönelik söylentiler "Zirve"nin müdahalesi ile akim bırakılmış; devlet bütçesin­den köprü, baraj yapar gibi; hastane, fabrika kurar gibi "Kur'an Kursu" binası, "Ca­mi", "İmamevi" yapımı uy­gulamaları başlatılmıştır.

Bu bir, durulma, berraklaş­ma, ihtiyaç ve vakıalara mu­tabık realist bakıştır.

Cumhurbaşkanımız, çe­şitli vesilelerle yaptıkları ko­nuşmalarda bu durulmaya, ilâve dozlar katmaktadır. "Din"in lüzumundan, birleştiriciliğinden sözetmekte; "Dinimiz ve din tarihimiz çocuklarımıza bütün ayrıntıla­rıyla okutulmaktadır" de­mektedir. Ders kitaplarında "Budha"ya birden çok say­falar ayrılırken, "İslâm Pey­gamberinin yarım sayfa ile geçiştirilmesinin yanlışlığını belirtmektedir.

LAİKLİK NEDİR

Bizde lâikliğin muhtevası, sınırı üzerinde henüz fikir ve uygulama birliği yoktur. Bu kesim "Lâiklik"in kendisine itiraz ederken, diğer bir kesim lâikliğin dinsizlik şek­linde uygulanmasından ra­hatsızlık duymuştur. Geç­mişte hep böyle olmuştur.

Bir otobüs yolculuğumu hatırlıyorum: İkindi ezanı okunmadan çıktığımız bir Trabzon yolculuğunda, şim­dilerde kendisine "Kaptan" denilen otobüs şoförü, belli süre gittikten sonra, bir ca­minin önünde durarak: yap­macıksız bir tavır ve üslûpla "-Namaz kılmak isteyenler kılabilirler!.." dedi ve inerek kendisi de abdest almaya başladı. Durduğumuz yerde camiden başka benzinlik, çayhane gibi yerler de yoktu. Belli ki, sadece namaz için durulmuştu. Dikkatimi çe­ken şu oldu: Yolculardan ya­rıya yakın kimse bu davete uydu ve namaz için indi. Asıl dikkat çekici olanı ise, na­maz kılanlar içerisinde çok genç, kıyafet, tıraş ve görün­tü itibariyle devamlı namaz kılacakları intibaını verme­yenler de vardı. Bu kimseler, namaz için durulmasaydı, herhalde namazlarını eda et­meyeceklerdi. Demek önemli olan, bu imkânı vermek. Di­nini öğreterek, dininin icap­larını yerine getirme imkanı bahşederek, hattâ ona -zorlayarak değil- bizzat ör­nek olarak kolaylık sağlarsa­nız, ibadet etmek isteyenler edecek, istemeyenler etmeyecek, fakat din kaynaklı ba­zı hassasiyetler, reaksiyonlar, istismarlar yavaş-yavaş silinip- kaybolacak...

Devlet dairelerinde, fab­rika ve işyerlerinde çalışan­lardan "Cuma günleri öğle tatilinin cuma namazı saatlerine rastgetirilmesi" mev­zuunda yoğun talepler gel­mektedir. Konu mülki âmir­lerin yetkisinde olup bir mevzuat engeli de mevcut değildir. Bu müracaatlar, va­kit namazları için de vukubulmaktadır. Denenmiş ve görülmüştür ki, bazı küçük fedakârlıklar, sonunda geniş avantajlar sağlar. Bunlar idare ile idare edilenler ara­sında hazır köprüler, gönül bağlarıdır. Bu fırsatlar kaçı­rılmamalıdır. Vergisini bir ibadet şuuru île vermesini is­tediğimiz; gerektiğinde va­tan için cepheye süreceğimiz insanlardan bu kadar küçük fedakârlıklar esirgenmemelidir

SOSYAL DİSİPLİN

Türkiye'nin laik bir devlet olduğu gerekçesiyle, lâik devlet bütçesinden din hizmetleri için harcama yapıla­mayacağı; binaenaleyh "Devlet Memurları Ka­nunu"ndaki “Din Hizmetleri Sınıfı”nın kaldırılması ve "Diyanet Teşkilât Kanunu"nun iptali için geçmişte "Anayasa Mahkemesi"ne başvuruldu. Anayasa Mah­kemesi bu müracaatı reddet­ti. "Red" kararı, Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında lâikliği izah eden en güzel resmi metindir.

Anayasa Mahkemesi ta­rafından verilen kararın öze­ti şudur:

"Din toplum için manevi bir disiplindir. Bu disiplin sağlandığında Türk milleti­nin çağdaş medeniyet seviyesi­ne erişmesi ve yücelmesi da­ha kolay gerçekleşecektir. Ayrıca, ülkemizde toplumun çoğunluğu Müslümandır. Di­ni ihtiyaçların devletçe karşı­lanması; din hizmetlerini yürütecek kişilerin yetiştirilmesi; mabed ve başka maddi ih­tiyaçların giderilmesi devlet­çe sağlanmalıdır. Belirtilen sebeplerle, devletin, içtimaî bir müessese olan dine ait ih­tiyaçların    karşılanmasına yardımcı olması ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Anaya­sada yeralması, laiklik ilkesine aykırı değildir. Bu du­rum, din işlerini devletin yürüttüğü mânâsına da gel­mez."

Bu ifadeler, Anayasa Mahkemesi'nin uzunca kara­rında yeralıyor. Demek, TC devletinde lâiklik prensibi Batı'dan ayrı bir yorumla açıklanıyor, uygulanıyor. Bu prensip, dini ihtiyaç ve hiz­metlerin devletçe karşılan­masını gerektiriyor.

Bu musbet yorum ve an­layış, son yıllarda artarak idari uygulamalara da akset­meye başlamıştır. Bu bir du­rulma, yumuşama, makul ve müsbet bir gelişmedir.