(Cumhurbaşkanımız, çeşitli vesilelerle yaptıkları konuşmalarda "din"in lüzumundan, birleştiriciliğinden söz etmekte, "Dinimiz ve din tarihimiz, çocuklarımıza ayrıntılarıyla okutulmalıdır" demektedir. Ders kitaplarında, "Budha"ya birden çok sayfalar ayrılırken, İslâm Peygamberi'nin yarım sayfa ile geçiştirilmesinin yanlışlığını belirtmektedir.)
Bizde din ve devlet münasebetleri çeşitli yorum farklılıkları, siyasi temayüller, önyargı ve kanaatlar sebebiyle bir türlü yerine oturtulamamıştır. Dine ve dindarlığa karşı çıkmak isteyenler "Devlet"i şahsî tercihlerine kalkan yapmaya yeltenmişler; devlet-din münasebetlerini tanzim eden "Lâiklik"i dinsizlik olarak anlamışlar, öyle uygulamışlardır. Bundan da dini hassasiyetler, reaksiyonlar, ekolleşmeler doğmuştur.
Bu, eşyanın tabiatı icabıdır. Bir yerde etki varsa, tepki de olacaktır. Baskı, reaksiyonu; reaksiyon baskıyı doğuracaktır.
Son yıllarda her konuda olduğu gibi, bu konuda da bir durulma başlamıştır:
Bütün karşı çıkışlara; lâikliğe aykırılık iddialarına rağmen ilk ve orta dereceli okullarda din bilgisi dersleri mecburi hale getirilmiş; "Ezan"ın Türkçe okunacağı şeklindeki telkine dayalı propagandalar "Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanlığı" tebliğe ile susturulmuş; Kur'-an kurslarının, İmam-Hatip liselerinin kapatılmalarına veya sayılarının azaltılmasına yönelik söylentiler "Zirve"nin müdahalesi ile akim bırakılmış; devlet bütçesinden köprü, baraj yapar gibi; hastane, fabrika kurar gibi "Kur'an Kursu" binası, "Cami", "İmamevi" yapımı uygulamaları başlatılmıştır.
Bu bir, durulma, berraklaşma, ihtiyaç ve vakıalara mutabık realist bakıştır.
Cumhurbaşkanımız, çeşitli vesilelerle yaptıkları konuşmalarda bu durulmaya, ilâve dozlar katmaktadır. "Din"in lüzumundan, birleştiriciliğinden sözetmekte; "Dinimiz ve din tarihimiz çocuklarımıza bütün ayrıntılarıyla okutulmaktadır" demektedir. Ders kitaplarında "Budha"ya birden çok sayfalar ayrılırken, "İslâm Peygamberinin yarım sayfa ile geçiştirilmesinin yanlışlığını belirtmektedir.
LAİKLİK NEDİR
Bizde lâikliğin muhtevası, sınırı üzerinde henüz fikir ve uygulama birliği yoktur. Bu kesim "Lâiklik"in kendisine itiraz ederken, diğer bir kesim lâikliğin dinsizlik şeklinde uygulanmasından rahatsızlık duymuştur. Geçmişte hep böyle olmuştur.
Bir otobüs yolculuğumu hatırlıyorum: İkindi ezanı okunmadan çıktığımız bir Trabzon yolculuğunda, şimdilerde kendisine "Kaptan" denilen otobüs şoförü, belli süre gittikten sonra, bir caminin önünde durarak: yapmacıksız bir tavır ve üslûpla "-Namaz kılmak isteyenler kılabilirler!.." dedi ve inerek kendisi de abdest almaya başladı. Durduğumuz yerde camiden başka benzinlik, çayhane gibi yerler de yoktu. Belli ki, sadece namaz için durulmuştu. Dikkatimi çeken şu oldu: Yolculardan yarıya yakın kimse bu davete uydu ve namaz için indi. Asıl dikkat çekici olanı ise, namaz kılanlar içerisinde çok genç, kıyafet, tıraş ve görüntü itibariyle devamlı namaz kılacakları intibaını vermeyenler de vardı. Bu kimseler, namaz için durulmasaydı, herhalde namazlarını eda etmeyeceklerdi. Demek önemli olan, bu imkânı vermek. Dinini öğreterek, dininin icaplarını yerine getirme imkanı bahşederek, hattâ ona -zorlayarak değil- bizzat örnek olarak kolaylık sağlarsanız, ibadet etmek isteyenler edecek, istemeyenler etmeyecek, fakat din kaynaklı bazı hassasiyetler, reaksiyonlar, istismarlar yavaş-yavaş silinip- kaybolacak...
Devlet dairelerinde, fabrika ve işyerlerinde çalışanlardan "Cuma günleri öğle tatilinin cuma namazı saatlerine rastgetirilmesi" mevzuunda yoğun talepler gelmektedir. Konu mülki âmirlerin yetkisinde olup bir mevzuat engeli de mevcut değildir. Bu müracaatlar, vakit namazları için de vukubulmaktadır. Denenmiş ve görülmüştür ki, bazı küçük fedakârlıklar, sonunda geniş avantajlar sağlar. Bunlar idare ile idare edilenler arasında hazır köprüler, gönül bağlarıdır. Bu fırsatlar kaçırılmamalıdır. Vergisini bir ibadet şuuru île vermesini istediğimiz; gerektiğinde vatan için cepheye süreceğimiz insanlardan bu kadar küçük fedakârlıklar esirgenmemelidir
SOSYAL DİSİPLİN
Türkiye'nin laik bir devlet olduğu gerekçesiyle, lâik devlet bütçesinden din hizmetleri için harcama yapılamayacağı; binaenaleyh "Devlet Memurları Kanunu"ndaki “Din Hizmetleri Sınıfı”nın kaldırılması ve "Diyanet Teşkilât Kanunu"nun iptali için geçmişte "Anayasa Mahkemesi"ne başvuruldu. Anayasa Mahkemesi bu müracaatı reddetti. "Red" kararı, Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında lâikliği izah eden en güzel resmi metindir.
Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararın özeti şudur:
"Din toplum için manevi bir disiplindir. Bu disiplin sağlandığında Türk milletinin çağdaş medeniyet seviyesine erişmesi ve yücelmesi daha kolay gerçekleşecektir. Ayrıca, ülkemizde toplumun çoğunluğu Müslümandır. Dini ihtiyaçların devletçe karşılanması; din hizmetlerini yürütecek kişilerin yetiştirilmesi; mabed ve başka maddi ihtiyaçların giderilmesi devletçe sağlanmalıdır. Belirtilen sebeplerle, devletin, içtimaî bir müessese olan dine ait ihtiyaçların karşılanmasına yardımcı olması ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Anayasada yeralması, laiklik ilkesine aykırı değildir. Bu durum, din işlerini devletin yürüttüğü mânâsına da gelmez."
Bu ifadeler, Anayasa Mahkemesi'nin uzunca kararında yeralıyor. Demek, TC devletinde lâiklik prensibi Batı'dan ayrı bir yorumla açıklanıyor, uygulanıyor. Bu prensip, dini ihtiyaç ve hizmetlerin devletçe karşılanmasını gerektiriyor.
Bu musbet yorum ve anlayış, son yıllarda artarak idari uygulamalara da aksetmeye başlamıştır. Bu bir durulma, yumuşama, makul ve müsbet bir gelişmedir.