(İmam Gazali, orucu üç mertebeye ayırmıştır: Birinci mertebe “Avamın orucu”, ikinci mertebe “Havassın orucu”, üçüncü mertebe ise “Havassü’l-Havassın orucu”dur. Tabii bunların en makbul ve muteber olanı üçüncü mertebedir)
Oruç, Farsça "Rûz" veya "Rûze"den geliyor. "Rûz" gün, "Rûze" günlük demek. Arapça karşılığı Savm." Sabahın belli saatinden güneşin batmasına kadar, Allah rızası için yeme, içme ve diğer memnu davranışlardan uzak durmayı ifade eder...
Prof. Dr. muhterem Ayhan Songar hocamız, orucun bir açlık, bir perhiz olmadığını televizyonda yaptığı iftar sohbetinde çok güzel açıkladı.
Oruçta gerçekten bir "açlık" bir gıdadan düşme söz-konusu değil... Gündüz yenilen yemek, güneş battıktan sonra ve sahurda yenecek, işte o kadar!. Buradan önemli olan bir "terbiye".. Alışkanlığın ters çevrilmesi... Vücudun ihtiyacı olan gıdayı gündüz değil, gece vereceksiniz. Yılın diğer günlerinde mubah olan bazı davranışlardan uzak duracaksınız.
Oruç, şüphesiz bundan ibaret değil. Yeme, içme ve cinsi mukarenetten uzak durma, orucun en asgari seviyesi... En basit tarifi, uygulaması... Dinî yaşayış bakımından henüz mübtedi olanların orucu... "Ahsen-i takvim" üzere yaratılan, "Eşref-i mahlûkat" olan, Allah'ın yeryüzündeki halifesi makamında bulunan insan için bu asgari terbiye; bu mübtedi uygulama kâfi değil... Asıl oruç, kâmil oruç, bu ilk seviyenin üstüne çıkan; C.Hakk'ın oruçla kasıt buyurduğu hedefe yönelen oruçtur.
ORUÇTA SEVİYE
Huccetü'l-İslam İmam Gazali, orucu üç mertebeye ayırmış:
İlk mertebe "avamın orucu"dur. Bu orucu bozan davranışlardan sakınarak, orucu tamamlamaktır. Orucun en alt derecesi budur.
İkinci mertebe "havassın orucu"dur. Bu, avamın orucuna ilave olarak, bütün azaların oruç tutmasıdır. Gözün harama bakmaması, dilin yalan, dedikodu ve gıybetten kaçınması; kulağın günah ve çirkinlikleri dinlemekten uzak durması; elin harama uzanmaması; ayağın haram ve kirliye adım atmamasıdır.
Üçüncü mertebe "Havassü'l-havassın orucu"dur. Bu da, havassın orucuna ilâve olarak, kalbin yalnız Allah'a açılmasıdır. Bu en yüksek dereceli oruç, dünyevî fikiri, duygu ve arzulardan uzaklaşarak, Allah'tan başka her şeyle alâkayı kesmek demektir.
RUHBANLIK YOK
Dünyevi fikir, duygu ve arzulardan uzaklaşmak demek, değil. Zira İslâmiyet’te "rahbanîyet" yok, sağlam bir "dünya-ahiret" dengesi, var. İnsan için çalışmak, millet için kalkınmak, devlet için güdü olmak, "din" ve "ibadet" mefhumunun içinde...
Allah'tan başkası (masiva) ile alâkayı kesmek demek; eşyaya, olaylara, dünyaya, hayata, Allah'ın emrettiği şekilde bakmak demek... Ne yaparsa Allah için yapacak... Allah emretti diye çalışacak, kalkınacak, güçlü olacak; ancak Allah rızası için ibadet edecek; Allah için yasayacak; kalbini sadece ve sadece Allah'a açacak; şahsi menfaati, nefsi temayülleri, zevkleri terkedecek...
Oruç bahane, vesile... Kul, aslında her zaman "masiva"dan uzak duracak... İslâmiyet, kulu bir seviyeye ulaştırmak üzere çeşitli terbiye vasıtaları getirmiş. Oruç, bu terbiye vasıtalarından belki de en müessir olanı. Zira; oruç, aç kalmak demek değil ama, onda aç kalmak da, susuz kalmak da var... Riya için oruç tutulmaz. El içinde oruçla görünmek zorunda kalan, yalnız olunca ne yapmak istiyorsa yapar. Oruç tutulmuşsa, bunda sadece Allah rızası vardır. Yeter ki, başka davranışlarıyla oruca ters düşmesin. Oruçla uzlaşacağım diye, dünyadan el-etek çekmesin. Oruçla hedef alınan "denge"yi kurabilsin... Orucun esprisini kavrayabilsin... Oruçtan, ibadetten asıl maksat, ferdi tekâmül; içtimaî ve millî huzurdur. Tek tek fertler "iyi" olacak; günahtan, ayıptan, dünya ve ahirete faydasız her şeyden uzak duracak; melek huylu, melek disiplinli olacak. Böyle fertlerden oluşan huzurlu bir cemiyet kurulacak... Dünya âdeta cennetleşecek... Kalkınması, refahı bakımından da, içtimai huzur ve uyumu bakımından da... Arzu ettiğinizi, el attığınız yerde bulacaksınız... Cennet ehlinin ulaştığı imkân gibi, aklınızdan geçen her şey önünüzde olacak... İşte kulluktan; namazdan, oruçtan, hactan, zekâttan maksat bu!. Kulluğun esprisi bu!.
Bunu kim istemez?..Tembelliğin ortadan kalkmasını; dünyaya sevginin, sulhun, yardımlaşmanın hâkim olmasını; kötülüklerin cemiyetten uzaklaştırılmasını kim istemez?
İnsan" yeryüzünde Allahın halifesi ise. O'nun varetme gücünü de temsil ediyor demektir. O'nun arzu ettiği gibi yaşamaya; O'nun yoktan varetme gücünü kulluk vüs'ati nisbetinde tahakkuk ettirmeye; O'nun verdiği bütün nimetlere sahip olmaya mecburdur. Bu nimetlere Müslüman olmayanlardan önce "Müslüman'ım!" diyener sahip olmaya mecburdur... Oruçla, namazla, diğer kulluk vazifeleriyle hedeflenen maksat budur...
"Nice oruç tutanlar vardır ki, tuttukları oruç kendileri için açlık ve susuzluktan başka bir şey değildir" hadisinin demek istediği budur...
Orucun mânâ ve esprisi de bu demektir...