Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
MODEL ARAYIŞI - 12 Temmuz 1985

“Gülhane Hatt-ı Humayunu” ve "Tanzimat Fermanı"ndan bu yana biz­de "model" arayışı sürüp geliyor. İktisatta değişik kalkınma modelleri, idarede ıslahat denemeleri, siyasette gömlek ve hedef değiştirme­ler bu arayışın sonuçlarıdır.

Bir milletin hayatında ısla­hat denemeleri, yenilik atı­lımları normal, hatta zaruri­dir. Ancak, her model değiş­tirmenin ayrı ilmi kaideleri, teknik prensip ve tedbirleri vardır. Bu kaide ve tedbirle­re başvurmadan gömlek de­ğiştirmeye kalkışırsanız, ye­ni kisveler aramak zorunda kalırsınız. Sebebi malûm Biçki-dikiş kurallarına uy­madığınızdan, gömlek ya büyük gelecektir veya kü­çük...

Bizde yapılan budur. Her ıslahat denemesi yeni arayış ve tedbirleri davet etmiştir. Zira, kaidelerine uyulmamış­tır.

Şimdilerde "idare" tekni­ğinde "Japon modeli"nden sözedilmektedir. "Ekono­mik" kalkınmada Japon mu­cizesi(!)nden çokça bahsedil­miş, anlaşılan şimdi sıra Japonlar'ın "idari mucizesi"(!)ne gelmiştir. Hiç şüphe edilmesin, bu da bir heves, yeni moda olarak bir süre sonra unutulacaktır. Daha önce denediğimiz Fransız, İtalyan, Amerikan sistemleri gibi...

İdare, eğitim ve iktisat po­litikası kültürel bir ortamda doğar, gelişir. Milli kültür hususiyetlerinizi nazara al­madan, yabancı bir idare, eğitim, iktisat politikasını tercüme ve taklit edemezsi­niz... Fransız yönetim siste­mi, Fransız milletinin kadim kültür ve yaşayış özelliklerinden doğmuştur. Bu sebep­le sadece Fransa'da geçerli­dir. Amerikan ve Japon sistemleri de öyledir.

Bir Türk idare sistemi, ik­tisat modeli, eğitim hamlesi gerçekleştirecekseniz, kendi millet yapınızı, kültür özel­liklerinizi, tarihi hususiyetleri­nizi gözönüne alacaksınız Aksi halde, yabancı model­ler, yabancı istasyonlar ara­sında bir fasit daireden kur­tulamazsınız...

HATÂNIN KAYNAĞI

150 yıldan bu yana sonu gelmez ıslahat tedbirleri pe­şindeyiz. Gözü dışarıda ara­yışlar hâlâ devam ediyor. Dünya üzerinde tarihimize lâyık yere gelinceye kadar da devam edecektir. Atıl dur­mak yerine, bu çeşit arayış­lar aslında iyidir. Fakat he­defe varma konusundaki bu gecikmenin sebebi nedir?

Akla gelen ilk yanlış, yapı­lan sosyal programlarda, içti­mai ve kültürel altyapının önceden hazırlanmamasıdır. Bizim binlerce yıllık derinle­re uzanan çok yaşlı bir tarihi­miz, derin ve eşsiz millet ol­ma tecrübemiz var. İslâm ön­cesi ve sonrası 16 devlet kur­muşuz. Bu devletlerin hemen hepsi yaşadıkları çağlara im­zalarını atmışlar. Medeniyet bayrağını yüzyıllarca elimiz­den düşürmemişiz. Bu yüz­yıllar, binyıllar içerisinde kendimize mahsus millî bir karakter oluşturmuşuz. Türk milleti olarak diğer mil­letlerden ayrı sevinçlerimiz, heyecanlarımız, tutkuları­mız, hayat tercihimiz mev­cut. Şimdi siz bunları kaale almadan, hattâ bunlara rağ­men, -hadi saklamayalım- bu milli hususiyetleri tepip-devirerek, yabancı patentli içtimai tedbirler uygulama­ya kalkarsanız, bu uygulama sosyal tereddütler doğurur. Zaman alır. Bugüne kadar olan budur. Bir önemli yanlı­şımız bu..

Millet hayatı toplu müşte­rek heyecanlar ister. Bir or­duyu cepheye sürerken, onla­rı müştereken heyecanlandı­racak, teşci edecek ortak duygular arar, ortak slogan­lar bulursunuz. Bir futbol ta­kımının bile teşcii, konsant­rasyonu, maçın sonucu için önem taşır. Milletçe vermek­te olduğumuz kalkınma sa­vaşında, 50 milyonluk dev kitleyi hangi müşterek duy­gu ile şaha kaldıracağımız belli değildir. Hiçbir millete nasib olmayan ortak kıymet hükümlerimiz vardır. Fakat bu millî değerler hakkında hepimiz aynı duyguları beslemiyoruz. "Din" denilmiş karalanmış; tarih ve gelenek­ler denilmiş, gözden düşürül­müş; vatan-millet denilmiş, üzerine alaylı "Sakarya" tür­küleri yakılmış; "Kemalizm" veya "Atatürkçülük" denil­miş, bilerek veya bilmeyerek "din"e ve bazı kutsallara karşı gösterilmiş, öyle uygu­lanmıştır. Bu değerlere ayrı-ayrı sahip çıkanlar olmuştur ama, topunu birden kucakla­ma, baştacı etme konusunda topyekûn bir bütünleşme sağlanamamıştır.

EĞİTİMDE BOZUKLUK

Eğitim sistemimiz temel­den bozuktur. Bu vatanın evlatlarına objektif olma, taraf­sız düşünme; düşündüğünü korkmadan söyleme kabiliyeti kazandırılamamıştır. Karşımızdakini, düşünce sis­temi, inançları, hayat tercihi sebebiyle ibtidaice karala­mış, ayıplamışız. Onun da bi­zi karalayacağından, ayıpla­yacağından korkarak, kana­atlerimizi her yerde ve her şart altında açıkça söyleme kabiliyetini kazanamamışız. Konuşa-konuşa, tartışa-tartışa azami veya asgari müştereklerde buluşamamamız bundan.

İlkokuldan üniversiteye okullarımız, sinemalarımız, tiyatrolarımız, süreli-süresiz yayınlarımız, aile-sosyal çev­re ve yaygın kültür vasıtalaramız garazsız-ivazsız, her­kesin, önünde eğilebileceği belli ortak değerler üzerinde anlaşamamışlar. Herbiri ayrı telden çalmış.

Sinema ve tiyatrolarımız­da "din" gibi, "örf adet" gi­bi, "millî tarih" gibi müşte­rekler, alabildiğine karalan­mış. Buna süreli-süresiz bazı basın-yayın vasıtaları da ka­tılmış. Bunun sonunda, hiç­bir değer hükmü tanımayan bir sinema-tiyatro sokak ba­sını nesli türemiş.

Binlerce yıllık köklü milli kültürümüze sahip çıkanlar ile geçmiş ve kadim her şeyi inkâr eden bu yeniler arasın­daki kavga bir türlü uzlaştırılamamış.

Japon sistemi. Amerikan sistemi diyoruz. Onun peşin­deyiz. Dün başka sistemlerin peşinde idik. Ekonomide, eğitim ve yönetimde başarı­ya ulaşmış bu sistemler, ken­di kültürel yapılarını önce­den inşa etmişlerdir.

Yeni model arayışlarından önce, bu milli kültür ortamı hazır hale getirilmelidir.