“Gülhane Hatt-ı Humayunu” ve "Tanzimat Fermanı"ndan bu yana bizde "model" arayışı sürüp geliyor. İktisatta değişik kalkınma modelleri, idarede ıslahat denemeleri, siyasette gömlek ve hedef değiştirmeler bu arayışın sonuçlarıdır.
Bir milletin hayatında ıslahat denemeleri, yenilik atılımları normal, hatta zaruridir. Ancak, her model değiştirmenin ayrı ilmi kaideleri, teknik prensip ve tedbirleri vardır. Bu kaide ve tedbirlere başvurmadan gömlek değiştirmeye kalkışırsanız, yeni kisveler aramak zorunda kalırsınız. Sebebi malûm Biçki-dikiş kurallarına uymadığınızdan, gömlek ya büyük gelecektir veya küçük...
Bizde yapılan budur. Her ıslahat denemesi yeni arayış ve tedbirleri davet etmiştir. Zira, kaidelerine uyulmamıştır.
Şimdilerde "idare" tekniğinde "Japon modeli"nden sözedilmektedir. "Ekonomik" kalkınmada Japon mucizesi(!)nden çokça bahsedilmiş, anlaşılan şimdi sıra Japonlar'ın "idari mucizesi"(!)ne gelmiştir. Hiç şüphe edilmesin, bu da bir heves, yeni moda olarak bir süre sonra unutulacaktır. Daha önce denediğimiz Fransız, İtalyan, Amerikan sistemleri gibi...
İdare, eğitim ve iktisat politikası kültürel bir ortamda doğar, gelişir. Milli kültür hususiyetlerinizi nazara almadan, yabancı bir idare, eğitim, iktisat politikasını tercüme ve taklit edemezsiniz... Fransız yönetim sistemi, Fransız milletinin kadim kültür ve yaşayış özelliklerinden doğmuştur. Bu sebeple sadece Fransa'da geçerlidir. Amerikan ve Japon sistemleri de öyledir.
Bir Türk idare sistemi, iktisat modeli, eğitim hamlesi gerçekleştirecekseniz, kendi millet yapınızı, kültür özelliklerinizi, tarihi hususiyetlerinizi gözönüne alacaksınız Aksi halde, yabancı modeller, yabancı istasyonlar arasında bir fasit daireden kurtulamazsınız...
HATÂNIN KAYNAĞI
150 yıldan bu yana sonu gelmez ıslahat tedbirleri peşindeyiz. Gözü dışarıda arayışlar hâlâ devam ediyor. Dünya üzerinde tarihimize lâyık yere gelinceye kadar da devam edecektir. Atıl durmak yerine, bu çeşit arayışlar aslında iyidir. Fakat hedefe varma konusundaki bu gecikmenin sebebi nedir?
Akla gelen ilk yanlış, yapılan sosyal programlarda, içtimai ve kültürel altyapının önceden hazırlanmamasıdır. Bizim binlerce yıllık derinlere uzanan çok yaşlı bir tarihimiz, derin ve eşsiz millet olma tecrübemiz var. İslâm öncesi ve sonrası 16 devlet kurmuşuz. Bu devletlerin hemen hepsi yaşadıkları çağlara imzalarını atmışlar. Medeniyet bayrağını yüzyıllarca elimizden düşürmemişiz. Bu yüzyıllar, binyıllar içerisinde kendimize mahsus millî bir karakter oluşturmuşuz. Türk milleti olarak diğer milletlerden ayrı sevinçlerimiz, heyecanlarımız, tutkularımız, hayat tercihimiz mevcut. Şimdi siz bunları kaale almadan, hattâ bunlara rağmen, -hadi saklamayalım- bu milli hususiyetleri tepip-devirerek, yabancı patentli içtimai tedbirler uygulamaya kalkarsanız, bu uygulama sosyal tereddütler doğurur. Zaman alır. Bugüne kadar olan budur. Bir önemli yanlışımız bu..
Millet hayatı toplu müşterek heyecanlar ister. Bir orduyu cepheye sürerken, onları müştereken heyecanlandıracak, teşci edecek ortak duygular arar, ortak sloganlar bulursunuz. Bir futbol takımının bile teşcii, konsantrasyonu, maçın sonucu için önem taşır. Milletçe vermekte olduğumuz kalkınma savaşında, 50 milyonluk dev kitleyi hangi müşterek duygu ile şaha kaldıracağımız belli değildir. Hiçbir millete nasib olmayan ortak kıymet hükümlerimiz vardır. Fakat bu millî değerler hakkında hepimiz aynı duyguları beslemiyoruz. "Din" denilmiş karalanmış; tarih ve gelenekler denilmiş, gözden düşürülmüş; vatan-millet denilmiş, üzerine alaylı "Sakarya" türküleri yakılmış; "Kemalizm" veya "Atatürkçülük" denilmiş, bilerek veya bilmeyerek "din"e ve bazı kutsallara karşı gösterilmiş, öyle uygulanmıştır. Bu değerlere ayrı-ayrı sahip çıkanlar olmuştur ama, topunu birden kucaklama, baştacı etme konusunda topyekûn bir bütünleşme sağlanamamıştır.
EĞİTİMDE BOZUKLUK
Eğitim sistemimiz temelden bozuktur. Bu vatanın evlatlarına objektif olma, tarafsız düşünme; düşündüğünü korkmadan söyleme kabiliyeti kazandırılamamıştır. Karşımızdakini, düşünce sistemi, inançları, hayat tercihi sebebiyle ibtidaice karalamış, ayıplamışız. Onun da bizi karalayacağından, ayıplayacağından korkarak, kanaatlerimizi her yerde ve her şart altında açıkça söyleme kabiliyetini kazanamamışız. Konuşa-konuşa, tartışa-tartışa azami veya asgari müştereklerde buluşamamamız bundan.
İlkokuldan üniversiteye okullarımız, sinemalarımız, tiyatrolarımız, süreli-süresiz yayınlarımız, aile-sosyal çevre ve yaygın kültür vasıtalaramız garazsız-ivazsız, herkesin, önünde eğilebileceği belli ortak değerler üzerinde anlaşamamışlar. Herbiri ayrı telden çalmış.
Sinema ve tiyatrolarımızda "din" gibi, "örf adet" gibi, "millî tarih" gibi müşterekler, alabildiğine karalanmış. Buna süreli-süresiz bazı basın-yayın vasıtaları da katılmış. Bunun sonunda, hiçbir değer hükmü tanımayan bir sinema-tiyatro sokak basını nesli türemiş.
Binlerce yıllık köklü milli kültürümüze sahip çıkanlar ile geçmiş ve kadim her şeyi inkâr eden bu yeniler arasındaki kavga bir türlü uzlaştırılamamış.
Japon sistemi. Amerikan sistemi diyoruz. Onun peşindeyiz. Dün başka sistemlerin peşinde idik. Ekonomide, eğitim ve yönetimde başarıya ulaşmış bu sistemler, kendi kültürel yapılarını önceden inşa etmişlerdir.
Yeni model arayışlarından önce, bu milli kültür ortamı hazır hale getirilmelidir.