Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
NURETTİN TOPÇU - 19 Temmuz 1985

Büyük milletler, büyük in­sanlar yetiştirirler. Bir milleti "büyük" yapan kül­tür ortamıdır ki, orada yeni fikirler; yeni irade, ideal, ze­kâ ışıkları serpilip yeşerir. Türk tarihi her çağda, her nesilde kendini belli etmiş fikir, san'at, gönül adamlarıyla do­ludur.

Nurettin TOPÇU, millet hayatımızda normal stan­dartların üzerine çıkmış böy­le bir fikir, dâva ve gönül adamıdır. Tefekkür hayatımızın kurak bir safhasında gelmiştir. Türk aydınının he­saplı telkinlerle tereddütler içerisine düşürüldüğü bu dö­nemde zekâ ve iman projek­törlerini binlerce yıllık tarihi­miz, milli müesseselerimiz, coğrafyamız üzerine çevirmiş; yerli ve yabancı kültür­ler karşısında mütereddit kalmış nesilleri uyandırmış, kendine döndürmüştür.

Nurettin TOPÇU'nun 1960'tan sonraki yıllarda "Muallimler Birliği", "Ay­dınlar Kulübü" ve "Cağaloğlu öğrenci Lokali" salonla­rında verdiği seminerleri, konferansları hatırlıyorum. Dış görünüşü, davranışları ve âdâb-ı muaşeretinde son derece kibar olan bu "İstan­bul Efendisi"nin, o güne ka­dar hiç duymadığımız kesin, net, hattâ sert fikirleri, gö­rüşleri karşısında yenilenir, adeta dünyaya yeniden gelir­dik. Nurettin TOPÇU'nun bazen bizzat kendisinin ver­diği, bazen açılışını yaptığı bu konferans, seminer ve toplantıları, çoğunluğu üni­versiteli olan genç, kararlı, seçkin topluluklar kaçırma­dan takip ederlerdi.

1967 yılında biz İstanbul'­dan ayrıldık. Bugün İstan­bul İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi olan Emin IŞIK başta olmak üzere bir grup genç, Nurettin Hoca'nın himayesinde "Ha­reket" dergisini yayınlama­ya devam ettiler. Biz taşralı­lar, hocanın susadığımız fi­kirlerini bu dergiden takip ettik. 10 Temmuz 1975 tari­hinden sonra ise "Hareket" dergisi ile merhumun Türki­ye'nin her yanına dağılmış talebe, dost ve bağlıları "Ho­ca"sız kaldılar.

ANMA SEMİNERİ

Türk fikir hayatında son yıllarda varlığını daha çok duyurmaya başladığını gördüğümüz vefalı "Yazar­lar Birliği", 13 Temmuz 1985'te Ankara'da "Nuret­tin Topçu'yu Anma Semine­ri" düzenledi. 10.30dan 18.30lara kadar devam eden semineri mütevazı, fakat is­tekli, kararlı bir genç toplu­luk, dağılmadan takip etti.

Son yıllarda "Hareket" dergisi yayımlanmaz oldu. Önce "Yağmur", sonra "Ha­reket" yayınları arasında görmeye alıştığımız eserleri-yeni baskılarını da göremez olduk. Merhum Topçu'yu ise, vefatından 10 yıl sonra, Yazarlar Birliği'ne nasip olan bir vefa ile ilk defa anıyoruz. Bu, bizim için bir ihmal, bir ayıp olsa gerektir. Bu ayıbı bize hatırlatan, yü­zümüze vuran birlik yöneticilerine hepimiz teşekkür borçluyuz diye düşünüyo­rum.

TOPÇU DERGÂHI

Nurettin TOPÇU'nun evi bir dergâhtı. Merhum, gece-gündüz, yaz-kış deme­den, çoğu talebeleri olan dostları ile bu dergâhta top­lanır; Türkiye'nin geleceğini, yozlaşan milli müesseselerin yeniden ıslahını, geçmiş ile gelecek arasında kurulması zaruri bağın imar planını gö­rüşür, danışır, tartışırdı.

İsmail DAYI bu dergâhı anlattı: Dergâhın kapısı her zaman açıktı. Gelenleri, önce büyük kardeşi Hayrettin TOPÇU'nun çocukları karşı­lar, kendisine haber verirler­di. Terliklerimizi, ayakkabı­larımızı eli ile çevirir; paltola­rımızı çıkarmaya, asmaya, giymeye yardımcı olurdu. 96 yaşında vefat eden annesi, 25 yıl süre ile bize hizmet et­ti. Günün, gecenin hangi saa­tinde olursa olsun, üst kat­tan iner, kapıyı çalar, "Nu­rettin!.." diye seslenir, ikra­mını bir tepsi üzerinde bize gönderirdi, öyle bir "Ana" idi ki, oğluna ve misafirlerine 96 yaşına kadar bu şefkati sürdürdü. Bir gün olsun yü­zünü ekşitmedi. Bugün bu "Türk Evi" geleneği maale­sef yok.

Prof. Dr. Ercüment KO­NUKMAN, merhumun Sorbon'la ilgili bir hatırasını nakletti: Topçu, Sorbon'u 1'incilikle bitirmiş ve bu üni­versitede doktora yapan ilk Türk olmuş. Üniversitenin geleneği icabı, genç Nuret­tin'e bir arzusu olup olmadı­ğı sorulmuş. "Evet var!.." demiş. "- Bir Türk bayrağı, getirtiniz ve İstiklâl Marşını bu salonda söyletiniz!..''

FİKİRLERİ

Prof. Dr. Ayhan YÜCEL. Ezel ERVERDİ, Doç. Dr. Or­han OKAY, Beşir AYVAZOĞLU, Mustafa KUTLU, Dr. Mustafa KARA, Dr. Ah­met TABAKOĞLU, Dr.Mehmet DOĞAN ve Doç. Dr. S. Hayri BOLAYIR, Nurettin TOPÇU'nun çeşitli yönlerini anlattılar.

Nurettin TOPÇU, Sayın O. OKAY'ın da belirttiği gibi milliyetçi, dindar ve muhafa­zakâr bir dünya görüşüne sa­hiptir.

Milliyetçilik anlayışına "Îslâm" dozu katmış, bu ko­nudaki görüşlerini realist bir zemine; “Anadolu” gerçekleri üzerine oturtmuştur.

"Yarınki Türkiye"de bu­gün milletçe içinde bulundu­ğumuz problemlere çok ileri çözümler getirmiştir. "Türkiye'nin Maarif Dâ­vası"nda, bütün problemle­rin çözümünü "maarif"e bağlamış, "mekteb"i şöyle tarif etmiştir: "Müslüman-Türk'ün mektebi; maarif, metafizik ve ahlâk prensiple­rini Kur'ân'dan alarak, Ana­dolu insanının ruh yapısına serpen ve orada besleyen evrensel bir ruh ve ahlâk cihazı olacaktır." Ona göre "- Ruhi meziyetlerini yitiren ve mukaddesatına tüküren nesil­ler, kaybedilmiş nesillerdir. Bunlar, hayat tarlasının çü­rüyen tohumlarıdır."

Nurettin TOPÇU'yu anlat­mak zordur. Sayın E. KO­NUKMAN'ın 10 Temmuz günlü TERCÜMAN'da belirttiği gibi O, Türkiye ger­çekleri üzerine düşünenlerin ulaşabileceği en son durak­tır.

Allah'ın rahmeti O’nunla olsun...