Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
“ERTUĞURUL GAZİ İHTİFALİ”NİN ARDINDAN - 13 Eylül 1985

704’üncü Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Söğüt Şen­liği" ne davetli idim. Giderken, ileride "Osmanlı" olacak “Kavi Boyu”nun ilk yerleşme merkezleri İtburnu, İnhisar, Hisarcık ve Harmankaya'ya da uğradım. Şeyh Edebalı, Mihalgazi, diğer "er" ve "erenler"i ziyaret etmek istedim.

Acıdır ki, Osmanlı'nın kurul­masında kesin rol sahibi Şeyh Edabâli'nin dergâhını bulama­dım. Bana Edabâli'nin evi diye, tavuk kümesi bile olamayacak bir kulübeyi gösterdiler. Mez­beleler içerisinde, son yıllarda örüldüğü saklanamayan bir ko­mik kulübe... Şeyh Edabâlı Hazretlerinin, oba ve boyları bütünleştirmek üzere derviş ve erenlerini yetiştirdiği; misafir­lerini kabul buyurduğu; Ana­dolu'nun her yanından gelen muhibleri ile ibadet, istirahat ve ikâmet ettiği; kanı deli Os­man'ın Şey Edabâli'nin keri­mesi Malhun Hatun'u tanıdığı; Kayı Boyu'nun sulh ve sükûnu için yeni planların, yeni strate­jilerin tefekkür ve tezekkür edildiği "dergâh"ı bu kümes temsil edecek öyle mi? Hayali­miz bile ne kadar küçülmüş!..

Şey Edabâlı Hazretlerinin Eskişehir'in İtburnu (yeni adıyla Uludere) köyünde bulu­nan dergâhı böyle de. Bilecik'­teki türbesi nasıl diye merak ettim. Orası da beklenen bakım ve himmetten mahrum..

Harmânkaya'da medfun Mihalgazi türbesi de öyle... Vefa­kâr Harmankayalı Tahsin Yap­rak Hoca, mal-melâl girmesin diye kendi imkânlarıyla, kabrin etrafını 80-100 cm. yüksekli­ğinde bir duvarla çevirtivermiş o kadar... Türbeye dikmek üzere getirdiği kitabeyi tuttura­cak yer bulamadı da, muhtar-öğretmen-imam üçlüsünün himmet ellerine tevdi edip döndü...

Ertuğrul Gazi'nin anası "Hayme Ana" Domaniç'te medfun. Bize bir Ertuğrul yetiştiren "Ana"nın kabri nasıl diye sordum. Sorduğuma pişman oldum. Bu pişmanlık sebeblyle de, Domaniç Belediye Başkanı'na söz verdiğim hal­de, anaların anası "Hayme Ana"yı ziyarete kendimde yüz bulamadım.

Bu topraklar, Osmanlı ceddimizin beylik olduğu, devlet olduğu, peşinden imparatorluk ve "Devlet ehed-muddet" olduğu topraklar... O günlerden bir tek kılıç, üzengi, oba, otağ, çadır kalıntısı bırakılmamış... Bu topraklar elin olsa, 6 yüzyıl sürecek bir devletin temellerini muhafaza etmek için buraları "millî parklar" haline mi getirirdi, dokunulmaz alanlar mı? Ne yapardı diye kahırlı sitemlere düşmekten kendimi alamadım.

GÜÇLÜ ORGANİZASYON

Söğüt'te, bütün bu inkisar ve üzüntülerimizi birazcık olsun unutturacak, büyük bir organizasyonla karşılaştık. Er­zurum'un dadaş ve çelebi çocuğu; Söğüt'te binlerce yıl önce başlayan şerefli tarihimizin hayr-ül halef evlâdı Kayma­kam Mehmet Kahraman, cuma-cumartesi ve pazar günlerini içine alan yüklü bir organizas­yon gerçekleştirmiş. Yanıbaşında belediye başkanı; sağın­da-solunda ilçe idare şube başkanları, Türkiye'nin her ya­nından gelen onbinlerce insa­nı, Söğüt gibi suları bile akma­yan imkânları kıt bir ilçede na­sıl karşıladılar, barındırdılar izahı güç... Ben bunun cevabı­nı, Söğüt toprağının bereketin­de. Söğüt insanının cömertli­ğinde buldum. Zira İlçe millî eğitim müdürünün de, ilçe müftüsünün de, Kur'ân kursu mualliminin de , öğretmen ve imamın da evi, dışarıdan gelen misafirlerle dolu idi. Ev sahibe­si müftü ve müdür hanımları-kızları, dışarıdan kovalarla su taşıyıp, misafir ağırladılar. Be­lediye Başkanı Yaşar Ersoy'un gelecek yıl törenlerine yetiştirileceği müjdesini verdiği "Konukevi" tamamlanırsa, misafirler Söğüt'e daha bir gö­nül rahatlığı ile gelebilecekler.

Çelebi Mehmet Camii'nde okunan mevlid; Ertuğrul Gazi Türbesi'nde okunan dua, hat ve el sanatları, seramik - ipek -mermer sanayii sergileri; çevre il ve ilçelere ait halk oyunları; Uşak cirit oyunları; âşıklar şö­leni, an'anevî yörük kıyafet ve gösterileri- Dr. Rahmi Oruç Gü­venç ve TÜMATA grubunun Kı­rım, Kafkasya, Türkistan ve Afganistan'dan derlenmiş tari­hi Türk musikîsi ziyafeti; başa­rılı "Osmancık" piyesi. Meh­met Emin Alpkan büyüğümü­zün ifadesiyle bize "gerçekleşmeyecek tarihî rüyalar" gördürdü.

İlki geçen yıl yapılan "2'nci Osmanlı Sempozyumu" ise üç gün boyunca millî spor, milli müzik ve sanatla yıkanın gönülleri, ilim ufuklarında gezdirdi. Prof. Dr. Faruk Sümer'in kendi aile ve geçmişinden başlayarak çizdiği tarih tablosu zihinlerde bir ömür silinmeyecek izler bıraktı. Yaşar Yücel, İsmet Miroğlu, Turan Yazgan Cevdet Küçük, Refet Yınanç, Reşat Genç, Melek Delilbaş Kutlu Özen, Yavuz Ercan, Mücteba İlgüler, Mes'ut Elibüyük, Ergun Göze, Türk tarihinin zenginliğine, Türk milletinin cihanşümul asaletine kalıcı sınır taşları diktiler.

HAYME ANA’DAN SELAM

İtburnu ve Harmankaya inkisarından sonra Söğüt'te bir rüya gördük. Gerçekleşmeye­cek bir rüya... Tüfeğin icad ol­madığı, mertliğin bozulmadığı, 6 asırlık fikir - imam ve aksi­yon potansiyelini hamil bulu­nan Ertuğrul'lu, Osmanlı Edabalı'lı günlere döndük. Doma­niç yaylasından gelen yörük at­lılarının Ertuğrul anası Hayme Ana'dan getirdikleri selâmı al­dık.

Çevre valileri, kaymakamla­rı, belediye başkanları oraday­dı. Türkiye'nin kalbi, tarihin gözü oradaydı. İhtifal ve şen­lik, fikir ve aksiyon, bugün ve tarih birarada yaşandı.

Yenilerini bekleriz demekten kendimizi alamadık. Emeği ge­çenlerden Allah razı olsun...