(Mekke ve Medine'de Diyanet sağlık ekiplerince birer sabit hastane kurulmuş. Hafif ameliyatlar yapılabiliyor. Ayrıca Mekke'de 7, Medine'de 5 tâli sağlık istasyonu oluşturulmuş. Aynı şekilde idarî hizmetlerde düzenli ibadet yanında alışveriş, hattâ ibadetten ziyade alışveriş dikkati çeken bir husus. Kabe'nin örtüsüne kapanıp gözyaşı dökenlere de rastlarsınız... Fakat özlediğiniz bu manzarayı sık sık göremezsiniz. Dükkânlar ise dolup taşar)
Hac organizasyonu, bugünkü tatbikatıyla âdeta bir kolordu harekâtı... 32 bin kişiyi il il, ilçe ilçe toplayacaksınız; her türlü yol hazırlıklarını yaptıracaksınız; iklimi, mevzuata, mahalli ve içtimai şartları bizden çok değişik ülkelerden geçireceksiniz; Mekke, Arafat, Mina ve Medine'de 4 ayrı defa konacak, yerleşecek, yeniden sefere çıkacaksınız; hastasına, yaşlısına, vefat edenine müdahalelerde bulunacaksınız; yedirip-içirip, oturtup, kaldıracaksınız 30-40 gün süren sefer durumundan sonra aynı yolları katederek ve kimsenin burnunu bile kanatmamaya çalışarak köyüne-kentine iade edeceksiniz. Onun için diyorum, "Hac organizasyonu adetâ bir kolordu harekâtı" diye... Yiyecek-içecek ikmali, ilâç-çadır ikmali, personel ikmali, yabancı mahalli mevzuat ve yöneticilerin azizlikleri, bunlara eklenen bunaltıcı sıcak, öldürücü izdiham, bizzat yaşamayanların kolay anlayamayacakları bir güçlükler zinciri oluşturmaktadır.
1983 yılında karayolundan, bu yıl ise havayolundan hac seferine katıldım. Mekke ve Medine'de hacılarımızın ikamet ettikleri evleri, Arafat ve Mina'da ise çadırları denetledim. Mekke'de yaklaşık 400, Medine'de 200 ikâmetgâh kiralanmış Arafat'ta 4.000, Mina'da ise 3.000 çadır hazırlanmış. Mekke ve Medine'nin şehircilik durumu itibariyle 30 bini aşan hacıya aynı standartta ev bulma imkanı yok. Evlerin kimisi uzak, kimisi yakın... Bazısı eski, bazısı yeni... Bu kaçınılmaz. Hacılarımız da bunu takdir ediyorlar. Bu yıl soğutucusu bulunmayan ev tutulmamış. Çok da isabetli olmuş. Geçen yıllardaki bir rahatsızlık kaynağı böylece giderilmiş.
SAĞLIK EKİPLERİ
Mekke'nin suyu tankerlerle taşınıyor. Türk insanının çamaşır, bulaşık ve temizliğe olan düşkünlüğü malûm. Ev sahiplerinin en çok şikâyet ettikleri olay bu... Deponun boşalması ile yenisinin bulunup getirilmesi arasında birkaç saat geçmeye görsün, rahatsızlıklar başlıyor. Kiralama ekiplerimiz ise bunun çaresini bulmuşlar: Kira sözleşmesine müeyyide koymuşlar. Sular kesilirse, elektrikler arızalanırsa, soğutucular çalışmazsa, çöpler alınmazsa, ev sahibinden ne kadar para kesilecek, yazılı anlaşmalarda ayrı ayrı belirtilmiş. Bu sebeple ev sahiplerinden bir kısmı, ellerinde pense, tornavida, diğer âlet, edevat, hacılarımızın etrafında fır fır dönüyorlar. Bazı ev sahipleri ise vurdumduymaz, işte problem bu kesimde... Her ev sahibinin kartoteksi tutulmuş. Puanlanıyor, sicilleniyor. Kötü sicil alanların evleri müteakip yıllarda tutulmuyor.
Mekke ve Medine'de Diyanet sağlık ekiplerince birer sabit hastane kurulmuş. Hafif ameliyatlar yapılabiliyor. Röntgen cihazları, tahlil lâboratuvarları var. Ayrıca Mekke'de 7, Medine'de 5 tâli sağlık istasyonu oluşturulmuş. Hastalananların emirlerine 20 cankurtaran konulmuş. Bu istasyonlarda nöbet usulü 24 saat hizmet veriliyor. Arafat ve Mina'da sağlık çadırları kurulmuş. Ayrıca kadın ve erkek hastalar için ayrı ayrı sabit klimalı, sağlık ocakları oluşturulmuş.
İdari hizmetler de aynı şekilde plânlanmış. Mekke ve Medine'de birer idare merkezi, hacılarımızın kaldıkları bütün mahallelerde ise irtibat büroları devreye sokulmuş. Kayıp, ölüm ve diğer vukuat raporları bu irtibat bürolarından merkeze, talimatlar ise merkezden irtibat bürolarına 24 saat aralıksız intikal ettiriliyor.
Türk Kızılay'ı, gayrı muayyen yerlere, Türkiye-Irak-Suudi Arabistan yol güzergâhına karavanlar koymuş. Yerli yabancı, ihtiyacı olan herkes, bu geçici sağlık istasyonlarından faydalanıyor.
1983 yılı karayolculuğumda, Irak topraklarında müşahede ettiğim misafirperverliği unutamıyorum. Irak çıkışında aralıksız bütün Türk kafilelerine Irak makamlarınca yemek verildi. 60 kilometre uzaktan su ve buz taşınarak, çölün ortasında buzlu su ikram edildi. Musul, Bağdat gibi şehir girişlerine büyük afişler asılmış. Afişlerde, asker-sivil bütün Iraklılar'ın Türk hacılarının hizmetinde olduğu yazılı idi. Savaş halindeki bu ülkede doğrusu göz yaşartıcı misafirperverlik örnekleri yaşadık. Bu tatbikat bu yıl da devam etmiş.
SIKINTILAR
30-40 bin kişi ile ülkeler katedilir, "Arafat kıyamı", "Mina bozgunu" yaşanır da sıkıntı olmaz mı? Bunların çoğu, önceden tahmini mümkün olmayan problemler. Uçağın 5-6, hattâ bir defasında 16 saati bulan rötarı; özellikle Suudi gümrüklerinde, sanki bir ihbar varmış gibi arama ve beklemeler; trafik keşmekeşi sebebiyle hacıyı eşyası sırtında yürütme mecburiyetleri bunlardan birkaçı…
Sıkıntılardan bir kısmı ise, hacılarımızın kendilerinden kaynaklanıyor. Pastırma, sucuk, peynir, yağ, soğan ne bulmuşlarsa, kutsal topraklara taşımışlar. Bunları yataklarının kenarına istif ediyorlar. Ayak ucunda tüp yakıp, yemek kaynatıyorlar. Bir odada 8'e, 10'a varan bir kalabalık grup kalır, manzara bu olursa elbette sıkıntı da olur.
Bir kaçınılmaz durum da, hacılarımızın bir kısmının çok yaşlı, hattâ hasta hallerinde bu yolculuğa çıkmaları. Kalbi, şekeri, yüksek tansiyonu, astımı olan, fiziki arızaları bulunan, 70-80 yaşını aşanlar bile hac yolculuğuna çıkmışlar.
İbadet yanında alışveriş, hattâ ibadetten ziyade alışveriş, dikkati çeken bir başka husus. Kabe'nin örtüsüne kapanıp, gözyaşı dökenlere de rastlarsınız... Fakat özlediğiniz bu manzarayı sık sık göremezsiniz. Dükkânlar ise dolup taşar.
Şadi PEHLİVANOĞLU'nun oralar için seçilmiş nezih Karadeniz fıkraları; Halil ŞIVGIN'ın Türkistan intibaları; Faik TARIMCIOĞLU’nun akademik yorumları; Mehmet KAŞIKÇI'nın tekbir-tehlil ve telbiye koroları; Mehmet BAĞÇELİ'nin din-politika tartışmaları; M.Ali DOĞUŞLU'nun dinî fetvaları; İbrahim DÜZYOL’un yabancı hacıların kaba davranışlarına fiili müdahaleleri; Necati GÜNGÖR'ün Allah'a yöneldiği tazarrû anları; Atilâ DEMİRCİOĞLU'nun Kabe'ye veda jesti; Yahya DOĞAN'ın şeytanı taşlarken hızını alamayıp 28 taşı birden bombardıman etmesi; çöl ortasında birdenbire ortaya çıkıveren vahalar gibi bizi, biteviye devam eden sıkıntılı havadan koparan soluklar oldu.
Arızî durumlara rağmen Türk hac organizasyonu, diğer ülkelerce örnek alınacak bir teşkilâtlanma seviyesine ulaşmış...