Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
HAC İNTİBALARI - 20 Eylül 1985

(Mekke ve Medine'de Diyanet sağlık ekiplerince birer sa­bit hastane kurulmuş. Hafif ameliyatlar yapılabiliyor. Ayrıca Mekke'de 7, Medine'de 5 tâli sağlık istasyonu oluş­turulmuş. Aynı şekilde idarî hizmetlerde düzenli ibadet yanında alışveriş, hattâ ibadetten ziyade alışveriş dikkati çeken bir husus. Kabe'nin örtüsüne kapanıp göz­yaşı dökenlere de rastlarsınız... Fakat özlediğiniz bu manzarayı sık sık göremezsiniz. Dükkânlar ise dolup ta­şar)

Hac organizasyonu, bugünkü tatbikatıyla âdeta bir kolordu harekâtı... 32 bin kişiyi il il, ilçe ilçe toplayacaksınız; her türlü yol hazırlıklarını yaptıracaksınız; iklimi, mevzuata, mahalli ve içti­mai şartları bizden çok de­ğişik ülkelerden geçire­ceksiniz; Mekke, Arafat, Mina ve Medine'de 4 ayrı defa konacak, yerleşecek, yeniden sefere çıkacaksı­nız; hastasına, yaşlısına, vefat edenine müdahale­lerde bulunacaksınız; ye­dirip-içirip, oturtup, kal­dıracaksınız 30-40 gün süren sefer durumundan sonra aynı yolları katederek ve kimsenin burnunu bile kanatmamaya çalışa­rak köyüne-kentine iade edeceksiniz. Onun için di­yorum, "Hac organizas­yonu adetâ bir kolordu harekâtı" diye... Yiyecek-içecek ikmali, ilâç-çadır ikmali, personel ikmali, yabancı mahalli mevzuat ve yöneticilerin azizlikleri, bunlara eklenen bu­naltıcı sıcak, öldürücü iz­diham, bizzat yaşama­yanların kolay anlayama­yacakları bir güçlükler zinciri oluşturmaktadır.

1983 yılında karayolun­dan, bu yıl ise havayolundan hac seferine katıldım. Mekke ve Medine'de hacılarımızın ikamet ettikleri evleri, Arafat ve Mina'da ise çadırları denetledim. Mekke'de yaklaşık 400, Medine'de 200 ikâmetgâh kiralanmış Arafat'ta 4.000, Mina'da ise 3.000 çadır hazırlanmış. Mekke ve Medine'nin şehircilik durumu itibariyle 30 bini aşan hacıya aynı standartta ev bulma imkanı yok. Evlerin kimisi uzak, kimisi yakın... Bazısı eski, bazısı yeni... Bu kaçınılmaz. Hacılarımız da bunu takdir ediyorlar. Bu yıl soğutucusu bulunmayan ev tutulmamış. Çok da isabetli olmuş. Geçen yıl­lardaki bir rahatsızlık kaynağı böylece gideril­miş.

SAĞLIK EKİPLERİ

Mekke'nin suyu tanker­lerle taşınıyor. Türk insanının çamaşır, bulaşık ve temizliğe olan düşkün­lüğü malûm. Ev sahipleri­nin en çok şikâyet ettikle­ri olay bu... Deponun bo­şalması ile yenisinin bulu­nup getirilmesi arasında birkaç saat geçmeye gör­sün, rahatsızlıklar başlı­yor. Kiralama ekiplerimiz ise bunun çaresini bulmuşlar: Kira sözleşmesine müeyyide koymuşlar. Su­lar kesilirse, elektrikler arızalanırsa, soğutucular çalışmazsa, çöpler alın­mazsa, ev sahibinden ne kadar para kesilecek, ya­zılı anlaşmalarda ayrı ayrı belirtilmiş. Bu sebeple ev sahiplerinden bir kısmı, ellerinde pense, tornavida, diğer âlet, edevat, ha­cılarımızın etrafında fır fır dönüyorlar. Bazı ev sa­hipleri ise vurdumduy­maz, işte problem bu kesimde... Her ev sahibinin kartoteksi tutulmuş. Puanlanıyor, sicilleniyor. Kötü sicil alanların evleri müteakip yıllarda tutul­muyor.

Mekke ve Medine'de Diyanet sağlık ekiplerince birer sabit hastane kurulmuş. Hafif ameliyatlar yapılabiliyor. Röntgen cihazları, tahlil lâboratuvarları var. Ayrıca Mek­ke'de 7, Medine'de 5 tâli sağlık istasyonu oluştu­rulmuş. Hastalananların emirlerine 20 cankurtaran konulmuş. Bu istasyon­larda nöbet usulü 24 saat hizmet veriliyor. Arafat ve Mina'da sağlık çadır­ları kurulmuş. Ayrıca ka­dın ve erkek hastalar için ayrı ayrı sabit klimalı, sağlık ocakları oluşturul­muş.

İdari hizmetler de aynı şekilde plânlanmış. Mek­ke ve Medine'de birer idare merkezi, hacılarımı­zın kaldıkları bütün mahallelerde ise irtibat büroları devreye sokulmuş. Kayıp, ölüm ve diğer vu­kuat raporları bu irtibat bürolarından merkeze, ta­limatlar ise merkezden ir­tibat bürolarına 24 saat aralıksız intikal ettirili­yor.

Türk Kızılay'ı, gayrı muayyen yerlere, Türkiye-Irak-Suudi Arabistan yol güzergâhına karavan­lar koymuş. Yerli yaban­cı, ihtiyacı olan herkes, bu geçici sağlık istasyonlarından faydalanıyor.

1983 yılı karayolculuğumda, Irak topraklarında müşahede ettiğim misafirperverliği unutamıyorum. Irak çıkışında aralıksız bütün Türk kafilelerine Irak makamlarınca yemek verildi. 60 ki­lometre uzaktan su ve buz taşınarak, çölün ortasında buzlu su ikram edildi. Mu­sul, Bağdat gibi şehir gi­rişlerine büyük afişler asılmış. Afişlerde, asker-sivil bütün Iraklılar'ın Türk hacılarının hizmetinde olduğu yazılı idi. Savaş halindeki bu ülkede doğ­rusu göz yaşartıcı misafir­perverlik örnekleri yaşa­dık. Bu tatbikat bu yıl da devam etmiş.

SIKINTILAR

30-40 bin kişi ile ülkeler katedilir, "Arafat kıyamı", "Mina bozgunu" yaşanır da sıkıntı ol­maz mı? Bunların çoğu, önceden tahmini mümkün olmayan problemler. Uça­ğın 5-6, hattâ bir defasın­da 16 saati bulan rötarı; özellikle Suudi gümrükle­rinde, sanki bir ihbar var­mış gibi arama ve beklemeler; trafik keşmekeşi sebebiyle hacıyı eşyası sırtında yürütme mecbu­riyetleri bunlardan birka­çı…

Sıkıntılardan bir kısmı ise, hacılarımızın kendile­rinden kaynaklanıyor. Pastırma, sucuk, peynir, yağ, soğan ne bulmuşlarsa, kutsal topraklara taşı­mışlar. Bunları yatakları­nın kenarına istif ediyor­lar. Ayak ucunda tüp ya­kıp, yemek kaynatıyorlar. Bir odada 8'e, 10'a varan bir kalabalık grup kalır, manzara bu olursa elbette sıkıntı da olur.

Bir kaçınılmaz durum da, hacılarımızın bir kıs­mının çok yaşlı, hattâ has­ta hallerinde bu yolculuğa çıkmaları. Kalbi, şekeri, yüksek tansiyonu, astımı olan, fiziki arızaları bulunan, 70-80 yaşını aşanlar bile hac yolculuğuna çık­mışlar.

İbadet yanında alışve­riş, hattâ ibadetten ziya­de alışveriş, dikkati çeken bir başka husus. Kabe'nin örtüsüne kapanıp, göz­yaşı dökenlere de rastlar­sınız... Fakat özlediğiniz bu manzarayı sık sık gö­remezsiniz. Dükkânlar ise dolup taşar.

Şadi   PEHLİVANOĞLU'nun oralar için seçil­miş nezih Karadeniz fık­raları; Halil ŞIVGIN'ın Türkistan intibaları; Faik TARIMCIOĞLU’nun akademik yorumları; Mehmet KAŞIKÇI'nın tekbir-tehlil ve telbiye ko­roları; Mehmet BAĞÇELİ'nin din-politika tartış­maları;  M.Ali  DOĞUŞLU'nun dinî fetvaları; İb­rahim DÜZYOL’un ya­bancı hacıların kaba dav­ranışlarına fiili müdaha­leleri;     Necati GÜNGÖR'ün Allah'a yöneldiği tazarrû anları; Atilâ DEMİRCİOĞLU'nun Kabe'­ye veda jesti; Yahya DOĞAN'ın şeytanı taşlarken hızını alamayıp 28 taşı birden bombardıman et­mesi; çöl ortasında bir­denbire ortaya çıkıveren vahalar gibi bizi, biteviye devam eden sıkıntılı havadan koparan soluklar ol­du.

Arızî durumlara rağ­men Türk hac organi­zasyonu, diğer ülkelerce örnek alınacak bir teşkilâtlanma seviyesine ulaş­mış...