İslâmiyet’te “iş barışı” hedef alınmıştır. "İşçi" ve "işveren" çalışma hayatının iki yanıdır. İşçi olmadan işverenin, işveren olmadan işçinin varlığı düşünülemez.
İslâmiyet işçi ve işvereni çatışma halindeki menfaat grupları olarak değil, çalışma olayının vazgeçilmez unsurları olarak görür. İşyerinin ve işverenin menfaati işçiye; işçinin hak ve menfaati işverene mevdudur. İşveren, işçiye "Allah emaneti"; işçi, işverene "koruyucu" gözü ile bakar. Bunun sebebi, İslâmiyet'in işverene de, işçiye de "hak" ve “mükellefiyetler” yüklemiş bulunmasıdır.
Beşeri sistemler işçi ve işverene birbirleri aleyhine fiili tedbirler alma yetkisi tanırken, çalışma müessesesinin bu iki zaruri unsurunu bilerek- bilmeyerek- çatışan gruplar haline getirmiştir.
Beşerî sistemlerin hatâsı, işçi-işveren münasebetlerinde karşılıklı hakların teminatını insan tabiatında mevcut ihtiras ve zaaflara dayandırmasıdır. Tahrik edilen ihtirasların önünde duracak güç yoktur. Son yüzyıllarda dünya üzerinde görülen toplu işçi hareketlerinin altında yatan gerçek budur. Fiilî hareketler daima karşı hareketleri davet etmiş, kutsî ekmek kapısı zaman-zaman kanlanmıştır.
İşçi-işveren münasebetlerinde esas, karşılıklı ihtirasların tatmini değil, zaafların tedavisi olmalıdır. Sosyal hadiseler her zaman meşru sınırda kalmayabilirler.
İslâmiyet’te işveren kendi kâr ve çıkarlarından önce çalıştırdıklarının haklarım düşünmek zorundadır. Zira işçinin hak ettiği verilmeden kazanılan şey, "haksız kazanç" tır. Haksız kazanç İslamiyet’te kesinlikle yasaktır. Maiyeti altındakilerin hak ve nafakalarını kısmak, İslamiyet’te günah davranışlardandır.
İşçi de " işyeri" ne ve “işveren”e karşı dürüst davranmak zorundadır, "işyeri" işçi için “ekmek kapısız”dır. Çalışanın geçimi bu ekmek kapısına bağlıdır. İşi yavaşlatmak, işe ve işyerine zarar vermek, kân ve kârlılığı azaltıcı davranışlarda bulunmak çalışanı, ağır dinî mesuliyet altına sokar. Allah, kişinin işini dürüst ve güzel yapmasını sever.
İslâmiyet işçi-işveren münasebetlerinde karşılıklı hukuka riayeti esas alır. İçtimaî yapı içerisinde çalışan da, çalıştıran da lüzumlu unsurlardır. Emek sermayenin sermaye emeğin tamamlayıcısıdır.
Emek-sermaye barışı, karşılıklı hukuka saygı ile sağlanabilir.
Cemiyet içerisinde, lüzumlu dengeler vardır, insanlar bir makinanın çarkları, bir vücudun uzuvları gibidirler. Hepsi birbirine lüzumlu, birbirine muhtaçtır. Çalışma hayatının tarafları birbirlerine bu nazarla bakmalıdırlar. İşveren de; iş alan da bazı hakları yanında mükellefiyetlerinin de bulunduğunu düşünmelidirler.
İş verimi iş barışına, iş barışı iş verimine bağlıdır. Birlik olmayan yerde dirlik, dirlik olmayan yerde birlik olmaz. Kavga olan yerde huzur bulunmaz, iş barışını sağlayamayan ülkelerde görülen budur.
İslâmiyet’te, karşılıklı hukuka riayet esastır. İşçi işverenin kolu-kanadı, işveren işçinin hamişidir. İki taraf da birbirine lüzumlu, iki taraf da birbirinin tamamlayıcısıdır.
İslâmiyet’te işçi-işveren arasında barış esastır.