(Geçen yüzyıllarda müstakbel bir tehlike olarak sözedilen “Açlık”, günümüzün en önemli meselelerinden biri oldu. Gazete sayfalarında ve TV ekranlarında açlıktan ölen insanların cesetlerini, açlığa maruz kalmış sabi yavruların iskelet haline gelmiş hayaletlerini ibret ve dehşetle seyrediyoruz)
İhtiyar dünya, ilâhi takdirin kendi için çizdiği yörüngede -üstünlükleri de sürükleyerek- yuvarlanıp giriyor. Bu gayrı iradi sürüklenmede, iradî veya irade dışı kulli problemler hiçbir zaman eksik olmamıştır.
Aynı yüzyıl içerisinde ikisi birden yaşanan Cihan Harbi boğazlaşmaları her zaman gündemde kaldı. Şimdi de 3'üncüsünün kâbusu ufuklarımızdan inmiyor. "Açlık" tehlikesi, geçen yüzyıldan bu yana mekteplerimizde, kürsülerimizde üzerinde çokça durulan bir toplu insanlık problemi. Son aylarda AİDS korkusu ortalığı sardı. Her biri "kıyamet" kâbusuna eş korkular salan bu külli problemler, fitili elimizde dinamitler gibi, doğrusu bizi her zaman meşgul edecektir. Vebali kendimize râci olmak üzere...
Altemur KILIÇ. 6 Ekim 1985 tarihli TERCÜMAN'da AİDS olayını yorumladı. Görgülü, tecrübeli kalem, AİDS'e "Allah'ın insanlığa sapıklık hususunda bir ihtarı"diye baktı. Çaresini de gösterdi: "Toplumumuzun tarihi birikiminden kaynaklanan ahlâki değer yargılarına sâdık kalmamız, bizi Batı toplumlarının gittikçe içine gömüldükleri ahlâkî tereddiden ve bu arada AİDS'in bizde de yaygın hale gelmesinden kurtarabilir" diye bizi ikaz etti. Doğrudur. Cihan Harbi boğazlaşmalarında da, AlDS konusunda da tetik her zaman elimizdedir. Üzerimize çevrilmiş silâhın fitilini ateşleyip ateşlememek ise kendi tedbir, teenni ve ferasetimize bağlıdır.
DÜNYA GIDA GÜNÜ
16 Ekim, son yıllarda "Dünya Gıda Günü" olarak kutlanmaya başlandı. Maksadı, gıda maddeleri istihsaline, gıda maddelerindeki israfa insanlığın dikkatini çekmek... Hipotezin bir iktisadi problem olarak ortaya atıldığı geçen yüzyılda "açlık" tan, müstakbel bir tehlike olarak sözedilirdi... Şimdi ise, gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında, açlıktan ölen insanların cesetlerini, açlığa maruz sabi yavruların iskelet haline gelmiş hayaletlerini ibret ve dehşetle seyrediyoruz.
Demek tehlike kapıdan içeriye girmiş... Aslına bakarsanız, kâinat deposunda bütün canlılara yetecek kadar yiyecek, içecek mevcut... Hatâ, istihsal-istihlak ve tevzi safhalarındaki ihmallerden kaynaklanıyor. İslâm fıkhında buna "Vefret" deniyor. Bu hükme göre C. Hak yarattığı kulun rızkını, kâinat anbarına depo etmiştir. Dünyada açlıktan ölen insanlar varsa, bunun sebebi üretim-tüketim ve dağıtım kusurlarıdır. Arzı ve diğer istihsal kaynaklarını iyi işletmez, akıllı, âdil bir tüketim ve tevzi sistemi kurmazsanız, bu C.Hakk'ın irade buyurduğu âdil nizamı bozacak, kul kusuru ile kullar arasında adaletsizlikler, inkisarlar başgösterecektir.
VEBAL KİMİN?
Bunun vebali kimindir? Vebal çok yönlüdür ve bizimdir. Evvelâ ormanı, ağacı ve yeşil alanları, yüzyıllar süren zaman içerisinde hunharca katlettik, yokettik. Böylece iklimin dengesi bozuldu. Bazı kıt’alar ve bölgeler, kuraklıktan bir tek yeşilin barınamadığı yerler haline geldi.
Bu yüzden kışlar daha soğuk, yazlar daha sıcak oldu. Geçen kış ülkemizde kışa dayanıklı ağaçlar bile dondu. Veda etmiş olduğumuz yaz, mahsullerimiz yağmursuzluktan boynu bükük kaldı. Dahası, kirli havayı süzen ve tabiî bir filtre vazifesi gören yeşil alanların tahribi sonucunda, kirli havanın atmosferde toplanacağı, bu sebeple güneş ışınlarının yeryüzüne intikal edememesi sonucu arzın donacağı veya tam aksine tabiî bir sera durumunun ortaya çıkacağı, bu suretle yeryüzünün kavrulacağı ihtimalleri ortaya atılıyor.
Diğer bir kusurumuz, üretici kesimlerin hızla erimesi ve tüketici bir toplum haline gelmemizdir. Köyden şehre akını geçtik. Şehre gelen herkes zaten tüketici oluyor. Fakat ne acı ki, köylerimizde de, köyümüzün ananevi nimetleri et, süt ve yumurta bulunamıyor artık. Herkes, her şeyi satın alır hale gelmiş. Köy evinin, vefalı ve ayrılmaz cüzleri olan öküz, inek, tavuk ve kapıda bağlı at, eşek, sahiplerine veda etmiş. Birçok arazi verimsizdir diye boş bırakılır olmuş. Köylerimizin en namlı çiftçilerinin çocukları nohutu, mercimeği, bulguru satın alır olmuşlar, iklimin dengesini bozarsanız, yüzyıllardır ekilip dikilen toprağı işlemez; boş bırakırsanız, asırlardır adeta aile fertlerimiz haline gelen vefalı dostlarımız evcil hayvanlarımızla barışıklığınızı kaldırıp atarsanız, gökten kendiliğinden bir şey yağmayacağına görer elbette açlık ve yoklukla yüzyüze geleceğiz.
Tüketim ve dağıtım kusuruna gelince: İslâmiyet âdil bir tevzi istiyor. İster devlet eliyle, ister gönüllü girişimlerle... "-Komşusu aç iken tok uyuyan"ın tasvip edilmemesi bundan. Her iktisat sisteminin görünürdeki hedefi de bu...
Sosyal adalet, âdil dağıtım. Gel-gör ki, gelişmiş ülkelerin çöplüklerine atılan yiyecek miktarı, dünyada açlıktan ölen insanların 15 (onbeş) katını besleyecek miktarda. Plansız harcama ve israfın diğer numunelerini sayıp dökmeye lüzum bile yok… Zira her şey gözlerimizin önünde cereyan ediyor.
Bu sebeple diyoruz: Nasıl akılsız ve hedefsiz boğazlaşmalar kendi kusurumuzdan kaynaklanıyorsa, ahlâki çöküntüler nasıl AİDS ihtarı ile başımıza vurulmuşsa, "açlık" da, hesapsız israfların, adaletsiz uygulamaların bir vebalidir. Sadece "Dünya Gıda Günü" dolayısıyla değil, her zaman ve fırsatta bunu birbirimize hatırlatmalıyız.
Aksi halde bu vebalin altından kalkamayız.