Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
AÇLIK, İSRAFIN VEBALİ Mİ? - 18 Ekim 1985

(Geçen yüzyıllarda müstakbel bir tehlike olarak sözedilen “Açlık”, günümüzün en önemli meselelerinden biri oldu. Gazete sayfalarında ve TV ekranlarında açlıktan ölen insanların cesetlerini, açlığa maruz kalmış sabi yavruların iskelet haline gelmiş hayaletlerini ibret ve dehşetle seyrediyoruz)

İhtiyar dünya, ilâhi takdirin kendi için çizdiği yörüngede -üstünlükleri de sürükleyerek- yuvarla­nıp giriyor. Bu gayrı ira­di sürüklenmede, iradî veya irade dışı kulli prob­lemler hiçbir zaman eksik olmamıştır.

Aynı yüzyıl içerisinde ikisi birden yaşanan Ci­han Harbi boğazlaşmaları her zaman gündemde kal­dı. Şimdi de 3'üncüsünün kâbusu ufuklarımızdan inmiyor. "Açlık" tehlike­si, geçen yüzyıldan bu ya­na mekteplerimizde, kür­sülerimizde üzerinde çok­ça durulan bir toplu in­sanlık problemi. Son aylarda AİDS korkusu orta­lığı sardı. Her biri "kıya­met" kâbusuna eş korku­lar salan bu külli problem­ler, fitili elimizde dinamit­ler gibi, doğrusu bizi her zaman meşgul edecektir. Vebali kendimize râci ol­mak üzere...

Altemur KILIÇ. 6 Ekim 1985 tarihli TERCÜMAN'da AİDS olayını yorumladı. Görgülü, tecrübeli kalem, AİDS'e "Al­lah'ın insanlığa sapıklık hususunda bir ihtarı"diye baktı. Çaresini de göster­di: "Toplumumuzun tari­hi birikiminden kaynakla­nan ahlâki değer yargıla­rına sâdık kalmamız, bizi Batı toplumlarının gittik­çe içine gömüldükleri ah­lâkî tereddiden ve bu ara­da AİDS'in bizde de yay­gın hale gelmesinden kur­tarabilir" diye bizi ikaz et­ti. Doğrudur. Cihan Harbi boğazlaşmalarında da, AlDS konusunda da tetik her zaman elimizdedir. Üzerimize çevrilmiş silâ­hın fitilini ateşleyip ateş­lememek ise kendi tedbir, teenni ve ferasetimize bağlıdır.

DÜNYA GIDA GÜNÜ

16 Ekim, son yıllarda "Dünya Gıda Günü" olarak kutlanmaya baş­landı. Maksadı, gıda maddeleri istihsaline, gıda maddelerindeki israfa in­sanlığın dikkatini çek­mek... Hipotezin bir iktisadi problem olarak orta­ya atıldığı geçen yüzyılda "açlık" tan, müstakbel bir tehlike olarak sözedilirdi... Şimdi ise, gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında, açlıktan ölen insanların cesetlerini, açlığa maruz sabi yavru­ların iskelet haline gelmiş hayaletlerini ibret ve deh­şetle seyrediyoruz.

Demek tehlike kapıdan içeriye girmiş... Aslına bakarsanız, kâinat deposunda bütün canlılara yetecek kadar yiyecek, içecek mevcut... Hatâ, istihsal-istihlak ve tevzi safhalarındaki ihmallerden kaynaklanıyor. İslâm fıkhında buna "Vefret" deniyor. Bu hükme göre C. Hak yarattığı kulun rızkını, kâinat anbarına depo etmiştir. Dünyada açlıktan ölen insanlar varsa, bunun sebebi üretim-tüketim ve dağıtım kusurlarıdır. Arzı ve diğer istihsal kaynaklarını iyi işletmez, akıllı, âdil bir tüketim ve tevzi sistemi kurmazsanız, bu C.Hakk'ın irade buyurduğu âdil nizamı bozacak, kul kusuru ile kullar arasında adaletsizlikler, inkisarlar başgösterecektir.

VEBAL KİMİN?

Bunun vebali kimindir? Vebal çok yönlüdür ve bizimdir. Evvelâ ormanı, ağacı ve yeşil alanları, yüz­yıllar süren zaman içeri­sinde hunharca katlettik, yokettik. Böylece iklimin dengesi bozuldu. Bazı kıt’alar ve bölgeler, kuraklık­tan bir tek yeşilin barınamadığı yerler haline geldi.

Bu yüzden kışlar daha so­ğuk, yazlar daha sıcak ol­du. Geçen kış ülkemizde kışa dayanıklı ağaçlar bile dondu. Veda etmiş ol­duğumuz yaz, mahsulleri­miz yağmursuzluktan boynu bükük kaldı. Daha­sı, kirli havayı süzen ve tabiî bir filtre vazifesi gö­ren yeşil alanların tahribi sonucunda, kirli havanın atmosferde toplanacağı, bu sebeple güneş ışınları­nın yeryüzüne intikal ede­memesi sonucu arzın do­nacağı veya tam aksine tabiî bir sera durumunun ortaya çıkacağı, bu suret­le yeryüzünün kavrulacağı ihtimalleri ortaya atılı­yor.

Diğer bir kusurumuz, üretici kesimlerin hızla erimesi ve tüketici bir toplum haline gelmemizdir. Köyden şehre akını geçtik. Şehre gelen herkes zaten tüketici oluyor. Fa­kat ne acı ki, köylerimizde de, köyümüzün ananevi nimetleri et, süt ve yu­murta bulunamıyor artık. Herkes, her şeyi satın alır hale gelmiş. Köy evinin, vefalı ve ayrılmaz cüzleri olan öküz, inek, tavuk ve kapıda bağlı at, eşek, sa­hiplerine veda etmiş. Bir­çok arazi verimsizdir diye boş bırakılır olmuş. Köylerimizin en namlı çiftçile­rinin çocukları nohutu, mercimeği, bulguru satın alır olmuşlar, iklimin den­gesini bozarsanız, yüzyıl­lardır ekilip dikilen toprağı işlemez; boş bırakırsa­nız, asırlardır adeta aile fertlerimiz haline gelen vefalı dostlarımız evcil hayvanlarımızla barışıklı­ğınızı kaldırıp atarsanız, gökten kendiliğinden bir şey yağmayacağına görer elbette açlık ve yoklukla yüzyüze geleceğiz.

Tüketim ve dağıtım ku­suruna gelince: İslâmiyet âdil bir tevzi istiyor. İster devlet eliyle, ister gönüllü girişimlerle... "-Komşusu aç iken tok uyuyan"ın tas­vip edilmemesi bundan. Her iktisat sisteminin gö­rünürdeki hedefi de bu...

Sosyal adalet, âdil dağı­tım. Gel-gör ki, gelişmiş ülkelerin çöplüklerine atılan yiyecek miktarı, dün­yada açlıktan ölen insanla­rın 15 (onbeş) katını besle­yecek miktarda. Plansız harcama ve israfın diğer numunelerini sayıp dök­meye lüzum bile yok… Zi­ra her şey gözlerimizin önünde cereyan ediyor.

Bu sebeple diyoruz: Na­sıl akılsız ve hedefsiz bo­ğazlaşmalar kendi kusu­rumuzdan kaynaklanıyor­sa, ahlâki çöküntüler nasıl AİDS ihtarı ile başımıza vurulmuşsa, "açlık" da, hesapsız israfların, ada­letsiz uygulamaların bir vebalidir. Sadece "Dünya Gıda Günü" dolayısıyla değil, her zaman ve fırsat­ta bunu birbirimize hatır­latmalıyız.

Aksi halde bu vebalin altından kalkamayız.