Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
MESLEK AHLAKI - 8 Kasım 1985

Meslek ahlâkı, her mes­leğe mahsus "iç disip­lini"dir. Hem davranışla­rı, hem niyet ve düşünceyi ifade eder. Düşünce "fiil"e inkılâp etmedikçe mes'uliyet doğmaz. Fakat hep iyi şeyler düşünen, ni­yeti sâlih olanlara da ahlâ­ki fazilet izafe edilir. Tec­ziye fiiledir ama, mükâfat hem fiile, hem düşünce ve niyetedir. Bu, genel ahlâ­kın meslek ahlâkını da içi­ne alan umumi kaidelerin­dendir.

Meslek ahlâkı, genel ahlâkın bir bölümüdür. Her meslek sahibi, mesle­ğinin icabettirdiği ihtima­mı, diğergâmlığı, fedâkâr­lığı gösterirse, meslek ah­lâkına sahiptir denir...

Meslek ahlâkına, çeşitli branşlardan misaller veri­lir. "Fatih Camii müezzi­ni" bu konuda yaygın bir örnektir. İşine o kadar sâ­dık, işinden o kadar feyz alıyormuş ki, mihrabtan eşiğe kadar süpürdüğü tozları, 34 yıl süren mes­lek hayatı boyunca atma­mış, torbalara koyarak biriktirmiş... "-Bunlar, hayatımın en büyük ser­veti" dermiş... Mihrabı, minberi, kürsüyü, halıyı, kilimi, kapıyı, bacayı temizlerken, işine böylesine dikkat ve ihtimam gösterirmiş... Eli, yüzü, elbise ve kıyafeti de tertemizmiş... Cemaatının hastası­na, sağına koşar, dargın­ları barıştırır, cuma ve bayram gününü birer da­yanışma günü haline getirirmiş... Bu temizlik, di­siplin ve maneviyattır ki, "müezzin efendi"nin mu­vazzaf olduğu 34 yıl boyunca koca mabed mü­minlerle dolup taşmış... Bugün bütün cami görev­lilerimiz bu gayret ve di­sipline sahip bulunsalar, cemiyet hangi ahlâkî sevi­yede olurdu? Doğrusu dü­şünmeye değer...

Doktorların bir "Hipokrat Yemini" var. Her dok­tor, doktorluk kisvesini giymeden önce, hastası­nın sağlığını her şeyin üs­tünde tutacağına, sırları­nı kimseye ifşa etmeyece­ğine, meslek ahlâkını şah­si çıkarlarının üstünde tu­tacağına yemin eder. Dok­torunun bu yemine sadık kaldığını bilen hangi hasta salâh bulmaz?

Öğretmen, avukat, hâkim, profesör, gazeteci, esnaf ve nicelerinin sadâ­kat yemini yaptıklar mı, yeminlerine, sadâkat gös­terdiklerini bir bilsek, hangi içtimaî sancımız ka­lırdı?

Fatih Camii müezzini gibi, örnek öğretmen, avu­kat, hâkim, profesör, ga­zeteci, esnaf nice meslek fedaisi elbette var... Bir Ali Yılmaz öğretmenimiz vardı. İlkokul öğretmeni­miz... Bizi 7 yaşında tes­lim aldı, ilkokulu bitirin­ceye kadar 5 yıl boyunca sadece okuma-yazmayı, 4 işlemi ve çarpım cetvelini değil, mendil kullanmayı, çorap giymeyi, yemek ve muaşeret âdabını her şe­yi, her şeyi o öğretti. Bay­rak törenlerini hâlâ hatır­larım: Bayrağa, İstiklâl Marşı'na milli bir veca ve heyecanla saygısını... Biz­deki "bayrak" sevgisi, yurt sevgisi, milii duygu ve heyecan, iste o günler­de Ali Yılmaz öğretmenin ruhumuza bir nakış gibi işlediği o imanın eseri... Yakamız açılınca eli ile kapatan, alnımız terleyince mendili ile silen, bizi hasta görünce gözleri do­lan Ali Yılmaz öğretmenimizin.

Ankara'nın Ballıbaba Sokağı'nda bir "Titiz Amca" vardı. Birkaç ay önce kaybettik. Buzdola­bı,   çamaşır   makinesi başta olmak üzere anah­tar, kapı, musluk, bir evde demirbaş olarak tamire muhtaç ne varsa ona ema­netti... Eline âlet-edevatını alır, çağırıldığı her eve aheste aheste gelir, ücret lâfı etmez, işini bitirince, herkesin seviyesine göre bir de hal-hatır sorar, soh­bet ederdi. Sokakta oyna­yan çocuklara karıştığını, oyunlarında onlara ha­kemlik yaptığını görür­dük.

BASIN AHLÂKI

Basın ahlâkı, meslek ah­lâkı cümlesinden bir ulvî prensiptir. Gazeteci­nin vazifesi haberi eğip­bükmeden, namusluca okuyucuya ulaştırmaktır. Haber namusu, gazeteci­nin namusudur.

"Kamuoyu oluştur­mak" diye de bir gazeteci­lik tabiri var. Kamuoyu oluşturmak gazetecinin vazifesi mi, değil mi, tar­tışması her zaman yapıl­mıştır. Burada o konuya girmeyeceğim. Ancak "Kamuoyu oluşturmak için her şey mubahtır" an­layışı, ideolojik gazeteci­lik demektir. Haber namusu, gazetecilik ahlâkı işte burada ortaya çıkar. "Kamuoyu oluşturmak" için bile haber namusun­dan, gazetecilik ahlâkın­dan ayrılmamak... "Sırat köprüsü"nde yürümek kadar zor olan, işte bu­dur!

Bir olaya "haber niteli­ği" kazandırabilmek için gazeteci olarak kendiniz­den bir şeyler katarsanız, o olay sapar... Bu yüzden nice temiz nâsıyeler kara­lanmış, nice iyi-niyetler küstürülmüş, nice gayret­ler ürkütülmüş, hatta nice ocaklar söndürülmüştür.

Ben son günlerde böyle bir olay yaşadım. Bir ilmî sempozyumda, bir hassas konuda, tamamen yapıcı, devlet-millet bütünlüğü­nü hedef alan bir "tebliğ" sundum. Bazı gazeteler, özellikle  "ciddiyet"  gö­rüntüsü galip bir gazete, olayı öylesine çarpıttı, kamuoyunu rahatsız eden bazı konularla öylesine irtibatlandırdı ki, tebliğin sahibi olan ben bile, kendi kendimden şüpheye düştüm, metni yeniden defalarca okumak, içinde istismara müsait başka nereler var diye aramak zorunda kaldım... Yaptığım iyi-niyetli açıklamanın da aynı gazetece çarptırıldığını görünce, doğrusu "pes etmek" zorunda kaldım., öyle ya, onun elinde "gazete" gibi, -yaygın deyimle- hükümetler kuran, hükümetler yıkan güçlü bîr silâh; benim de üzerimde bir "itibâr müessesesi" olarak muhafazası mecburi, hassas bir kuruluşun adı ve şifahi var... "Meslek ahlâkı" sadece din adamı, öğretmen değil, gazetecisinden esnafı­na kadar, herkesin sahip olması gereken bir fazi­let...

Millet olarak bizi ancak o dürüstlük adam eder...