"Vakıf Şûrası", 3 Aralık 1985 tarihinde 115 bilim adamı ve uzmanın katılması ile Ankara'da toplandı; 3 gün süren yoğun çalışmalardan sonra 5 Aralık 1985 tarihinde tamamlandı... Şûra çalışmaları sonunda "Kültür- Vakıf İlişkileri", "Vakıflar Mevzuatı", "Restorasyon ve Arşiv" konularında 3 ayrı rapor hazırlanarak Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne tevdî edildi... İnşallah —hatıra olarak— bir kenara atılmaz; gereğine tevessül buyurulur; Türkiye'nin çeşitli üniversite ve kuruluşlarından kürsülerini, masalarını bırakarak 3 gün mesai veren 100'ü aşkın üyenin emekleri boşa gitmez...
3 yıldan bu yana kutlanan "Vakıf Haftası"nın 3'üncü yılında bir "Vakıf Şûrası" doğurması sevinilecek bir durum... 1983 yılında "Vakıflar Haftası"nı başlatan Galip YİĞİTGÜDEN Paşa'ya nasıl teşekkür borçlu isek; "Vakıf Şurası"nı toplayarak, “Vakıf” olayını tarihi, doktriner ve aktüel boyutlarıyla gündeme getiren Genel Müdîre Dr. Leylâ ELBRUZ Hanımefendi'ye de tebrik ve teşekkür borçluyuz.
NELER KONUŞULDU?
Şûra’ya sunulan tebliğlerde ve bu tebliğler üzerinde yapılan değerlendirmelerde, bize mahsus muhteşem vakıf olayını doğuran hayat felsefesi; vakıf müessesesinin bugün içine düşürüldüğü "sekeratü'l-mevt" hali açık yüreklilikle konuşuldu, pratik çareler, tedbirler geliştirildi...
Vakıf teşkilâtı malûm, Türk tarihi ile yaşıt... Temelinde ise "Allah rızası", "sadaka-i cariye" hedefi var... Vakfiyelere "Allah'a hamd, Resûl’üne salât ve selâm"la başlanır... Kur'ân'-ı Kerım'de "Vakıf" kelimesi belki yok ama, hiçbir vakfiye yok ki onda âyet ve hadîs bulunmasın...
İslamiyet'in içtimaî muavenet ruhudur ki, ecdat helâl mal ve paralarını seve seve vakfederek, Allah rızasını kazanmayı; toplumda yardım, fazilet, sevgi hislerinin gelişmesini amaçlamışlardır. Bu suretle cahiller eğitilmiş, yoksullar korunmuş, yetimler himaye altına alınmış, açlar doyurulmuş, çıplaklar giydirilmiş, hastalar tedavi edilmiştir...
Bu boyutlarıyla vakıf müessesesi galiba sadece bize mahsus... Hayrî, sosyal, kültürel, akla gelen her konuda vakıflar kurmuşuz... Fakirler için ayrı; yaşlı, hasta ve düşkünler için ayrı vakıf tedbirleri almışız... İmkânı olmayan kızların çeyizleri; işçilerin çalıştıkları işyerinde istemeyerek verdikleri zararın tazmini; hasta hayvanların bakımı; yük taşıyan hamalların dinlenmeleri için yollara mola taşları dikilmesi; sarayların en mutena köşelerine kuş köşkleri yerleştirilmesi gibi uygulamalar sadece bizde var... Yolcuların ikamet, iaşe ve ibatesi için vakıf kurma inceliği de öyle...
Doğudan-batıya, kuzeyden- güneye her 12 saatlik mesafeye kervansaraylar kondurulduğunu; Müslîm-gayrımüstîm farkı gözetmeksizin yolcu ve hayvanlarının 3 gün müddetle buralarda karşılıksız misafir edildiklerini biliyordum da, bu yolcuların kaybolan veya zarara uğrayan eşyalarının tazmin edildiğini bilmiyordum... Tarihimizle ilgili olarak, bilmediğimiz şüphesiz daha çok şeyler var...
Dr. Mülgan CUMBUR Hanımefendi "Kadın vakfiyeler"i anlatırken, dinleyenleri ağlatan örnekler verdi. Hak sahiplerine yapılan yardımı incitmeden vermek için de vakıflar kurulmuş... Sivas'ta bir vakıf varmış ki, sahipsiz- yaşlı hanımlara, temizlenmiş, yıkanmış, taranmış yün eğirtilir, bunun karşılığında dolgun yevmiyeler verilirmiş... Bunun bir benzeri de, çeşmede asılı su taslarını yıkama karşılığı ödenen aylık, haftalık veya yövmiyelermiş... Maksat iş yaptırmak değil, yardım etmek... Ama incitmeden... Çalışmadan yardım istemeye değil, hem çalışmaya alıştırmak, hem yardım etmek... Bu incelikler, İslâmiyet'in "insan-ı kâmil" idealinden başka ne ile izah edilebilir?..
Bir "sadaka taşları" olayı var... İhtiyaç sahipleri belki açığa çıkmak istemezler diye, belli yerlere "sadaka taşları" konulmuş... İmkânı olanlar buralara para bırakıyor, ihtiyacı olanlar da, —kendilerini kimselere göstermeden— bu paradan ihtiyaçları kadar alıyorlarmış... Para bırakan, yardımı gerçek hak sahibini bulsun diye dûa ediyormuş, hak sahibi ise yardımı bırakanın sağlığına, varlığına... Böyle cemi'yette varlı-yoklu kavgası olur mu?.. Açıp bakınız... Tarihimizde bu tür içtimâi kavgalar var mı?..
YA BUGÜN?
Bugün vakıflar ne halde?.. Şûra’da bu da konuşuldu... Cemiyet hangi durumda ise, o muhteşem ecdadın muhteşem vakıfları, vakfiyeleri de o durumda...
Osmanlı topraklarının üçte biri vakıfmış... Vakıf gelirleri, şarka-garba ordular sevkeden dev imparatorluk bütçesinin 5'te 1'ini geçiyormuş... Ya bugün?..
Vakıfların-bugününe dönük tenkitlerini, Vafıklar Genel Müdürlüğünde Daire Başkanı Nazif ÖZTÜRK, takdire şayan bir kadirşinaslıkla, muhtevalı tebliğinde özetledi:
Vakıflar Genel Müdürlüğü bugün halkın güven ve desteğini kaybetmiştir. Zira vakıf malları, vakfedenin vakfiyede belirttiği iradesinin dışında yönetilmektedir. Bazı "hayrî vakıflar" "akar"a dönüştürülmüş; bazı akarlar ise hayır değil, şer amacıyla kullanılır olmuştur...
Vakıf emlâki sahipsiz bırakılmış, kapanın elinde kalmıştır. Üzerinde haksız iktisaba dayalı zilyetlikler, mülkler; gecekondudan köyler, mahalleler, hattâ şehirler oluşmuştur... Bu şartlar altında "Türk Evkaf Müessesesi" küçülmüş, kolları bağlı âtıl bir dev durumuna düşürülmüştür...
Genel Müdîre Hanımefendi, şûra ile konuyu kariyerine yakışır tarzda akademik platforma çekmiştir...
Kamuoyu, sonucu ümitle intizar etmektedir...