Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
“KAHT-I RİCAL” - 17 Ocak 1986

“Kaht-ı rical” yetişmiş insan kıtlığı demek­tir. Kuraklık veya başka bir sebepten doğan kıtlık gibi, yetişmiş insan azlığı, yetersizliği, hattâ yoklu­ğu...

Türkiye'de insan yetiş­tirme açısından bir kurak­lık, kıtlık dönemi mi yaşa­dık, takdirini okuyucula­rıma bırakıyorum. 17'nci yüzyılda başlayan "Du­raklama", müteakip yüz­yılda yakamızı bir türlü bırakmayan "Gerileme", 19'uncu yüzyılda bir tak­lit, kendinden kaçma, ya­bancıya özenme hastakğına dönüştü. Ardından ge­len uzun harp yılları, alı­şık olmadığımız siyasî mağlûbiyetler, ıslahat ve­ya reform adı verilen de­neme, çözülme devirleri hep bu kendinden kaçma­yı hızlandıran faktörler ol­du.

İstiklâl silkinişi sonun­daki milli zafer bir moral, bir dirilme olmuşsa da, bu silkinişi de müstakar bir tırmanmaya, yükselmeye dönüştüremediğimiz muhakkak...

"Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan?" Tavuk yumurtadan, yu­murta tavuktan... işte onun gibi, bu siyasî-ideolojik gelişmeler kaliteli in­san yetiştirmeyi, muhte­valı insan yetiştirememek de bu siyasî-ideolojik çalkantıları doğurdu...So­nunda bugünkü "Kaht-ı rical" dönemine geldik.

Alman kalkınma hamle­si nasıl başarıldı? Bunu Krupp fabrikaları müdü­rüne sormuşlar: "—2'nci Cihan Harbi sonunda Al­manya'da taş-taş üstünde kalmadı. Şimdi ise Alman ekonomisi Avrupa'da başı çekiyor. Çeyrek yüz­yıldan daha az bir zaman­da kazanılan bu başarının sırrı acaba nedir?"... Cevap, kalkınmak,yükselmek isteyen her millet için değişmez bir prensibi ortaya koyuyor: "Alman­ya'da taş-taş üstünde kal­madığı doğru... Fabrikala­rımız yıkıldı, işyerlerimiz dağıldı, düzenimiz bozuldu. Fakat elimizde ye­tişmiş insan unsuru vardı. Kısa zamanda kalkınmamızı bu yetişmiş insan unsuruna borçlu­yuz". Böyle diyor... Japon kalkınmasını araştırırsanız, orada da aynı cevap­ları, aynı unsurları bulur­sunuz...

Her milletin çözmek zo­runda olduğu ilk ve en bü­yük problemi, bu "in­san yetiştirme" problemidir. Onları önce asgarî müştereklerde bir­leştirmek; bilâhare azamî müştereklere tırmandırmak, eskilerin "insan-ı kâ­mil" dedikleri uyumlu nesiller oluşturmak...

1985'in son günlerinde merhum Mümtaz TUR­HAN'ı anarken bunları düşündük. Mümtaz TUR­HAN, Nurettin TOPÇU bize yakın günlerde yaşa­dılar. Şiir ve tefekkürde Yahya Kemal, Arif Nihat, Necip Fazıl da öyle... Ara ki bulasın! Hepsi de, son istiklâl dirilişini müstakar bir yükselme   çizgisine sokmaya çalışanlardan.... Bunun inkisariyle giden­lerden...

Sosyal bünye bileşik kaplar gibidir. Bir yerde çözülme başladı mı, millî bünyenin diğer kesimleri­ni mutlaka etkiler. Üni­versite, basın, idare, ikti­sat, siyaset, hattâ spora bir bakın... İstikrarda da, istikrarsızlıkta da hepsi atbaşı... Zira bunların cümlesinin arkasında, hepsini kucaklayan bir "millî moral", kendine gü­venme, kendini tanıma psikolojisi var... Bizde noksan olan işte bu!..

Aslında her devirde iyi-niyetli çabalar olmuştur. Fakat topu kaleye soka­cak son vuruşu bir türlü yapamıyoruz. Sebebi, işte bu "millî moralite yokluğu"...

"Batı" diyoruz... Batı’da siyasî, kültürel, iktisadî her sosyal davra­nışın arkasında "üniversi­te" ve şahsiyetli bir fikir potansiyeli var... Siyasî tavır, ekonomik model, kültürel tedbir...hepsinin temelinde... Normlarını millî bünyeden alan...Ken­di kültür ortamında besle­nip yeşertilen... Onların da arkasında temelli, tu­tarlı bir "ilim zihniyeti" mevcut...

Bir Şevket Raşit, Remzi Oğuz, Mümtaz Turhan, Nurettin Topçu, Erol Güngör arayışımız bundan...

Hasan Tahsin, Sütçü İmam, A.Hulûsi Efendi bir devirde her biri millî ruhu ayakta tutan sembol insanlar... Sadece o veya öbürü değil... Gözaltında­ki İstanbul'dan kopup Anadolu'yu teşkilâtlan­dırmaya koşan Gazi Ku­mandan da; kalemi-yazıyı bırakıp tetiğe sarılan da; dinî kisveyi çıkarıp kılıç kuşanan da hepsi aynı ruh... Bileşik kaplar gibi.. Zira 7'den 70'e bütün bîr millet, garazsız-ivazsız aynı ruha sahip...

Şimdi onu da mı kay­bettik? Üniversite, idare, basın, gençlik, kamuoyu ne âlemde?... Sosyal olaylarda, ilk şart denilen "millî moral", "millî şahsiyet" halka bir millî şuurla pompalanabiliyor mu?..

Farkında mısınız bilmiyorum: Yakın yıllara kadar güreşte, futbolda bile adımız vardı... Çağ ilerliyor... İlimde, sporda her gün yeni rekorlar kırılıyor. Bizde, her fırsatta karalamaya yeltendiğimiz eskinin rekorları olsun niçin kırılmaz?

Kırılmaz... Zira bir mil­lette çözülme bir başladı mı, artık millî başarıları ayakta tutamazsınız... Bu bir toplu moraldir ki, içti­maî hâdiselerin dizginleri onun elindedir...

Bir ülkede "üniversite" henüz oturmamış; "ba­sın" kapkaççı; idare istik­rarsız; "kamuoyu" şahsi­yetsiz ise, bunlar "kaht-ı ricâl"in kaçınılmaz sonuç­landır.

İstemeseniz de katlana­caksınız.