Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
MİLLİ TERBİYE BOŞLUĞU - 20 Nisan 1984

MİLLİ TERBİYE BOŞLUĞU (Varlığını müstehcen film­lere bağlayan sinemalar, sa­dece 12-25 yaş arası bekâr gençlere çalışır oldular. Ti­rajlarını açık-saçık kadın re­simlerine bağlayan bazı ga­zeteler, belli yaş grubundaki gençlerin ellerinde dolaşı­yor...)

Millî terbiye, milli kültürü yaşatan, millî yaşayış özelliklerini nesilden nesile inkıtasız aktaran bir müesse­sedir. Kitaplarda yazılı te­oriler değil, yaşanan, dav­ranışlara ölçü olan kadîm ka­idelerdir.

Kurallarını kolaylıkla ko­yamazsınız. Sınırlarını kolay­ca çizemezsiniz. Günlük ha­yatta, sade vatandaşın göste­rişsiz yaşayışında sürer gi­der. "Ayıp!" olur, "günah" olur, davranışlara sınırlar çizer. "Kul hakkı", "kom­şu hakkı", "yetim hakkı" olur, kulu kuldan korur. "Misafirperverlik" olur, ku­lu kula emanet eder. "Toy" olur, "düğün" olur, ferdî toplulukları toplumlaştırır. Bir mücerred ruh terbiyesidir ki, köy odalarında, cuma, bayram, mevlid geleneğinde; doktorsuz, karakolsuz, mahkemesiz içtimaî hayatta, ba­rışta, kıtlıkta, savaşta; millî terbiye kaideleri olarak yaşa­nır, giyip kuşanılır, ömür bo­yu benimsenir, uygulanır...

Milletimiz kabuk mu de­ğiştiriyor nedir, bu millî terbiye kurallarında ciddî boşluklar ortaya çıkmaya başladı. "Kul hakkı", "kom­şu hakkı", "dul-yetim hak­kı" ciddî darbeler yedi. Bir "köy odası" geleneği yok artık... "Tanrı misafiri" an­cak köylere, -o da bazılarına- uğrar oldu. "Toy"lar, "düğün" ler meydanlardan salonlara; günlerden, hafta­lardan saatlara indi. Kara­kolsuz önlenen kavga, ka­rakolla bile önlenemez; dok­torsuz korunan sıhhat, dok­torla, hastane ile bile koru­namaz oldu. "imece", "ödünç", "karz-ı hasen" nerede,   mahkemeler   hak arayan haksızlarla doldu…

Bu gerilemenin sebebi nedir?!.. Milletin kaderin­den sorumlu olanlar şimdi bu sorunun cevabı peşinde­ler.

Cevap ise açıktır: Milleti­miz bir kültür değişimi ge­çiriyor. Çağın gidişi icabı za­man içinde, kendiliğinden, -ama millî hasletleri yitirme­den- yavaş yavaş gerçekleş­mesi icabeden bu değişiklik, birdenbire, ansızın gerçek­leşti.

Hazırlıksızdık... Okullar, öğretmenler, din adamları, yaygın eğitim vasıtaları, bu âni değişikliğe ayak uyduramadılar. Hattâ onlar da bu alaboraya kapılarak birbirine zıt şeyler söyler oldular. Yeni yetişenleri onlar da ellerin­de tutamadılar.

Varlığını müstehcen film­lere bağlayan sinemalar, sa­dece 12-25 yaş arası bekâr gençlere çalışır oldular. Ti­rajlarını açık-saçık kadın re­simlerine bağlayan bazı ga­zeteler, belli yaş grubundaki gençlerin ellerinde dolaşı­yor... Zamanı gelmeden ko­parılan meyve gibi -aslında meşru olan- duygular, za­mansız ve meşru olmayan yollarla tatmin edilmeye ça­lışılıyor.

Müstehcen neşriyat, genç kız ve oğlanların yakasını taklit, özenti ve bunalımın haram eline teslim etmiş gö­rünüyor. Yarınlarımız bu gençler olacak... Ülkenin ka­deri onlara kalacak... Fizik ve ruh sağlığı bo­zuk nesillerle bir yere varıla­maz...

Bu millî terbiye boşluğu üzerinde ciddiyetle durulma­lıdır.