MİLLİ TERBİYE BOŞLUĞU (Varlığını müstehcen filmlere bağlayan sinemalar, sadece 12-25 yaş arası bekâr gençlere çalışır oldular. Tirajlarını açık-saçık kadın resimlerine bağlayan bazı gazeteler, belli yaş grubundaki gençlerin ellerinde dolaşıyor...)
Millî terbiye, milli kültürü yaşatan, millî yaşayış özelliklerini nesilden nesile inkıtasız aktaran bir müessesedir. Kitaplarda yazılı teoriler değil, yaşanan, davranışlara ölçü olan kadîm kaidelerdir.
Kurallarını kolaylıkla koyamazsınız. Sınırlarını kolayca çizemezsiniz. Günlük hayatta, sade vatandaşın gösterişsiz yaşayışında sürer gider. "Ayıp!" olur, "günah" olur, davranışlara sınırlar çizer. "Kul hakkı", "komşu hakkı", "yetim hakkı" olur, kulu kuldan korur. "Misafirperverlik" olur, kulu kula emanet eder. "Toy" olur, "düğün" olur, ferdî toplulukları toplumlaştırır. Bir mücerred ruh terbiyesidir ki, köy odalarında, cuma, bayram, mevlid geleneğinde; doktorsuz, karakolsuz, mahkemesiz içtimaî hayatta, barışta, kıtlıkta, savaşta; millî terbiye kaideleri olarak yaşanır, giyip kuşanılır, ömür boyu benimsenir, uygulanır...
Milletimiz kabuk mu değiştiriyor nedir, bu millî terbiye kurallarında ciddî boşluklar ortaya çıkmaya başladı. "Kul hakkı", "komşu hakkı", "dul-yetim hakkı" ciddî darbeler yedi. Bir "köy odası" geleneği yok artık... "Tanrı misafiri" ancak köylere, -o da bazılarına- uğrar oldu. "Toy"lar, "düğün" ler meydanlardan salonlara; günlerden, haftalardan saatlara indi. Karakolsuz önlenen kavga, karakolla bile önlenemez; doktorsuz korunan sıhhat, doktorla, hastane ile bile korunamaz oldu. "imece", "ödünç", "karz-ı hasen" nerede, mahkemeler hak arayan haksızlarla doldu…
Bu gerilemenin sebebi nedir?!.. Milletin kaderinden sorumlu olanlar şimdi bu sorunun cevabı peşindeler.
Cevap ise açıktır: Milletimiz bir kültür değişimi geçiriyor. Çağın gidişi icabı zaman içinde, kendiliğinden, -ama millî hasletleri yitirmeden- yavaş yavaş gerçekleşmesi icabeden bu değişiklik, birdenbire, ansızın gerçekleşti.
Hazırlıksızdık... Okullar, öğretmenler, din adamları, yaygın eğitim vasıtaları, bu âni değişikliğe ayak uyduramadılar. Hattâ onlar da bu alaboraya kapılarak birbirine zıt şeyler söyler oldular. Yeni yetişenleri onlar da ellerinde tutamadılar.
Varlığını müstehcen filmlere bağlayan sinemalar, sadece 12-25 yaş arası bekâr gençlere çalışır oldular. Tirajlarını açık-saçık kadın resimlerine bağlayan bazı gazeteler, belli yaş grubundaki gençlerin ellerinde dolaşıyor... Zamanı gelmeden koparılan meyve gibi -aslında meşru olan- duygular, zamansız ve meşru olmayan yollarla tatmin edilmeye çalışılıyor.
Müstehcen neşriyat, genç kız ve oğlanların yakasını taklit, özenti ve bunalımın haram eline teslim etmiş görünüyor. Yarınlarımız bu gençler olacak... Ülkenin kaderi onlara kalacak... Fizik ve ruh sağlığı bozuk nesillerle bir yere varılamaz...
Bu millî terbiye boşluğu üzerinde ciddiyetle durulmalıdır.