Alışmadığımız yeni bir olayla karşılaştığımızda "Kıyamet alâmeti" der geçeriz. Maksadımız, o hadisenin nevzuhur (yeni zuhur eden) bir olay olduğunu ifade etmektir. Özellikle yaşlılar (büyükanneler, büyükbabalar), sinema-radyo ve televziyonla gözü açılmış frapan torunlarının çok bilmiş söz ve davranışları için bu tabiri çokça kullanırlar. "-Ne olacak, âhirzaman çocuğu işte, kıyamet alâmeti!.." derler. Bu sitemin içerisinde doğrusu biraz da memnuniyet, tefâhur vardır.
"-Bakınız benim torunum neler-neler biliyor" gibilerden...
Bu, işin esprisi... Bir de gerçek olan yanı var. Hani eskiden hocalarımız cuma ve bayram va'zlarında; cenaze, mevlid gibi toplantılarda sözü evirip-çevirip oraya getirir; "Kıyamet alâmetleri"nden söz ederlerdi: "-Fuhuş artacak; başlar ayak, ayaklar baş olacak; büyük sözü dinlenmeyecek; kadınlar tuğyan edecek; emanet, ehline yerilmeyecek" diye, "Kıyamet alâmetleri" dedikleri içtimaî yaraları peşi-peşine sıralarlar; dinleyenler bunların bizzat yaşadıkları doğru şeyler olduğunu anlayarak, başlarıyla hocayı tasdik ederlerdi.
"Kıyamet" dünyanın sonu demek... Bir gün o son gelecek; kıyamet kopacak; dünyada yapılanların hesabı verilecek; haklı haksızdan, mazlum zalimden hakkını alacak.
"Kıyamet" olayı, bütün semavî dinler tarafından haber verilmiş... Dahası, birtakım bilim adamları kıyametin nasıl kopacağını ilmî hipotezlerle izah etmeye çalışmışlar. Kimisi, güneş sisteminde mevcut dengenin bozularak, saatte 110 bin kilometre hızla yuvarlanıp giden dünyanın, feza boşluğunda kendisi gibi devâsâ bir gök cismi ile çarpışacağı ihtimalini belirtmiş... Bu muhtemel çarpışmayı kıyametin kopması olarak kabul etmiş... Kimisi, "Nükleer silâh" cinnetinin bir gün bütün canlı mevcudatı "Hiroşima'dan milyon beter alt üst edeceği hipotezini kıyametle izah etmiş...
"Kıyamet"in; öldükten sonraki büyük hesaplaşmanın dünya hayatındaki önemi, herhalde, "Mükellef" insanlara manevî bir mes'uliyet yüklemesidir. Bir önemli faydası da, mağdur ve mazlumlara, bir gün gelip haklarını alacakları ümidini vermesi... Bu inanç olmasa, dünya herhalde çekilmez olurdu...
SÖZÜN GELİŞİ
Sözü nereye getireceğim?. Sohbetimin sonunda belirteceğim âhirzamanlık bir olay sebebiyle "Kıyamet Alâmetleri" ile ilgili dinî kaynaklara baktım. Hoşsohbet hocaların bir fırsatını bulup, sözü niçin buraya getirdiklerini bir daha anladım.
Gerçekten de 1400 şu kadar yıl önce Âhirzaman Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (S.)nın, kıyamete yakın günlerde tahakkuk edeceğini buyurduğu olaylar, bugün cemiyetimizde yaşanan olaylar haline gelmiş...
"Kütüb-i Sitte"nin ilgili bölümlerini lütfen inceleyiniz. "Kıyamet alâmeti" denilen olaylar, içinde yaşadığımız cemiyetin nasıl alâmet-i farikası olmuş?!.
"-Fuhuş yaygınlaşır. Zina açıktan açığa yapılır olur. Gayr-ı meşru doğumlar, zina mahsûlü çocuklar çoğalır. Erkekler hanımlarını boşarlar, fakat onlarla yaşamaya devam ederler. Kadınlar tuğyan eder. Nikâhsız yaşayanlar artar da artar..."
"-Alkollü içkiler serbest bırakılır, açıktan-açığa içilir olur."
"Âlim ilmini yaymakta, san'atkâr san'atını öğretmekte, zengin malının zekâtını vermekte cimrileşir."
"-Allah'ın kitabından bahsetmek; mucibince amel etmek ayıp sayılır."
"-İyiler fuhşiyat ve kötülüklere sapanlara tahammül ederler de, kötüler iyilere tahammül edemezler. Onları horlar, ayıplar, itip-kakarlar."
"-Çocuklar ebeveynlerine karşı öfkeli, gazaplı, hışımlı; büyüklere karşı cür'etkâr olurlar. Babanın çocuğunu terbiye etmesi, bir köpek yavrusunu terbiye etmekten daha da zorlaşır."
"-Kötüler çoğalır, söz sahibi olurlar, iyiler azalır; artık onların sözleri dinlenmez, hükümleri geçmez olur."
"-Şerli kişilere itibar artar. Hayırlı kimselere itibar ve saygı gösterilmez. İşler ehlinden gayriye verilir, ayak takımının elinde kalır."
"-Sonradan gelenler, kendilerinden öncekileri hep kötülerler."
"-Köylüler şehirlere akın ederler. Şehirlerde yüksek-yüksek binalar yapılır. Yüksek binalar yapmakta insanlar âdeta birbirleriyle yarışırlar."
"-İlim, din ve cemiyet için değil, dünyada mal edinmek ve mevkî kazanmak için tahsil edilir."
"-Komşular birbirleriyle kötü durumlara düşerler. Yakın akraba görüp-gözetilmez olur."
VE SAVAŞ
Hem Buhari, hem Müslim'de yer alan bir hadis de şu:
"Kıyamet günü yaklaştığında, ikisi de İslam dâvasında bulunan iki büyük cemaat arasında büyük bir savaş çıkar. (Mirkatü'l-Mefâtîh: C.5, Sh. 154)."
Bu satırların yazıldığı sırada İran-Irak kör döğüşü birdenbire şiddetlenmiş bulunuyordu. Acaba, Hz. Peygamber’in 1400 küsur yıl önce bir mucize olarak haber verdiği, iki tarafı da Müslüman olan büyük savaş bu mudur? Bilinmez, fakat Müslaman'ın-Müslüman'ı bu kadar kararlılık ve pervasızlıkla öldürmesi, şüphesiz bir "Âhirzaman" olayı, "Kıyamet alâmeti"dir...
Kıyamete kadar gelecek bütün zaman ve mekânların peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (S.); "Haklıya hakkının verilmesini; artık bir daha geriye dönülmemesini; insan haklarına, mal ve can ; emniyetine riayet edilmesini'' istediği "VEDA HUTBESİ"nde "-Benden sonra sakın birbirinizin boynunu vurmayınız!.." buyurmuş; son vasiyeti de bu olmuştu...
Bu son vasiyetten sonra kimler-kimleri, hangi eller-hangi boyunları vurdu bir düşününüz... Hz. Ömer'in namaz kıldırırken; Hz. Osman Zinnûreyn'in Kur'ân-ı Kerim tilâvet ve kitabet ederken şehit edilmelerinden sonra bir türlü kınına girmeyen “Haricî”nin kılıcını, "Ümeyye"nin hançerini... Tahran ve Bağdat'ın yabancı patentli silâhları bu kılıcın, bu hançerin tâ kendisi değil de nedir?!.. Yazık..
Kıyameti kendi elimizle hazırlıyoruz da haberimiz yok...