Zaman zaman kötümserliğe düşeriz. Bazı basın organlarındaki tek yanlı değerlendirmelere bakar, bir partinin "Ak" dediğine, diğerinin "Kara" dediğini düşünür; "Biz niçin böyleyiz?" diye üzülürüz. Öyle ya, niçin "Objektif", niçin "Gerçekçi" olamıyoruz? "Ak" ile "Kara" arasında başka renk mi yok?..
Sürekli "Karamsarlık" veya hep "İyimserlik" bir sıhhat zaafı olmalı. Zira, kafamızı kaldırıp, çevremize şöyle bir baktığımızda iyiler de görüyoruz, kötüler de. Fakat iyilik, kötülüğe daima galiptir.
İyiler tükense, dünya nasıl ayakta kalırdı ki?
BİR SEYAHAT
Geçen Cuma namazını Ankara'da "OSTİM" Camii'nde kıldıktan sonra, Devlet Bakanımızla, Mersin'den başlayıp Diyarbakır'a kadar devam eden bir seyahate çıktım.
Uçakta, üzerinde birbirimizi yiyip bitirdiğimiz ülkemize bir değişik açıdan baktım. Varlıkları, yoklukları ile Türkiye'mizin bugün geldiği noktayı düşündüm. Gencecik mühendis Kaya GÖNENCEN'in projelendirip uyguladığı cami mimarisinde yeni bir tarzı, yeni bir anlayışı temsil eden OSTİM Camii’ni... Genel Başkan Turan ÇİĞDEM'in üşenmeden, biteviye anlattığı hayra dönük yeni tasarıları... Başta GAP projesi olmak üzere, Türkiye'yi bir şantiye haline getiren büyük yatırımları... Doğudan-batıya, kuzeyden- güneye ülkemizi...
"Belen Boğazı"ndan Amik Ovası’na bakmayan, Türkiye'nin büyüklüğünü bildiğini sanmasın... İbrahim, Eyüb, Şuayb Peygamberler'in medfun bulunduğu, bu namla şanlı "URFA"yı; ateşin zulme isyan ettiği, Eyüb sabrının yaşandığı bu toprakları, kaç medeniyeti temsil ettiğini henüz bilmediğimiz vâsî Harran Ovası'nı görmeyen Allah'ın kayırdığı bu memleketin hangi derin temeller üzerinde oturduğunu biliyorum demesin...
Bölgenin mülkî ve askerî en-üst yöneticilerini tanıdıktan sonra, bu toprakların nasıl ayakta kaldığını anladım.
Güneydoğu'da, hele bu mevsimde "Rahmet" güzeldir. "Güneş" her zaman güzeldir. Rahmet altında güneş, güneş altında rahmet, herhalde en güzeldir. Halkın "-Sayın Bakanım su!.. Su!»" diye dağı-taşı inlettiği Suruç’ta bunu yaşadık. Gani gönüllü halk "Su" isterken, bulutun gelmesine bile vakit kalmadan, gökten boşanan rahmeti... Bir değil, bin GAP harcaması, bu dualı insanlara nasıl fedâ edilmez?..
PAYAS’TAKİ MÂNÂ
Sadece Güneydoğu mu?.. Dörtyol'un Payas'ında, ortaokul açılışında, orta mektep çocuklarının mâneviyatlı bir jesti ile karşılaştık, öğrencilerden oluşan Kırım ekibi gösteriye hazırlanırken, çocukların trompete vurmak üzere kalkan ellerinin, tâ uzaklardan başlayan "Ezan" sesi ile birlikte donup kaldığını; güzel nağmeli Muhammedi ezanı huşu ile dinleyerek, gösterilerine ara verme dikkatini gösterdiklerini, takdir ve hayranlıkla müşahede ettik.
Bu jesti, Devlet Bakanımızın öğretmen ve öğrencilere hitabeden "Tenbih"leri tamamladı:
"Öğretmenler!.. Çocuklara sadece kitaplarda yazılı bilgileri değil, aynı zamanda vatan sevgisini, bayrak sevgisini, insan sevgisini, Allah sevgisini de öğretiniz!.. Öğrenciler!.. Sadece kitaplarda yazılı olanları değil, Allah -Vatan- Bayrak sevgisini de öğreniniz!" sözleri, bu memlekette çok şükür, çok şeylerin değiştiğini gösteriyordu.
Mersin'den Diyarbakır'a kadar Vakıflar'a, Vakıflar Bankası'na, Petrol Ofisi'ne ait bölge müdürleri, il müdürleri gördük, birbirleriyle kenetlenmiş... Milletvekili ve mahallî politikacılar tanıdık, parti farkına rağmen aynı toplantılarda buluşan; birbirlerine güleryüz gösteren. Müftüler, din adamları ile tanıştık, bunların hepsi ile kaynaşan.
Daha başka şeyler de gördük: Tüten bacalar, açılan kanallar, yapılmakta olan göletler, barajlar.
Demek öyle çok karamsarlığa gerek yok. Ankara'dan dışarıya pek çıkmayanların, bazen taşraya şöyle bir gözatmalarını dilerim. Bu milletin ne bereketli millet olduğu, taşradan daha iyi görülüyor.
PROBLEMLER VE ÇÖZÜMÜ
Problemsiz ülke yok. Nerede insan varsa, orada problem var. Hele bu çağda... Geçmişe dönmezseniz, bu problemlerin mes'ullerini de bulamazsınız. O halde, "Felâket tellâllığı" yerine, problemlere de, birbirimize de "yapıcı" gözle baksak... Bunu hele bîr denesek.
Problem varsa, çözümleri de vardır. Nice harplerden, darplardan, yokluk ve kıtlıklardan, fetret devirlerinden çıktık. Her felâket zamanında "Batıyoruz" sandık. Fakat çok şükür batmadık. Bizim, hiçbir millette bulunmayan "Millet olma" tecrübemiz, Allah'ın izni ile batmamıza mâni. Eksiğimiz, kavgacı oluşumuz; birbirimize itimat etmeyişimiz; elimizin altındaki güçlü potansiyelin farkında olmayışımız.
Millet çoğunluğu bunun farkında... Onlar kavgasız bir Türkiye istiyorlar. Herkesin haddini bildiği, sevgi dolu bir Türkiye...