Yerli olsun, yabana olsun zulme uğramış kimse bırakmayacağız!.. Zulme meydan vermeyeceğiz!.. Mazlumlar zalimlerden haklarını alıncaya kadar mazlumlarla beraber hareket edeceğiz!.. Denizlerde su kalmayıncaya, Hıra ve Sebir dağları yerlerinden kopup silininceye kadar ahdimizde sebat edeceğiz!.."
Bu ahid, 18'inci yüzyıla taşırken, İhtilâller Fransası'nda ilân edilen "İnsan Yurttaş Hakları Demeci"nden bir parça değil... 20'nci yüzyılın yarısına varıldıktan sonra çeşitli milletlerce kabul edilen "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinden alınmış dâ değil... 1986 dünyasının çok muhtaç bulunduğu bu karar, yetim Muhammed'in "Emin Muhammed" olduğu ve "Nebi Muhammed'e namzet bulunduğu 20'nci "Fil Yılı"nda Mekkeli büyükler toplantısı (Hılfü'l-Füdûl)nda alındı...
Beşer aklının ancak 1789 yılında Fransız Kurucu Meclisi'nce yayınlanan "İnsan ve Yurttaş Hakları Demeci" ile bir kısmına ulaştığı; 1948 tarihli "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" ile teoride tesbit edilen "İnsan Hakları" gerçek teminatını İslâm'ın hayat veren prensiplerinde buldu...
"Devr-i Cahiliye"den "Asr-i Saâdet"e geçiş ortamında insan haysiyetine reva görülen sefil uygulamalar, kutlu "Tebliğ" arefesindeki "Hüfü'l-Füdûl" ve benzeri birkaç "Ebter" çıkıştan sonra asıl antitezini İslâm'ın muhyî esaslarında buldu.
Saadet Asrı ve Râşidîn Halifeler devrinde kana-kana yaşanan Emevî ve Abbasî Oğulları idarelerinde birkaç pırıltılı çağda görülen; Büyük Selçuklular'dan başlayıp, Anadolu Selçuklular'ı ve Osmanlılar'la süren muttasıl Türk imparatorluklarda son mutlu örnekleri görülen İslâm'ın "Emn" ve "Ümran" saâdeti bir türlü bütün insanlıkça kucaklanamadı.
NELER GÖRDÜK?
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi' ne imzasını atan "Süper" devletlerden en küçük devletlere kadar bütün dünya üzerinde görülen "Güçlü-güçsüz " kavgaları ve "Güçlülük" iddiasına dayanan savaşlar, "Hılfü'l-Füdûl"e yol açan "As b. Vâil-Zebidi" ihtilâfından farklı mıdır? 1789 tarihli "İnsan ve Yurttaş Hakları Demeci" ile 1948 tarihli "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"nin 20'nci Fil Yılı'nda Mekke ulularının ahidleşmesinden farkı nedir?..
1789 Demeci'nden sonra dünya bir "Balkan", iki "Dünya Savaşı" yaşadı. İlk dünya savaşında 10 milyon insan can verdi. Kaybolanların sayısı 40 milyon...
İkincisinde sadece ölenlerin sayısı 36 milyon... Hiroşima, Habil-Kabil kavgasından bugün âdemoğlunun yaradana olan en büyük borç faturası... Dünya büyüdükçe, cehaleti de büyüyor...
1948 Demeci'nden sonra ise blokların savaşı başladı. Ferdî günahtan kollektif günaha; mevziî saldırıdan toplu saldırıya.
Dün Macaristan'da, Kore'de, Süveyş'te, Vietnam’da, Çekoslovakya ve Kıbrıs'ta; bugün Ortadoğu'da, Afganistan'da, Akdeniz'in vâsi sularında "Cahiliye'den sürüp gelen büyük bilmezlikler sergilendi. Yarın için hangi çağdaş bilmezliklerin sergilendiğini kestirmek güç.
Kendi yaptığına kendisi tapan insanın toplu dramı bu!.. Ağaçtan, topraktan, taştan, helvadan put yapıp, ona tapan insanın çağdaş geriliği... Cahiliyet devrinden uzayı fetih çağına "İnsan hakları" ve "Dünya barışı" açısından bir adım ilerleyememenin kâmil isbatı...
Mekke'de bir evde toplanan uluların faziletli ahidleri (Hılfü'l-Füdûl)nden sonra bir "Asr-ı Saadet" doğmuştu. Güçsüzün, yoksulun, yetimin, dulun, mazlumun devletin teminatında olduğu... Kurdun ısırdığı koyunun hesabının devletten sorulduğu... Hizmetçinin, efendisi ile aynı sofraya oturduğu. Çalıştırılana gerçek hâkettiğinin alnı kurumadan verildiği... Hazine'nin kilitsiz, nöbetçisiz muhafaza edildiği... Müslüman'la Musevî'nin aynı "Şehir-Devlet"te emniyetle yaşadıkları... Sosyal barışın, iş barışının, siyasî barışın, aile barışının, iç ve dış barışın sağlandığı...
1789 Demeci neyi getirdi? Toplu "Cihan" boğazlaşmalarını,"Hiroşima"yı, 1948 Beyannamesi'nin getirecekleri ise, getirdiklerinden belli...
İnsanlık geriliyor. Silâh yapımında değil, insanlıkta...
3. DÜNYA SAVAŞINI KÖRÜKLEYENLER
Habil-Kabil kavgası, sulha saplanan ilk hançerdir. İnsanlığın bu ilk dramından nükleer savaş safhasına geldik... Keyhüsrev, Dârâ, Büyük İskender, Anibal, Neron, Cengiz, Timur, çağımızın nükleer savaş planlayıcıları ve failleri dönüp baksalar, arkalarında hep sulha saplanan hançeri ile eli kanlı Kabil'i görürler...
Masum Habil'e kalkan kılıç, tarih içerisinde daha kimlere kalkmadı?!.. Bugünki Libya ile Tunus arasındaki münbit topraklarda bir ak-medeniyet yeşerten Kartaca'nın imhasında, Haçlı Seferleri'nde, Birinci ve İkinci Dünya Harpler'i boğazlaşmalarında, Hiroşima ve Nagazaki çılgınlıklarında...
Şimdi ise "Blok"ların "Pakt"ların pazarlıkla kavgaları üstümüzde dolaşıyor. Bu blok ve paktların dışında kalan ülkelerde sun'î harpler çıkartarak… Yeni silâhlarını bu ülkeler üzerinde deneyerek... Bir 3'üncü dünya boğazlaşmasına körük çekerek... Bugün 20 kadar ülkede bu tür dış mihraklı savaş var. Bir "kobay" sessizliği, itaati ile... Yarın hangi ülkede bir deneme harbi çıkarılacağı belli değil... Yazık!..
Modern silâhlarıyla yeni Kabil'ler, iptidaî silahı ile tecrübesiz Kabil'i utandıracak kadar ileri gitmişlerdir. Kabil'in tecrübesiz silahı ancak Habil'i öldürebilmişti... Ya modern Kabil'ler, dehşet veren yeni silahları ile neler-neler yapamazlar?!..
Zavallı barış!.. Zavallı insanlık!..