Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
ZAVALLI BARIŞ - 2 Mayıs 1986

Yerli olsun, yabana olsun zulme uğramış kimse bırakmayacağız!.. Zulme meydan vermeyeceğiz!.. Mazlumlar zalimler­den haklarını alıncaya ka­dar mazlumlarla beraber hareket edeceğiz!.. Deniz­lerde su kalmayıncaya, Hı­ra ve Sebir dağları yerlerin­den kopup silininceye ka­dar ahdimizde sebat edece­ğiz!.."

Bu ahid, 18'inci yüzyıla taşırken, İhtilâller Fransası'nda ilân edilen "İnsan Yurttaş Hakları Demeci"nden bir parça değil... 20'nci yüzyılın yarısına va­rıldıktan sonra çeşitli mil­letlerce kabul edilen "İnsan Hakları Evrensel Beyanna­mesinden alınmış dâ de­ğil... 1986 dünyasının çok muhtaç bulunduğu bu ka­rar, yetim Muhammed'in "Emin Muhammed" olduğu ve "Nebi Muhammed'e namzet bulunduğu 20'nci "Fil Yılı"nda Mekkeli bü­yükler toplantısı (Hılfü'l-Füdûl)nda alındı...

Beşer aklının ancak 1789 yılında Fransız Kurucu Meclisi'nce yayınlanan "İnsan ve Yurttaş Hakları Demeci" ile bir kısmına ulaştığı; 1948 tarihli "İnsan Hakları Evrensel Beyanna­mesi" ile teoride tesbit edi­len "İnsan Hakları" gerçek teminatını İslâm'ın hayat veren prensiplerinde buldu...

"Devr-i  Cahiliye"den "Asr-i Saâdet"e geçiş orta­mında insan haysiyetine re­va görülen sefil uygulama­lar, kutlu "Tebliğ" arefesindeki "Hüfü'l-Füdûl" ve benzeri birkaç "Ebter" çı­kıştan sonra asıl antitezi­ni İslâm'ın muhyî esaslarında buldu.

Saadet Asrı ve Râşidîn Halifeler devrinde kana-kana yaşanan Emevî ve Ab­basî Oğulları idarelerinde birkaç pırıltılı çağda görü­len; Büyük Selçuklular'dan başlayıp, Anadolu Selçuklular'ı ve Osmanlılar'la sü­ren muttasıl Türk impara­torluklarda son mutlu ör­nekleri görülen İslâm'ın "Emn" ve "Ümran" saâ­deti bir türlü bütün insan­lıkça kucaklanamadı.

NELER GÖRDÜK?

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi' ne imzasını atan "Süper" devletler­den en küçük devletlere ka­dar bütün dünya üzerinde görülen "Güçlü-güçsüz " kavgaları ve "Güçlülük" iddiasına dayanan savaşlar, "Hılfü'l-Füdûl"e yol açan "As b. Vâil-Zebidi" ihtilâ­fından farklı mıdır? 1789 tarihli "İnsan ve Yurttaş Hakları Demeci" ile 1948 tarihli "İnsan Hakla­rı Evrensel Beyannamesi"nin 20'nci Fil Yılı'nda Mekke ulularının ahidleşmesinden farkı nedir?..

1789 Demeci'nden sonra dünya bir "Balkan", iki "Dünya Savaşı" yaşadı. İlk dünya savaşında 10 milyon insan can verdi. Kaybolan­ların sayısı 40 milyon...

İkincisinde sadece ölenlerin sayısı 36 milyon... Hiroşi­ma, Habil-Kabil kavgasın­dan bugün âdemoğlunun yaradana olan en büyük borç faturası... Dünya bü­yüdükçe, cehaleti de büyüyor...

1948 Demeci'nden sonra ise blokların savaşı başladı. Ferdî günahtan kollektif günaha; mevziî saldırıdan toplu saldırıya.

Dün Macaristan'da, Ko­re'de, Süveyş'te, Vietnam’da, Çekoslovakya ve Kıb­rıs'ta; bugün Ortadoğu'da, Afganistan'da, Akdeniz'in vâsi sularında "Cahiliye'den sürüp gelen büyük bil­mezlikler sergilendi. Yarın için hangi çağdaş bilmezlik­lerin sergilendiğini kestir­mek güç.

Kendi yaptığına kendisi tapan insanın toplu dramı bu!.. Ağaçtan, topraktan, taştan, helvadan put yapıp, ona tapan insanın çağdaş geriliği...        Cahiliyet devrinden uzayı fetih çağı­na "İnsan hakları" ve "Dünya barışı" açısından bir adım ilerleyememenin kâmil isbatı...

Mekke'de bir evde topla­nan uluların faziletli ahidleri (Hılfü'l-Füdûl)nden sonra bir "Asr-ı Saadet" doğmuştu. Güçsüzün, yok­sulun, yetimin, dulun, maz­lumun devletin teminatında olduğu... Kurdun ısırdığı koyunun hesabının devlet­ten sorulduğu... Hizmetçi­nin, efendisi ile aynı sofra­ya oturduğu. Çalıştırılana gerçek hâkettiğinin alnı ku­rumadan verildiği... Hazine'nin kilitsiz, nöbetçisiz muhafaza edildiği... Müslüman'la Musevî'nin aynı "Şehir-Devlet"te em­niyetle yaşadıkları... Sosyal barışın, iş barışının, siyasî barışın, aile barışının, iç ve dış barışın sağlandığı...

1789 Demeci neyi getir­di? Toplu "Cihan" boğaz­laşmalarını,"Hiroşima"yı, 1948 Beyannamesi'nin geti­recekleri ise, getirdiklerin­den belli...

İnsanlık geriliyor. Silâh yapımında değil, insanlıkta...

3. DÜNYA SAVAŞINI KÖRÜKLEYENLER

Habil-Kabil kavgası, sul­ha saplanan ilk hançer­dir. İnsanlığın bu ilk dra­mından nükleer savaş saf­hasına geldik... Keyhüsrev, Dârâ, Büyük İskender, Anibal, Neron, Cengiz, Timur, çağımızın nükleer savaş planlayıcıları ve failleri dö­nüp baksalar, arkalarında hep sulha saplanan hançe­ri ile eli kanlı Kabil'i gö­rürler...

Masum Habil'e kalkan kılıç, tarih içerisinde daha kimlere kalkmadı?!.. Bugünki Libya ile Tunus ara­sındaki münbit topraklarda bir ak-medeniyet yeşerten Kartaca'nın imhasında, Haçlı Seferleri'nde, Birinci ve İkinci Dünya Harpler'i boğazlaşmalarında, Hiroşi­ma ve Nagazaki çılgınlıklarında...

Şimdi ise "Blok"ların "Pakt"ların pazarlıkla kavgaları üstümüzde dola­şıyor. Bu blok ve paktların dışında kalan ülkelerde sun'î harpler çıkartarak… Yeni silâhlarını bu ülkeler üzerinde deneyerek... Bir 3'üncü dünya boğazlaşma­sına körük çekerek... Bugün 20 kadar ülkede bu tür dış mihraklı savaş var. Bir "kobay" sessizliği, itaati ile... Yarın hangi ülkede bir deneme harbi çıkarılacağı belli değil... Yazık!..

Modern silâhlarıyla yeni Kabil'ler, iptidaî silahı ile tecrübesiz Kabil'i utandıra­cak kadar ileri gitmişlerdir. Kabil'in tecrübesiz silahı ancak Habil'i öldürebilmişti... Ya modern Kabil'ler, dehşet veren yeni silahları ile neler-neler yapa­mazlar?!..

Zavallı barış!.. Zavallı in­sanlık!..