Samiha Ayverdi Hanımefendi "Kur'an ahlâkı" mevzuunda bir "sohbet" yapmış. Sohbet, broşür halinde basılmış... Sayın Turan Yazgan "Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi" ile birlikte bu broşü bize de gönderme lütfunda bulundu.
Broşürü okurken Ayverdi'nin1960’lı yıllarda "Aydın-Kulübü", "Muallimler Birliği" vb. kültür derneklerinde yaptıkları sohbetleri, verdikleri konferansları, seminerleri hatırladım. Bir "abide ahsiyet" olarak, birkaç yıl önce toprak anaya tevdi ettiğimiz Ekran Hakkı Ayverdi merhumu; tefekkür hayatının meyvelerini İstanbul'dan uzaklaştıkça daha çok, daha sık bekler olduğunuz saliha Samiha Hanımefendi'yi. Allah bu veluûd milletin hiçbir gününü öncekinden geri etmesin, Ekrem Hakkı'ların, Nureddin Topçu'ların, Mümtaz Turhan'ların, Ali Fuad'ların, Erol Güngör'lerin yerlerinin henüz doldurulamadığını düşündüm. “Gidenler gidiyor da, kalanlar ne yapıyor?'” sorusunun cevabını Yazgan'ın, Ayverdi' nin devam eden himmetlerinde bulmaya çalıştım.
HANGİ AHLÂK?
Bütün eğitim sistemlerinin hedefi, ahlâklı insan yetiştirmektir. Okulların, yaygın eğitim vasıtalarının, ailenin, asker ocağının, kültür faaliyetlerinin... Hepsi aynı şey için.
Hep düşünürüm: Okullar açıyor; camiler, Kur'ân kursları inşa ediyor; öğretmen, din adamlığı kadroları ihdas ediyor; bu kadrolara tayinler yapıyor, Anadolu'ya gönderiyoruz. Bütün bunlar üzerine bir inceleme, anket, istatistik yapılsa... Çarşı-pazar, iş ve çalışma ahlâkı; beşerî münasebet adabı, bir önceki yıla göre ne kadar arttı, eksildi diye... Mahkemeler, karakollar, ıslahevleri kalabalıklaşıyor mu, tenhalaşıyor mu? Suçlu insanlar, suçlu çocuklar, anlaşmazlık ve şikâyetler artıyor mu, azalıyor mu? Açılan bu okullar, kurslar, bu yolda yapılan yatırımlar çarsı-pazar, sokak-cadde ve işyerlerine, devlet dairelerine ne kadar yetişebilmiş?.. Oralarda neyi, ne kadar düzeltebilmiş? Öyle ya, bütün bu çabalar düşüncenin fiile tasavvurun ise intikal ettiği işte o son nokta için değil mi?
Ahlâkın uzanmadığı, müdahil olmadığı hiçbir alan yok. Kıymetli yönetici, eğitimci Gazi Mert'in "ahlâk" üzerine çalışmaları, yazıları, makaleleri vardı. Eğitim ve ahlâk, ekonomi ve ahlâk, kültür ve ahlâk, cemiyet ve ahlâka ibadet ve ahlâk, sanat ve ahlâk, ilim ve ahlâk, siyaset ve ahlâk, ticaret ve ahlâk, aile ve ahlâk, vicdan ve ahlâk... diye biteviye konular bulur, onlar üzerinde incelemeler yapardı. Bu çeşitliliği görünce "-Ne çok ahlâk varmış" diye düşünmekten kendimizi alamazdık...
Ayverdi Hanımefendi bütün insan fiillerini "kuvve-i ani'l merkeziye" dediği ve "İman ve vatan aşkı" olarak tavsif ettiği bir "tek merkez"de topluyor. Bütün davranıştan yönlendiren, bütün fillerin o tek noktadan dağıldığı bir merkez"de... öyle olunca, fiiller ne kadar çeşitli bulunursa bulunsun, o fiillere kumanda tek elden, tek noktadan, tek merkezden oluyor. "Ameller niyetlere göredir" mânâsı da bu olsa gerek... Marifet, kumandayı iyi programlayabilmekte... "Tek Allah"a iman; ahlâkı da içine alan amelleri ise o "iman"ın icabına göre yapmak... İşte bütün mesele!.. Bütün eğitim sistemlerinin hedef aldığı son nokta; bütün dünyada ulaşılmaya çalışılan davranış ahlâkı; bütünü ile ahlâk problemi budur, sadece budur!.. Konu bu kadar sade, bu kadar basittir. "Ahlâk"ın "din" ve "vicdan" ile ayrılmaz bütünlüğü de buradan gelir.
KUR’AN AHLÂKI
Samiha Ayverdi Hanımefendi "Kur'ân ahlâkı"nı "İslâmî-medenî hayat istikameti çizen" prensipler olarak özetliyor. Ruhu "madde"ye mahkûm etmenin değil, ona hakim kılmanın iç derinliği... "Cihan içerisindeki yeri hardal tanesi kadar küçük olan bir dünyada, insanoğlunu eşref-i mahlûkat olarak inşa eden; bütün kâinatı onun emrine veren kudret, onu maddenin eline bırakmak için yaratmış olabilir mi?" diye soruyor ve insanlığın bugün içinde bulunduğu problemi de, bu muvazenenin tersine dönmüş olmasında görüyor... işte insanlığı tedavi etmek iddiasında olanların ilk neşter vuracakları düğüm budur!..
İnsanoğlu bugün, dünyaya gelişinin sebep ve mânâsını unutmuş; bütün gücünü, maddenin kendisine temin edeceği refaha bağlamış bulunuyor. Böylece kendini, kendi düzdüğü madde putunun kulu haline getirmiş; ulvî mânâsını, derûnî iç dünyasını ihmal, inkâr ve katletmiştir. Madde, hayatın mihveri olunca helal-haram, sevab-günah, ilahî emir ve ikazlar unutulmuştur. Ahlâkî problemlerin, beşerî zaafların, dünya üzerinde mevcut fakir-zengin, güçlü-güçsüz kavgalarının kaynağı budur. Bütün bunlar Kur'ân ahlâkına sırt çevirmenin acı sonucudur.
TEDAVİ VE ÇARE
"Kur'ân ahlâkı" deyince, onu öğreten kurslar nasıl akla gelmez? Değerli mütefekkir-yazar onu da ele alıyor. "Kur'ân kursları"nın asıl fonksiyonlarının "Sadece Kur'ân okumak demek olmayıp, Kur'ân ahlâkı ile yaşamak demek bulunduğu"na işaret ediyor. Kur'ân-i Kerîm'i en doğru şekilde anlamaya çalışmak, âyetleri üzerinde akl-ı selim ile tefekkür etmek... İnsanlığın varmak istediği yüce ideale erişmek başka nasıl mümkün olur?
"Kur’ân ahlâkı" fikirde derinlik, düşüncede muhteva, amelde istikamet demektir. Derûnî ulvî duyguları işe intikal ettiren iç muhasebedir.
Ramazan'a girerken bize bunları hatırlatan Ayverdi'ye teşekkür ve dua ediyoruz...