Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
KARTACA’YA AĞIT - 23 Mayıs 1986

Libya ile Tunus arasındaki topraklarda M.Ö. 5'inci yüzyılda bir "Kartaca Medeniyeti" vardı. Yerli Libyalı’ların insan kanı tatmamış asaletleri ile girişgen atılgan ve denizci Fenikeliler'in karışıp birleşmesinden doğan bu çalışkan millet, Mağrib'in iç kısımlarına kadar genişleyen ileri bir medeniyet, güneşli bir ülke kurmuşlardı. O ca­ğın en ileri ülkesi., insanoğ­lunun "bilmezlik" ve "rehavet" kabuğunu kırıp, toprağa attığı medeniyet to­humunun gonca gonca yeşer­meye başladığı ışıklı bir ülke.. Gemi tezgâhlarından okya­nuslar ötesi keşiflere; su ka­nallarından yeni ziraî usullere kadar..

Ama hayır!. İnsanlığın ka­deri değişmiyor. Nerede bir "iyileşme" varsa, "kötü"lerin o iyiler üzerine üşüşme­leri gecikmiyor. İnsanlığın kaderi bu!. Nitekim, Karta­ca'da yükselen bu ileri medeniyet hamlesi, "Roma" ve "Eski Yunan"ın emperyalist ihtiraslarını kamçıladı.

Toprağı yeşerten, insanlı­ğın ilk ve son ana besini mü­barek buğdayın zümrüt yeşi­li, altın sarısı destanını bu cennet toprakları işleyerek yazan; arzın derinliklerini ve uçsuz bucaksız denizin karanlıklarını fetheden bu çalış­kan millet, Roma'nın silâh­landırdığı barbar sürülerinin insan kanına susamış hançe­rinden kurtulabilseydi, insan­lık daha o zamandan belki de uzayı fetih çağının yolunu açan bir ileri medeniyet atı­lımı yapabilecekti.. Olmadı!.

DELENDA EST CARTHAGO

“Delenda Est Carthago” yani "Kartaca imha edilmelidir!" Bu emir, Ro­malı kumandan "Caton" ta­rafından, genç ve masum Kartaca üzerine sevkedilen barbar orduların kalkan ve miğferlerine kazındı. İleriki yüzyıllarda bir peygamberi çarmıha germeye yeltenen el, daha o zamandan, cür'et ve cinayette zirveye ulaştı. Ve Hz. İsa Aleyhisselâm'ın do­ğumundan mukaddem 5 ve 2'nci yüzyıllar arasındaki yıl­larda, Akdeniz'in bu münbit sahillerinde ümitle açan ren­gârenk medeniyet bahçesinin "talan"ı sergilendi.

Emperyalist orduların at­larının ayakları altında talan edilen sadece buğday başak­ları değil, insanlığın daha bu ilk çağlarda yeşertebildiği ümitlerdi.

Libya-Tunus arasındaki topraklarda bugün "Kartaca Medeniyeti"nin yıkıntılarını bile bulmak mümkün değildir. İnsanlığın "sulh" ve sü­kûnuna saplanan hançer öy­lesine bir kararlılıkla kulla­nıldı ki, mazlum Kartaca'nın yüzyıllarını vererek kurduğu medeniyet, üzerinden çekir­ge sürüleri geçmiş buğday tarlaları gibi, yürek paralayıcı bir enkaz yığını haline gel­di. Sokaklar cesetlerle, top­rak kan birikintileriyle dol­du, insanlık tarihinin bu ka­ra sayfasını "Appianus"un dramatik tasvirlerinden oku­yanlar, cehennemi yangını görmemek; masum insanla­rın canhıraş çığlıklarını duy­mamak; sokakları dolduran kan ve ceset kokularını his­setmemek için gözlerini ka­patır, kulak ve burunlarını tı­karlar..

1,2 ve 3'üncü Pön Savaşları bu dramı sergiler.

Kuru toprakları yeşertip, dünyanın en münbit buğday tarlaları haline getiren bu in­sanları aç, susuz bırakan; so­nunda açlıktan ölmemek için leş yemeye mahkûm eden mecburiyet ne idi?!. Askerle­rin yaylarının kirişleri bittikçe, kadınlarının saçlarını ki­riş yaparak yurtlarını koru­yan bu kahraman millet, bu zulme müstehak mı idi? Ko­nu şüphesiz bir "hak arama" değildi.. Dünyanın değişmez kaderi, insanlığın acı dramı.

ÖMER MUHTAR VE

Stratejik Libya ve çevresin­deki toprakların dramı, "Kartaca'nın imhası" ile bit­medi. 20'nci yüzyılda Libya­lılar bir imha ve talan daha yaşadılar. Yine Roma'dan planlanan bir talan., öyle ki, çevresi 8 bin mil uzunluğunda tel örgülerle çevrilerek, koca ülke tarihin en büyük "esir kampı" haline getiril­di. Kadın-çocuk-yaşlı farkı gözetilmeksizin halk köy köy, şehir şehir meydanlarda toplanarak, makinalılarla taran­dı. Anaların gözleri önünde çocuklar süngülendi. Kocala­rının gözleri önünde genç ka­dınlar, saçlarından sürükle­nerek, meçhul maksatlarla, meçhul istikametlere götürüldü. Uçsuz bucaksız çöller ce­setlerle doldu. İnsan cesetle­rinin üzerinden leş kartalla­rı, leş kargaları uçuştu. Sade­ce sağları değil, ölüleri de kurşunladılar.

Alınan neyin intikamı idi? İtalya'nın Libya'da işi ne idi ki, bir "intikam"dan söz edi­lebilsin?.. İngiltere'nin Mı­sır'da, Fransa'nın Cezayir'de, Tunus'ta, İspanya'nın Fas'ta, İtalya'nın Libya'da hangi haklı maksatla bulunduklarının cevabı verilmeden, dün­ya "hak"tan, "hukuk"tan bahsetmemeli değil mi?. Ay­nı Fransızlar'ın Adana, Antep, Maraş ve Urfa'da, aynı İngilizler'in İstanbul'da, ay­nı İtalyanlar'ın Antalya'da hangi maksatla bulundukla­rı, bilmem ki hâlâ niçin so­rulmaz?.

Libya halk kahramanı "Ömer Muhtar" bu sorula­rı İtalyan generali "Graziani"ye sordu. Bir de tarihî ders verdi: "- Bana gelince" dedi, " Ben, cellâtlarımdan daha uzun yasayacağım." öy­le oldu. Bugün Graziani'ler unutuldu ama, Ömer Muhtar'lar sadece Libyalılar'ın değil, bütün Müslümanlar'ın gönüllerinde yaşıyor.

Şimdi, 20'nci yüzyılın şu son çeyreğinde Libya üzerin­de yeniden savaş oyunları oy­nandığını görüyoruz. Bu ye­ni oyunda "Reagan mı hak­lı, Kaddafi mi?" sorusunun cevabı önemli değil, önemli olan, bu mazlum topraklar üzerinde savaş kartallarının yeniden uçuşmaya başlama­sı.. Demek bu toprakların kaderi bu!. Reagan olsun, Kaddafi olsun, Caton olsun, Graziani olsun değişmez.. Kader ağlarını örecek, yeni yeni Kartaca dramları yaşa­nacak..

Bu defaki "ağıt"ı kim ya­zar? Daha doğrusu bu defa dünyada ağıt yazacak kadar olsun kimse kalır mı, bilin­mez..

Tarihte savaş ateşinin fiti­lini daima bir kişi çekmiştir ama, faturasını bütün insan­lık ödemiştir.. Bunu kim ki­me öğretmeli!..