Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
İŞTE EDİRNE VE İŞTE SELİMİYE - 6 Mayıs 1986

“Selimiye derler, Edirne derler/ Tatlı bir garip­lik duygusu gelir/ Minareler­den en tatlı ezanlar/ Dallar­dan güvercin hu-hûsu gelir/ Şu Selimiye'dir, şu Muradi­ye/ Çinilerden sümbül koku­su gelir/ Şurda abdest alır Hüdavendigar/ Suyu yerden, gökten havlusu gelir/ Dede­ler adına Meriç demişler/ Sı­nırdan bir ana kuzusu gelir/ Arda'dan su içer turnalar ak­şam/ Tunca'ya Tuna'nın ku­ğusu gelir/ Türk'ün Trakya'­da tapusu gelir/ Mihrabında bir teravih kılmaya/Denizler ardından yolcusu gelir/ Mah­ya olmak için Sultan Selim'e/. Göklerden yıldızlar ordusu gelir/ Yazık ki, yıkılmış Deliorman'dan/ Bugün artık ağıt kokusu gelir/ Şu köprü benim köprümdür geçeyim dersin/ Önüne yabanın nam­lusu gelir/ Yoluna bekleyen bir pusu gelir/ 'Nerdesin ey tarih!'desen gözüne/Cevap verememek korkusu gelir/ 'Hani torunum?' der şehit ruhları/ Sana bir imtihan kaygusu gelir/ Tüter...Buram-buram tüter topraklar/ Top­raklardan barut kokusu ge­lir/ Silinir tepeler, silinir dağ­lar/ Filibe'si, Sofya'sı, Şumnu'su gelir/ Ve Kızanlıktan gül kokusu gelir."

BİR DAVET Kİ!

Değerli hukukçu-yazar Er­gim GÖZE'nin davetine uyarak Edirne'ye koşanlar, Selimiye'nin dehşetli manevi­yatında geçmişi ve geleceği birarada yaşadılar...

Ben sadece Emir Sultan’lı, Osman'lı, Orban'lı, Murad'lı Bursa'yı, Mecidiye, Aziziye, Hamidiye tabyalı, Nene Hatun'lu Erzurum'u tanırdım, feyizli bir ruhanîyetin insanları sardığı... Bir Edirne varmış meğer, mane­viyatı ile sınırları bekleyen...

Edirne'yi Selimiye'den iba­ret sanmayın. Selimiye, sınır­ları beklemeye tek başına ye­ter. Fakat Edirne'de ne Selimiye’ler, ne Beyazıd’lar, ne Muradiye’ler var!

O Selimiye ne muhteşem mabedmiş; o Koca Sinan'ın gönlündeki cihanşümul ideolocya ne sınırsız bir potan­siyel imanmış ki, 400 yıl son­ra bile, içine giren herkesi, ta­rih ve istikbal ufuklarında kanatlandırıp uçuruyor.

Ah bilmezlik!.. Ah gör­mezlik!.. Sen olmasaydın Türkiye çoktan cennet olur­du; cihan çoktan sulhta bu­luşurdu!..

BULGAR ZULÜMÜ VE...

 Biz "Kin", "İntikam" ne­dir bilmeyen, düşmanlarına bile çiçekten buketler su­nan bir milletiz! 31 Mayıs 1986 Cumartesi günü Selimi­ye'de dost-düşman bütün dünyaya bir dostluk eli daha uzattık. C.Hakk'a "Arz-ı hâl"de bulunduk.

 Biz ki, 10 asır "Nizam-ı Alem'i temsil ettik. Cihan sulhundan kendimizi sorum­lu saydık. Biz ki, istilâ ve ta­lan için değil, sömürgeler edinmek için değil, "İ'lây-ı Kelimetüllah" için can verdik, kan döktük...

Gittiğimiz her yere mede­niyetler götürdük. Sulh ve in­sanlık götürdük.

Hükümran olduğumuz bölgelerde azınlıkların "dinlerine, "dil"lerine, "örf ve âdet"lerine dokunmadık. Biz ya toprağı sürdük, insan­ları besledik, veya cepheye koştuk, ülkeyi bekledik. San'atı, zanaatı, ticareti azın­lıklara bıraktık...

Müslüman-Türk tarihinde "Katliam" yoktur, baskı ve zulüm yoktur. Fakat bugün nerde bir Türk varsa, orada problem var, zulüm mertebe­sine varan baskılar var. Suri­ye'den, Musul ve Kerkük'ten bile iyi haberler gelmiyor. Bulgaristan olayları ise, tari­hin belki de bir eşine daha rastlamadığı boyutlarda sey­rediyor.

Eski dünyanın her yerinde Türk var. Özbekistan'da, Türkmenistan'da, Tacikis­tan'da, Kazakistan'da, Da­ğıstan'da, Sovyet ve İran Azerbaycanı'nda, Çin, Türkistanı'nda Batı Trakya'da, Suriye'de, Kerkük'te... Hep­sinin de tek istinatgahları, tek kalpgâhları Türkiye...

Biz güçlü olursak, iktisaden, siyaseten, içtimaî-millî bünye olarak, sözü dinlenir, vazgeçilemez, müstekar bir ülke olursak, bize ümit bağ­lamış soydaşlarımızın kılları­na bile dokunamazlar!..

KONUŞULANLAR

Türkiye'nin her yanından kopup Selimiye'de bulu­şanlar, bir tek şey yaptılar: Bu "Bir"liği, "Bütün"lüğü, "Güçlü"lüğü konuştular. Bunun lüzumunda kanaat birliğine vardılar.

Cuma ve teravih va'zlarında, hutbe iradında konuşan­lar, sadece Selimiye'de topla­nanlara değil, bütün Türki­ye'ye seslendiler.

Camide Arif Nihat vardı, Mehmet Akif vardı... Kürsü de, minber de, mihrap da, onların kıt'aları, deyişleriyle tatlandı...

Tahsin YAPRAK, Selimi­ye'deki konuşmalarıyla bü­yüdü. O kadar büyüdü ki, konuştukları artık kendisinden değildi. Asla değildi... O'nun şahsında "Asr-ı Saadet" konuştu, "Tarih" konuştu... Edirne Müftüsü İbrahim KOÇAŞLI, büyük duayı yaparken, sanki melek­ler yeryüzüne dökülmüş, "Amin" diyordu...

TERCÜMAN kadrosu Göze'si ile, Abacıoglu ile, Esi ve Bulut'u ile Edirne'ye ta­şınmıştı... "TERCÜMAN bir mekteptir" derken boşa konuşmadığımı bir daha anladım.

Göze'nin göze gelmesini istemediğimiz "Edirne" ve "Selimiye" davetinin "Erzurum" için de, "Urfa" için de, "Bursa" için de te­kerrürünü diliyoruz.

Bekliyoruz! "İşte Erzu­rum!", "İşte Bursa!", "İşte Urfa!" demek için bek­liyoruz...

Selimiye, Türk tarihindeki millî heyecanı geri getirdi. Bu heyecan inşallah bütün Tür­kiye'ye yayılsın, bütün gönül­leri kavrasın, tutuştursun.