Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
HANGİ TÜRKİYE? - 10 Haziran 1986

Türk insanının çilesi bitmez. Buğday taneleri gibi, dünyanın her tarafına ya­yılan, düştüğü her yerde ba­şak verip yeşeren insanımız Çin, Sovyet, Bulgar, Yunan boyunduruğu altında, İran-Irak ve Suriye'de nasıl "hürriyet" savaşı veriyorsa, Anadolu bozkırlarında da "geçim" kavgası veriyor. Toprağı yeşerterek, bozkırla­rı işleyerek, canını dişine ta­karak... Okuttuğu, diploma sahibi yaptığı "aydın" bo­zuntularının tahribatlarına karşı durarak, çare bularak.

Siz hiç ekin tarlasında des­te yaparken dünya ve kıta sul­hunu tartıştınız mı?.. Bir köy sohbetinde dünya güç denge­leri üzerinde, sınırlarımız öte­sindeki Türklük âleminin is­tiklâli üzerinde, eğitimdeki millîlik üzerinde, televizyon ve video salgınının tahribatı üzerinde, okumuşlara taş çı­kartan arifane fikirler yürü­tüldüğünü gördünüz, duydu­nuz mu?.. Ben Denizli'nin Karahayıt, Çal'ın Sakızcılar, Acıpayam'ın Dedebağ köyle­rinde bunu yaşadım. Bu mil­letin nasıl ayakta durduğunu öğrenmek isteyenler, sırça sa­raylarından hele bir çıksın­lar!.. Kravatlarını çıkarıp, tebdil-i kıyafet ederek benim arif halkımın içerisine hele bir girsinler!.. "Köy" ve "köylü" deyince büyük şehirlerin gecekondu mahalle­lerini hatırlayanlar, Anado­lu'nun harama el uzatmamış, nâmahreme bakmamış insan­larının ellerine hele bir kapan­sınlar!.. Çok şey öğrenecek­ler, dünyaya yeniden gelecek­ler, bana hak verecekler...

Denizli İmam-Hatip Lisesi'nin sahneye koyduğu "Mukaddes Çile"nin ikinci oyunu, bu çile üzerine olmalı isteğimi, okulun dinamik, genç müdürünün takdirine buradan sunuyorum.

HALK-MÜNEVVER DİYALOGU

“Halkımızın kıymet hükümleri yeni boyut­lar kazanıyor! " İçişleri Bakanı'mızın son Kaymakamlık Semineri'nde genç kayma­kamlara söylediği bu sözün isabetini, gittiğim her yerde müşahede ettim. Müftülükle­rimizin diğer resmî daireler, halk ve cemaatla bütünleşti­ğini gördüm. Denizli'nin Delikliçınar Camii'nde hocanın önünde diz çöküp Kur'ân-ı Kerim okuyan 14-15 yaşlarındaki küçük Nuri Başgün'ün, camiyi gezen Alman turistler­le Almanca, İngiliz turistler­le İngilizce konuştuğuna, na­mazdan sonra ise mihrabiye okuduğuna şahit oldum. İl­kokula yeni başlayan minik Mustafa'ların "Şol cennetin ırmakları" diye şakıdıklarını gördüm. Dirmil kasabasında Belediye Başkanı, ortaokul müdürü, avukat ve eşrafı sil seferber olduklarını bir ke­nara oturup seyrettim. Deniz­li Eğitim Yüksek Okulu'nda, bu memleketi eğitim yoluyla kurtaracak kıratta idealist, şuurlu, millî duygularla mü­cehhez bir yönetim ve öğre­tim kadrosuyla tanıştım. Okul müdürünün, aynı okul­dan mezun genç öğretmenle­re nasihatlarını, talimatlarını dinledim. Demek, okumuşla­rın bulutların üzerinde dolaş­tığı, halkına, inanç ve gele­neklerine tepeden baktıkları dönemler yavaş yavaş geriler­de kalıyor. Kalmalıdır. Bir millet inanç-gelenek ve ken­dine mahsus manevî hasletleriyle ayakta kalır. Halka ine­meyen okumuş, kendine "aydın" adı taksa da "münevver" olamaz. Kendisini tenvir değil, idlâl eden kimseyi halk benimseyip kucaklayamaz. Okuyan ve okumayanı ile bütünleşemeyen millet, lüzumlu yeniliklere ayak uyduramaz. Halk-münevver diyalogu, ilim ve irfanda ilerlemenin anahtarı ve kapısıdır.      

GÖLHİSAR BİR ŞANTİYE

8 bin nüfuslu küçük Gölhisar ilçemizin, dinî tesisle­re ait inşaatlarla adeta bir şantiye haline geldiğini tesbit ettim. İlçe müftüsü Ramazan Uslu, bu inşaatların etrafın­da dört dönüyor. Çamköy'de yapımı tamamlanan caminin bir eşinin, Türkiye'nin her­hangi bir köyünde daha bulunacağını sanmıyorum. Aynı köy, Kur'ân kursu binasını da tamamlamış, tayin bekliyor. Dirmil'de kaba inşaat tamamlanan Kur'ân kursu binası için Diyanet'çe hazırlanan tip proje uygulanmış. Binada sadece Gölhisar'a değil, bü­tün bir bölgeye hizmet veril­mesi düşünülmüş. Oylupınar ve Bayır köylerine, Tarım Or­man ve Köyişleri Bakanlığı­nca yaptırılmakta olan cami­ler, bölge halkını devlete da­ha bir yaklaştırmış... Hisardı'na minare, Kızıllar köyüne cami inşaatı devam ediyor.

" "Biz Alevî'yiz" diyen Kargılı köylüleri de, köylerine cami yapılması için kolları sıvamışlar.

Gölhisar'da bir de imam tanıdım. Mustafa Karagöz hoca, vazife yaptığı her cami­yi imar etmiş, çevresini ağaç­landırmış. Eline malayı alarak yaptığı şadırvanın herhalde bir eşi daha yok.

HANGİ TÜRKİYE?

Türkiye işte böyle bir him­metler, himmetliler ülke­si... Sadece Muğla, Denizli, Burdur değil şüphesiz... Edir­ne'den Kars'a, Samsun'dan Anamur'a doğusu ayrı güzel, batısı ayrı... Kuzeyi ayrı iyi, güneyi ayrı... Ona hizmet eden herkes şereflenir, ecirlenir. Mehmet Akif merhumun "Bir kubbesine mevlâ tit­rer!.." dediği Türkiye, işte bu Türkiye'dir...