Türk insanının çilesi bitmez. Buğday taneleri gibi, dünyanın her tarafına yayılan, düştüğü her yerde başak verip yeşeren insanımız Çin, Sovyet, Bulgar, Yunan boyunduruğu altında, İran-Irak ve Suriye'de nasıl "hürriyet" savaşı veriyorsa, Anadolu bozkırlarında da "geçim" kavgası veriyor. Toprağı yeşerterek, bozkırları işleyerek, canını dişine takarak... Okuttuğu, diploma sahibi yaptığı "aydın" bozuntularının tahribatlarına karşı durarak, çare bularak.
Siz hiç ekin tarlasında deste yaparken dünya ve kıta sulhunu tartıştınız mı?.. Bir köy sohbetinde dünya güç dengeleri üzerinde, sınırlarımız ötesindeki Türklük âleminin istiklâli üzerinde, eğitimdeki millîlik üzerinde, televizyon ve video salgınının tahribatı üzerinde, okumuşlara taş çıkartan arifane fikirler yürütüldüğünü gördünüz, duydunuz mu?.. Ben Denizli'nin Karahayıt, Çal'ın Sakızcılar, Acıpayam'ın Dedebağ köylerinde bunu yaşadım. Bu milletin nasıl ayakta durduğunu öğrenmek isteyenler, sırça saraylarından hele bir çıksınlar!.. Kravatlarını çıkarıp, tebdil-i kıyafet ederek benim arif halkımın içerisine hele bir girsinler!.. "Köy" ve "köylü" deyince büyük şehirlerin gecekondu mahallelerini hatırlayanlar, Anadolu'nun harama el uzatmamış, nâmahreme bakmamış insanlarının ellerine hele bir kapansınlar!.. Çok şey öğrenecekler, dünyaya yeniden gelecekler, bana hak verecekler...
Denizli İmam-Hatip Lisesi'nin sahneye koyduğu "Mukaddes Çile"nin ikinci oyunu, bu çile üzerine olmalı isteğimi, okulun dinamik, genç müdürünün takdirine buradan sunuyorum.
HALK-MÜNEVVER DİYALOGU
“Halkımızın kıymet hükümleri yeni boyutlar kazanıyor! " İçişleri Bakanı'mızın son Kaymakamlık Semineri'nde genç kaymakamlara söylediği bu sözün isabetini, gittiğim her yerde müşahede ettim. Müftülüklerimizin diğer resmî daireler, halk ve cemaatla bütünleştiğini gördüm. Denizli'nin Delikliçınar Camii'nde hocanın önünde diz çöküp Kur'ân-ı Kerim okuyan 14-15 yaşlarındaki küçük Nuri Başgün'ün, camiyi gezen Alman turistlerle Almanca, İngiliz turistlerle İngilizce konuştuğuna, namazdan sonra ise mihrabiye okuduğuna şahit oldum. İlkokula yeni başlayan minik Mustafa'ların "Şol cennetin ırmakları" diye şakıdıklarını gördüm. Dirmil kasabasında Belediye Başkanı, ortaokul müdürü, avukat ve eşrafı sil seferber olduklarını bir kenara oturup seyrettim. Denizli Eğitim Yüksek Okulu'nda, bu memleketi eğitim yoluyla kurtaracak kıratta idealist, şuurlu, millî duygularla mücehhez bir yönetim ve öğretim kadrosuyla tanıştım. Okul müdürünün, aynı okuldan mezun genç öğretmenlere nasihatlarını, talimatlarını dinledim. Demek, okumuşların bulutların üzerinde dolaştığı, halkına, inanç ve geleneklerine tepeden baktıkları dönemler yavaş yavaş gerilerde kalıyor. Kalmalıdır. Bir millet inanç-gelenek ve kendine mahsus manevî hasletleriyle ayakta kalır. Halka inemeyen okumuş, kendine "aydın" adı taksa da "münevver" olamaz. Kendisini tenvir değil, idlâl eden kimseyi halk benimseyip kucaklayamaz. Okuyan ve okumayanı ile bütünleşemeyen millet, lüzumlu yeniliklere ayak uyduramaz. Halk-münevver diyalogu, ilim ve irfanda ilerlemenin anahtarı ve kapısıdır.
GÖLHİSAR BİR ŞANTİYE
8 bin nüfuslu küçük Gölhisar ilçemizin, dinî tesislere ait inşaatlarla adeta bir şantiye haline geldiğini tesbit ettim. İlçe müftüsü Ramazan Uslu, bu inşaatların etrafında dört dönüyor. Çamköy'de yapımı tamamlanan caminin bir eşinin, Türkiye'nin herhangi bir köyünde daha bulunacağını sanmıyorum. Aynı köy, Kur'ân kursu binasını da tamamlamış, tayin bekliyor. Dirmil'de kaba inşaat tamamlanan Kur'ân kursu binası için Diyanet'çe hazırlanan tip proje uygulanmış. Binada sadece Gölhisar'a değil, bütün bir bölgeye hizmet verilmesi düşünülmüş. Oylupınar ve Bayır köylerine, Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığınca yaptırılmakta olan camiler, bölge halkını devlete daha bir yaklaştırmış... Hisardı'na minare, Kızıllar köyüne cami inşaatı devam ediyor.
" "Biz Alevî'yiz" diyen Kargılı köylüleri de, köylerine cami yapılması için kolları sıvamışlar.
Gölhisar'da bir de imam tanıdım. Mustafa Karagöz hoca, vazife yaptığı her camiyi imar etmiş, çevresini ağaçlandırmış. Eline malayı alarak yaptığı şadırvanın herhalde bir eşi daha yok.
HANGİ TÜRKİYE?
Türkiye işte böyle bir himmetler, himmetliler ülkesi... Sadece Muğla, Denizli, Burdur değil şüphesiz... Edirne'den Kars'a, Samsun'dan Anamur'a doğusu ayrı güzel, batısı ayrı... Kuzeyi ayrı iyi, güneyi ayrı... Ona hizmet eden herkes şereflenir, ecirlenir. Mehmet Akif merhumun "Bir kubbesine mevlâ titrer!.." dediği Türkiye, işte bu Türkiye'dir...