Aydin" ve "Bağnazlık” birbirine zıt iki mefhum... Edebiyattaki "Tenakuz San'atı" gibi.. Gel-gör, "Aydın" ve aydınlığa zıt bir mefhum olan "Bağnazlık", yani "Yobazlık", kendine "Aydın" adı takmış bazı okumuşlarımızın ayrılmaz sıfatıdır. Bu belki de, tarihte ve dünyada sadece bize mahsus bir garipliktir.
Mehmet Barlas 2 Haziran 1986 tarihli Milliyet'te, biraz da hayretleri çeken bir isabetle bu bağnazlığı şöyle anlatıyor:
"Türk aydınının bitmek tükenmek bilmeyen tatminsizliğine bir çözüm bulmadan, çok partili demokratik düzeni yerleşik bir rejim haliine getirmek imkânsız denecek kadar zordur. Türk aydınına göre kabul edilebilir iktidarlar çoğunluğu temsil edenler değil, kendi görüşüne yakın olanlardır. Bu bakımdan yüz yılı aşkın -demokrasi deneyimizde, azınlıktaki görüşlerin, çoğunluğa dayalı iktidarları daima meşru olmamakla suçladıklarına şahit oluyoruz. Türk aydını gerek siyasi, gerekse ekonomik beklentilerini somutlaştıramamıştır. Dileğimiz, demokrasinin tatminsiz aydınlara rağmen değil, aydınların da desteğinde yerleşmesidir. Ama şimdiye kadar bu böyle olmamıştır.
Sayın Barlas bu isabetli teşhisinden sonra yaşanmış bazı misaller de veriyor. Kendine "Aydın" adı takmış bu kimselerin on yıllar boyunca "Yerli petrol" sloganı ve "Montaj sanayii" karalamasıyla yabancı sermayeye karşı çıktıklarını; şimdi ise "Laiklik ilkesinin çarpıtılarak tartışma gündemine getirilmek istendiğini" ifade ediyor. "Toplumdaki dinî inançların, günlük siyasî kavgaların ve tatminsizliklerin rüzgârında sert ve bölücü biçimde, yeniden tartışma konusu yapılmasına" karşı çıkıyor.
Mümtaz Soysal da, 15.7.1986 tarihinde kendi köşesinden bu "Aydın tutarsızlığı"na dikkat çekiyor; "Çağdaş uygarlık" diye-diye geldiğimiz noktayı acı-acı dile getiriyor. "Çağdaş uygarlık, korkunç bir ahlak çöküntüsü görünümüyle bir Hong-Kong, bir Singapur olma yolundaki İstanbul'un kaldırımlarında dolaşıyor" diyor.
Muhammet Sarıtaş, Yazarlar Birliği'nin 1985 Türkiye Kültür ve San'at Yıllığı’nda, Türk aydınının bu tutarsızlığını “Objektifliğin ihmali”nde buluyor: “-Türk aydını dünyada mevcut kaçınılmaz değişikliklere ve yeni şartlara ayak uyduramamıştır. Bunun sebebi, taraf tutma, kendi temennilerini objektif tahlillere tercih etme psikolojisidir”
TARİHİ YANLIŞ
Türk milletinin son yüzyıllar kalkınma çabalarında en büyük handikapı bu "Aydın yabancılaşması", "Aydın bağnazlığı" olmuştur. Çağa ayak uydurmak için mevcut statülerin aksayan yönlerini tamir etme gibi haklı bir zaruretten yola çıkan Türk aydını, bizi ileriye götürecek millî avantajların tamamına savaş açmış; en önemli teminatımız olan millî kıymet hükümlerimizle ve topyekûn milletle kavgaya tutuşmuştur.
Bu yanlışlığın daha da büyüğü, kendine "Aydın" sıfatı takmış bu kesimin, "Devlet bürokrasisi"ne intisab etmesi; giderek devletin idare kademelerine hâkim hale gelmesi olmuştur. Böylece kültürde yozlaşmış bazı kimselerin şahsî temennileri, devletin tercihi kabul edilmiş; "Devlet" ile "Millet" karşı karşıya getirilmiştir. Öyle ki, devlet güçleri, geçmişte buncağızlar yüzünden, suçu sadece "Kur'ân" ve "İlmihal" öğrenmek olanların üzerine gönderilmiş; millet çoğunluğu devlete, "Devlet baba"ya küstürülmüştür.
İnançsız millet olmaz. Siz, hakkınız olmadığı halde "Devlet"i arkanıza alır, milletin bin yıllık inanç potansiyeline karşı çıkarsanız, bu ihtiyaç "Devlete rağmen" ve sağlıksız yollarla karşılanır ki, bundan "Devlet"in de başına hesap edilemeyen gaileler çıkar. Buna hiç kimsenin hakkı olmasa gerektir.
DAHASI
Türk milletine, Türk milletinin tarihî misyonuna ters düşen; her devirde esen rüzgâra göre yön değiştiren bu çeyrek entellektüel takımının vebal listesi bundan ibaret değil şüphesiz. Eloğlu arzın derinliklerinde, fezanın sonsuzluğunda ilerleme formülleri üretirken, "Hedef"i şaşırıp, "Şekil"de kalan bunlar yüzünden, dünyanın en büyük milleti olan bu millet, kendi inkisarlarıyla başbaşa kalmış; Türkiye böylece bir kırgınlar, küskünler, bezginler ülkesi haline gelmiştir. Baba oğlunun tavırlarından hoşlanmamış, torununu ise büsbütün anlamaz olmuş; ilmî usullere dayanmayan kırıcı ve sert bir kültür değişimi, binlerce yıllık millet olma tecrübemizi temelden sarsmaya başlamıştır. 12 Eylül öncesinin olumsuz tezahürleri, bu müsait ortamda yeşermiştir.
DOĞRU OLAN
Nerede etki varsa, orada tepki vardır. İslâmiyet açık-seçik bir dindir. Hem "İslâmiyet" adına, hem ona karşı kesimler adına ortalıkta dolaşan yanlışlar İslâmiyet'i bilmemenin sonucudur.
Doğru olan, İslâmiyet'i aslına uygun, iyi öğretmek; kimseciklere bir zararı bulunmayan ve inançlarının icabını yaşayan masum çoğunluğa ikide bir ilişmemek; geçmişte misali çok görülen bu yanlışlara yeniden düşmemek; istisnaî bazı olayları bahane ederek, millet çoğunluğunu incitmekten kaçınmaktır. Aksi halde, bundan faydalananlar yine millet-devlet düşmanları olacaktır.
Değerli milliyetçi-yazar Necati GÜNGÖR haklıdır: "Aydın bağnazlığı" bizi bu noktalara getirmiştir.
Türk milleti büyük millettir. Onu inançları, tercihleri ve kıymet hükümleriyle anlamak, bu değerleriyle sevmek, henüz olgunlaşmamış Türk aydınına çok şeyler kazandıracaktır.