Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
HANGİ BAYRAM? - 15 Temmuz 1986

Yarın bayram... İslâm âlemi olarak bir buruk bay­ram daha yaşayacağız. Uzakdoğu'dan-Avrupa içeri­lerine kadar uzanan 3 kıtaya serpilmiş Türklük âleminin Türkiye dışında "Bayram" yapamadıklarını düşünerek... Yeryüzünü imar vazifesiyle muvazzaf İslâm dünyasının rüşdünû ikmal edememiş ya­şayışı, davranışları, ibtidailikleri yüzünden...

Nasıl bayram ederiz ki, 2 bin yıllık tarihin sırtımıza yüklediği vebalin henüz far­kında bile değiliz. Varna'da, Şumnu'da, Filibe'de, Tuna boylarında domuz çobanları­nın zebunu olmuşuz. Sadece Türk olduğumuz için izzet-i nefsimiz kırılmış. İskeçe'de, Gümülcine'de, Dedeağaç'da dün "Çorbacı" dediğimiz in­sanlara çorbacılık yapıyoruz. Taşkentler, Semerkantlar, Buharalar, Kırım-Kafkas-Azerbaycanlar artık bize yurt değil... Asıl anayurt olan bu yurtlar, şimdi soydaşlarımızın diri-diri girdikleri biteviye bir kabristan... Kerkük-Musul-Halep Türk sakinlerine birer toplu mezar...

Temyiz kudretini kazanmamış çocuklar gibi, İslâm dün­yasının her yerinde görülen gariplikler var... Bir yanda servet çılgınlıkları, mal-mülk ve zenginliğin sebep olduğu gülünç semirmeler, tepinmeler; diğer yanda açlıktan ölen çocuklar, takattan düşmüş in­sanlar, telef olan hayvanlar...

İSLÂM DÜNYASI

Niçin böyleyiz? Bir yanda ağyara esaret, diğer yan­dan ağyar önünde, ağyarı güldürerek birbirini öldür­me.. Bir yanda mirasyedi ho­vardalıkları, diğer yanda bir dilim ekmeğe, bir yudum suya el açma. Bu, İslâm ve Türklük âleminin kaderi midir?..

"Kader"i suçlamak, kade­ri bilmemektir...

İslâm dünyası Endonez­ya'dan-Fas'a, Türkiye'den-Somali'ye dünyanın 26 mil­yon kilometrekarelik kısmını kaplayan bir büyük camia­dır... Bir milyarlık camia...

Dünya petrol, tabiî gaz, kauçuk, kalay istihsalinin bü­yük kısmı İslâm âlemine na­sip. Boksit, uranyum gibi ba­zı stratejik madenler de öyle... Müslümanlar'a. mevdu coğ­rafya, aynı anda 4 mevsimi birden yaşayan bereketli top­raklar... Ayrıca değerlendiril­meyi bekleyen bakir ve zen­gin denizler, göller, nehirler...

Bütün bunlara rağmen ibtidai devlet politikaları, geri kalmış ekonomiler, önünü görmez bilmezlikler... İklimi, coğrafyası, tabiî kaynakları, teknolojik potansiyeli, dev in­san gücü ve stratejik imkân­larına rağmen darmadağınık İslâm dünyası... Boşa akan nehirler, hâli araziler, faydalanılmayan yeraltı-yerüstü imkânları...

Bunun sonucu Afrika'da açlık, Ortadoğu'da kıtal, Uzakşark'ta esaret...

Ve biz inşallah yarın "Bayram" yapacağız. Bütün bunları düşünerek, bütün bunların burukluğu ile.. İçin­de bulunduğumuz imkânlara, sahibolduğumuz nimetlere yine de şükrederek... Şükran-niyet, yeni nimetleri davet eder...

BAYRAMLARIN ONEMİ

Millet hayatımızda bayramların önemi çok bü­yük... Son yüzyılların millî terbiye şartları sebebiyle insa­nımız İslâmiyet'i tam öğrene­mez, tam yaşayamaz oldu... Fakat şu dinî bayramlar var ya, işte onlarla tanışmayan; onları yaşamayan; kafasında bayramlardan intibalar, hatı­ralar, izler bulunmayan yok gibidir.

Birçoklarımız için "İsla­miyet" işte bu "Bayramlar dan ibarettir. Namaz kılmasa da, oruç tutmasa da, ibadetlerle arası pek hoş ol­masa da, herkes "Bayram"ın ne olduğunu bilir. Onun ma­nevî havasını teneffüs eder, bayramlarla ilgili gelenekleri yaşar, yaşatır...:

"Bayram''dan kurtuluş yoktur. Bayram soluğundan, bayram molasından, bayram kurtuluşundan kurtuluş yok­tur. Bayram şekeri, kurban eti, bayram tatili, bayram te­mizliği, bayram kıyafeti, bay­ramlaşma âdeti hep bayramın içtimai hayatımıza giren ka­çınılmaz sonuçlarıdır.

Dinî "Bayram"lar, hem de muayyen dinî günleriyle ne zaman "Resmî" tatil oldu bilmiyorum. Araştırmaya de­ğer. Bu uygulama olmasaydı da, bugün biz "Dinî bayram günleri resmen tatil olsun" deseydik, bazı kafalar bunun lüzumunu anlamaz, herhalde iftira silâhlarını kurcalamaya başlarlardı. Geçtiğimiz yıl içerisinde bir sempozyumda "Cuma günü öğle tatilinin cuma namazı saatına rast getirilmesi mevzuunda resmî ve özel işyerlerinden yoğun ta­lepler var" dedik diye, bazı basın organları tecessüslerini nerelere kadar götürmüşler­di... Bu mevzuda bir kanun ve mevzuat değişikliğine de ihtiyaç yoktu. Konu, mülkî amirlerin idarî yetkileri içeri­sinde idi... Bu yaygın istek karşılanabilse idi, "Türkiye'­de dinî hürriyet yoktur!.. Ça­lışanların cuma namazı kılmalarına imkân tanın­mamaktadırlar" şeklindeki sözler de sonuçsuz kalacak­tı... Ama hayır, bazı aydın geçinenlerimiz, bazı tutkuları yüzünden, oyunu kaybetme pahasına kendi kalelerine gol atmaktan çekinmiyorlardı...

Sahi, bir "Şer'î" ve "Dinî" günü "Lâiklik" ile nasıl bağdaştırmışlar da, "Lâik" bir devlette resmî ta­til yapmışlar, doğrusu araştırmaya, incelemeye, takdir tebrike değer...

Demek cumhuriyeti kuranlar, Türkiye'ye lâikliği getirenler, bizden daha "Laik", daha "Demokrat", daha ba­tılı imişler...

"Laiklik"e de, devlete de hiçbir zararı dokunmayan; aksine "devlet"le "millet"in arasına açmaya yönelik istismarları önleyecek o kadar çok şey var ki!.. İnşallah bi gün gerçek laiklik, gerçek de­mokrasi demek olan o seviyeye de ulaşırız...

Yarın “Buruk” bir bayram kutlayacağız. Asıl bayramları ise, İslam dünyası olarak gerçek rüşdümüzü ikmal ettiğimiz zaman...