Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
CAMİLER HAFTASI - 29 Temmuz 1986

1986 yılından itibaren yıl ekim ayının ilk haftası Diyanet İşleri Başkanlığı’nca "Camiler Haflası" olarak kabul edildi. Bu hafta boyun­ca Türkiye çapında "Cami­ler" üzerine eğilinecek; camilerin tertip, düzen, bahçe tan­zimi, cami mimarisi, kısaca cami hizmetleri değerlendi­rilecek...

BİR HATIRA

Adana İmam-Hatip Lisesi'nde okuduğum günle­ri hatırlarım. Milletimizin "Cami" inşasına istek ve ko­şusu malûm. Her yerde bir cami inşaatı... Belli yaşlarda insan kendisini "Bir şeyler" zannedermiş. O hesap, biz de vesileler bulur, halka "Cami" yerine imam-hatip okulu yapmalarını telkin ve tavsiye ederdik, öyle ya, imamsız ve cemaatsiz cami neye yarar?. İmam-hatip liseleri, makine yapan makine gibi, "Ca­mi "de yapacak kurmaylar yetiştiren müesseseler değil mi?. Hem imam-hatip lisele­rinin içinde "Cami" de mev­cut. O halde "Cami" değil, okul yapmalı... öyle derdik...

Bu telkin, yorum ve yakla­şım, el-hak doğru idi... Fakat, biz sonradan bir "doğru" daha öğrendik. Cami mües­sesesi, gerçekten de çok önemli. 1976 yılında karayo­lu ile Bulgaristan'dan geçtik.

1978 yılında Sovyetler, 1980 yılında Yunanistan'daki Türk bölgelerinde bulunduk. Batı Trakya, Bulgaristan ve Sovyetlerdeki Türk bölgeleri, işte o camilerle Türk ve Müslüman kalmış. Hani Lozanda Yunan delegasyonu Edirne'nin Yunanistan'a ait olduğunu söylemiş... İngiliz delegasyonu buna itiraz etmiş: "-Hadi Edirne'nin Yunanistan'a ait olduğunu kabul edelim. Ya şu Selimiye'yi ne yapacağız?" demiş. Muhteşem Selimiye, böylece Türk delegasyonunun itiraz ve savunmalarına hacet kalmadan Edirne'yi kurtarmış...

Öyledir. Camiler kalıcı, sağlam yapılarıyla, bulun­dukları yerin tabir caizse bi­ze ait tapuları, mühürleri ol­muşlardır.

BİR YARIŞ Kİ!..

İlk cami " Mescid-i Kuba" ve "Mescid-i Nebi" bizzat ci­han peygamberinin de katıldığı sahâbiler eliyle yapılmış­tı. Ondan sonra devletler devletlerle, şahıslar şahıslarla bir yarışa girdiler, cami inşa­sı, tamiri için... "Beytü'l-mâl" tüzel kişiliği, "Vakıf" tüzel kişiliği yan yana... Dev­let himayesinde cami mima­risi geliştirildi.

Halife sultanlar cami mi­marisi ile bizzat ilgilendiler. Osmanlı cihan devletine ge­lindiğinde, sultanlar adına "Salâtîn" camiler yapıldı. Bazı "Paşa" ve "Valide" sul­tanlar da bu yarışa katıldılar. Fatihler, Beyazıtlar, Süleymaniyeler, Selimiyeler, Sultanahmetler bu salâbetin, bu gay­retin eseridir.

İslâm âleminin dikkatleri­nin "Hilâfet" merkezine çe­kilmesi arzusunun, bu gayretin hareket noktası olduğu söylenir. Bir fikir... Belki de mucib sebeplerden sadece bi­ri bu... Asıl maksat ise şüp­hesiz "İ’lây-ı Kelimetullah"ı sadece cephelerde değil, yurdun imarında da göster­mek; İslâm imanını Türk-İslâm esprisini taşa-toprağa kazıyarak kazanmak arzusu idi...

Bu toprakları "Türk" ve "İslâm" yapan, işte bu salâbet, bu gayrettir. Devletle-milletin yarıştığı bu gayret...

Türk tarihinin en parlak sayfalarının yazıldığı devrede sadece Süleymaniye Camii'nde 485 muvazzaf personel varmış. Bunlardan 297'si "Din hizmeti" yaparmış...

Tek bir camide 485 resmî personel acaba ne yapardı?..

Demek "Cami" müessese­si "İsmi" ve "Müsemması" ile bu demek!.. Herhalde sa­dece "Ezan" ve "Namaz" demek değil... Camiyi "Namaz" zamanı açmak, namazdan sonra kapatmak hiç değil...

YA BUGÜN!..

Son 3 çeyrek yüzyıllık dö­nem, fizikî yapı itibariyle camilerin şahıs ve cemaatle­re mevdu olduğu dönem...

Nüfus çoğaldıkça yeni ca­milere ihtiyaç doğdu, "Şahıs" ve "Cemiyet"ler, mazi ve istikbali düşünmeye vakit ve imkân bulamadan o günkü ihtiyacı giderecek "Dört duvar bir tavan" ca­miler yaptılar. Vasıfsız, üslup­suz camiler... İmkânları sade­ce ona yettiği için... Bir de herhalde son birbuçuk yüzyı­lın fikrî kuraklığı sebebiyle...

Bu yanlıştır... Zira "Devlet" süreklidir. Yurdun, devletin sürekliliği ile müte­nasip şekilde imarı şart. He­le camiler bir de bu toprak­ların Türklük ve Müslüman­lık damgası vuran kalıcı mü­hürleri ise...

Türkiye'nin 6'ıncı cumhur­başkanı Fahri KORUTÜRK, 1976 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı'nı ziyaret etmişti. Kocatepe Camii'ni uzaktan seyretmiş; beğenmiş olacak ki, tarihimizde olduğu gibi bir "Cami mimarisi" gelişti­rilmesini, bunu da "Devlet" olarak bizim yapmamızı, vatandaşa yol göstermemizi tavsiye ve temenni etmişti...

Bugünkü başkan o zaman başkan yardımcısı idi. O gün-bugün bir “Cami mimarisi”nden sözedilir. Diyanet ve Diyanet Vakfı olarak "Köy", "Mahalle", "Şehir" diye ba­zı projeler de geliştirildi. Devlet-millet işbirliğine örnek olarak da "Kocatepe Camii" ele alındı. Fakat bu iş yine de ciddî bir disipline kavuşturulamadı.

Şimdi bir taraftan "Vakıflar Genel Müdürlüğü" cami ya­pım ve onarımı için bütçesini artırırken, diğer yandan "Cami" ve "örnek cami" inşası için genel bütçeden res­mî ödenekler ayrılıyor.

Demek bir uzunca inkitadan sonra "Devlet" yeniden devreye giriyor. Doğru olan da budur.

Devlet-millet bir bütünse; "Cami" müessesesinin millet hayatımızda, vatanın Türk ve Müslüman olarak devamlılı­ğı üzerinde bir müsbet fonk­siyonu varsa, bu konuda devlet-millet işbirliği devam etmelidir.

"Camiler Haftası" bu ba­kımdan da isabetlidir, ma­nâlıdır.