Millete dayanmayan hiçbir faaliyet devamlı olamaz. 6 bin yıllık tarih içerisinde insanlığın topluca ulaşabildiği en ideal idare şekli olduğu ifade edilen "demokrasi"nin temel esprisi budur. Gerçek demokrasi, dayandığı halkın teayüllerini iyi değerlendiren, o istikamette işleyen idarelerdir. Halkın tercihlerine ters düşen militan idarelere, adı demokrasi de olsa gerçek demokrasi denilemez. Totaliter rejimden demokrasiye geçen ülkelerde bu terslikler her zaman görülmüştür. Bundan da siyasî zaaflar ortaya çıkmıştır. Devlete karşı reaksiyonlar, eski idareye özlem, tabanda siyasî-idarî alternatif arayan gruplar ortaya çıkması, iyi işlemeyen demokrasilerin handikaplarıdır.
Devlet, milletin teşkilâtlanmış görüntüsünden ibarettir. Yani "devlet" millet içindir. "Millet" devlet için değil... Devlet , milletin, millet çoğunluğunun huzuru için bir vasıtadır. Adına "ilerici", "devrimci" ya da "gerici" denilen bâzı militan grupların millet çoğunluğuna ters temayüllerinin uygulayıcısı olma görüntüsü, demokrasileri tabandan, millet çoğunluğundan koparır. Tabandan kopan idareler ise devamlı olamazlar. Tarih, bu çeşit devlet ve idarelerin enkazını sergiler...
DEVLET-MİLLET BÜTÜNLEŞMESİ
“Mevlid Kandili” dolayısıyla Amasya'da idim. Son peygamber Hz. Muhammed Mustafa' (S.A.V.)nın doğum yıldönümü dolayısıyla "Şehzade Beyazıd Camii"nde yapılan merasim bir konuşma ile açıldı. Konuşma Amasya'yı "-İstiklâl mücadelemizin ilk mesajının verildiği şehir" diye tavsif ederek başladı. Bir saat kadar devam eden konuşma "devlet" ile milleti, "millet" ile devleti kaynaştırma, bütünleştirme arzusunun eseri idi. Türk milletinin "Peygamber" sevgisinin başka bir millette görülmediği ifade ediliyordu... "Ordusuna peygamberinin adını veren millet, Türk milletidir" deniliyordu. "İlâ-yı kelimetullah" için 10 asır can veren, kan döken bu milletin, Hz. Peygamber'in müjdesine mazhar millet olduğu belirtiliyordu.
İslâmiyet'in Türk milletine kazandırdıkları ile, Türk milletinin İslâmiyet’e hizmetleri, tarihî silsile içerisinde sıralanıyordu. Bu konuşmadan sonra Amasya İmam-hatip Lisesi öğrencileri tertemiz çehreleri, genç ve taze sesleri ile mevlid okudular. Amasya'da, "devlet -millet" kaynaşmasının ağır bastığı, dinî ye millî heyecanla-buluştuğu bir kandil yaşadık. Şüphesiz her şehir, kasaba ve köyümüzde aynı duygular paylaşıldı. Millet, bu bütünleşmeye hasret...
MİLLETİ KÜSTÜRMEMEK
Tütk insanı dinî konularda çok hassas... . Millî konularda da... Millet deyince "devlet"i devlet deyince "Millet"i anlıyor. "İ’la-yı kelimetullah" için 10 asır can vermiş, kan dökmüş milletini; bir değil birçok medeniyetin sergilendiği tarihini âdeta dinî bir vecdle seviyor... Kavgadan, sertliklerden hoşlanmıyor. Dinine, tarihine karşı yapılan azizliklerden ise fevkalâde rencide oluyor, güceniyor.
Amasya'da kandil huzurunun kazandırdığı vecd ve heyecanla, aklı erenler bize bu azizlikleri dile getirdiler. İyiniyetle...
Bir üniversitece düzenlenen sempozyumda yapılan bir yanlış yorumdan şikâyet ettiler. Rencide olmuş, kırılmışlar. Radyo ve televizyonda zaman-zaman "devlet" adına yapılan buna benzer rahatsız edici konuşmalardan misaller verdiler. Basın organlarındaki müstehcen teşhirlerden, dine saldırı görüntüsü veren yazılardan yakındılar.
"Devlet" adına veya "devle"in himayesinde yapıldığı intibaını bırakan bu faaliyetlerden, gerçekte ''devle"in bir suçu olmadığının farkındalar. Ancak "Devlet" adına yapılan konuşmalarda kullanılacak üslûbun daha dikkatli seçilmesi gerektiğini ifade ediyorlar.
Hattâ bir "din" yetkilisi, "-Bu azizlikler olmasa var ya, biz kısa zamanda din adına yapılan yanlışları ve çizgiden çıkışları düzeltiriz. Fakat devlet adına yapılan bu üslûp yanlışları bizim işimizi zorlaştırıyor. Hattâ bazan imkânsız kılıyor" dedi.
Bu iyiniyetli temennilere hak vermemek mümkün değil.
Gönüllerine hitabedince "Yürü!.." deseniz yürüyecek; "Dur!.." deseniz duracak bu insanlarla neler yapılmaz?.. İlk defa Amasya'da ta'mim edilen mesajla istiklâl mücadelemiz de öyle kazanılmadı mı?..
KADİM YANLIŞ
Millete dayanmayan hiçbir, faaliyet devamlı olamaz. Aydın kesim ve idare edenler olarak, milleti yönlendirmek elbette vazifemiz. Ancak alınacak her tedbirde, uygulanacak her icraatta "üslûb"u iyi seçmek; millet çoğunluğunun anladığı dilden konuşmak; ondan devlet ve idare adına bir şey isterken gönlüne hitabetmek zorundayız.
Böyle yapıldığında, çile ve yokluklara alışmış bu milletle aşılamayacak engel yoktur. Tıpkı İstiklâl Harbi'nde, Kore ve Kıbrıs'ta akıllara durgunluk verecek başarıların sağlandığı gibi…
Bizim kadîm yanlışımız bu üslûp ve strateji yanlışıdır.
Milleti küstürmekle bir yere varılamaz!..