Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
DİYANET’LE UĞRAŞMAK - 28 Kasım 1986

Bazı müesseseler vardır. Polemiklerin dışında tutulmalıdır. "Din" ve "Diyanet" müessesesi böyle bir mües­sesedir.

"Din" ve "Diyane"e taarruzun en son vesilesi, Diyanet İşleri Başkanlığı maka­mını 9 yıl temsil ettikten ve devlete top­lam 29 yıl hizmet verdikten sonra kendi isteği ile emekliye ayrılan Dr. Tayyar ALTIKULAÇ... Onun emekliliğini istemesi...

Sayın Altıkulaç yüksekokul hocalığı, Din Eğitimi Genel Müdürlüğü, Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğinden sonra, biraz da rızası hilâfına getirildiği Diyanet İşle­ri Başkanlığı makamında, kendine mah­sus müdebbir idaresi ile 9 yıl hizmet ver­meyi başarmış. Bu süre içerisinde 4 ayrı hükümetle çalışmış. Büyük çoğunluk, Altıkulaç'ın başkan olduğu döneme Diya­net’in "istikrar dönemi" demiş, takdir et­miş,.. Bazı mütecessis, kasıtlı çevreler ise bu istikrar dönemine bile kulp takmaya kalkmışlar. Görevde bu kadar uzun süre kalabilmesinin "hikmeti" sorulmuş... Bu­nun altında bile bir şeyler aranmış... Sa­yın başkanın "din hizmetini" politikanın ve ideolojik mülâhazaların dışında tutma savaşı verdiğini bilenler, Altıkulaç'ın bir masada bu kadar uzun süre çalışabilme­sine kulp arayan tecessüslere gülüp geç­mişler...

Şimdi ne görüyoruz? Şimdi de bir başka çevre kendi tabirleriyle "Türkiye'nin en uzun süre görev yapan bürokratına", "Niçin emekli oldun?" diye soruyor. Bu ayrılışın arkasında başka şeyler arıyor. Ne denir? "Meyveli ağaç taşlanır". Taşlanır da, başkasının mülküne girip ağacına taş atan "harâmîye" el-gün ne der? Onu da kendileri düşünsün!.

BİR KAMPANYA Kİ!

Diyanetle uğraşmayı bazen âyet-hadis de okuyarak kendisine meslek edinmiş bir eski kürsü sahibesi, Diyanet hakkın­da yıllarca önce öyle bir karalama kam­panyası başlattı ki, işin aslını bilmeyen­ler, ilk bakışta bu karalamaya kandılar. İşin aslını öğrenince ise, iddia sahibesine acıdılar, gülüp geçtiler.

Milliyet gazetesinin 23 Kasım 1986 ta­rihli "BAKIŞ" ilâvesini okuyanlar, bu es­ki kürsü sahibesinin eskimiş iddialarıyla yeniden karşılaştılar. Fotomontaj hilesi gi­bi, başından-sonundan koparılan, tahrif edilen cümlelerle...

Nasıl mı? İşte birkaç misali:

Diyanet Gazetesi’nin “TARİH” köşesinde Osman Gazi’nin oğluna vasiyetleri yayınlamış. Uzun vasiyet içerisinde bir cümlede de, “Dinin ayakta durmasına sebep devlettir” denilmiş... “Ne var bunda” demeyiniz. Zira cümle değiştirilmiş: “Devlet, dinin ayakta durması için bir vasıtadır” haline getirilmiş. Dahası, ne Osman Gazi'den bahsedilmiş, ne de va­siyetinden... Aslı tahrif edilerek uyduru­lan bu nevzuhur cümle ile ''Diyanet bir şeyler söylemek istiyor" imajı uyandırılmış. Ne denir? Bu seviyeye, bu tenezzüle ne denir?.

1979 yılında Diyanet Gazetesi'nin, "HABER" sayfasında "Pakistan"la il­gili bir haber yeralmış. Bu haberde "Pa­kistan'da gerektiğinde bütün sosyal ve si­yasal yapının Kur'ân hükümleri doğrultusunda yeniden düzenlenebileceği belirtilmiştir" denilmiş... "Ne var bun­da?" demeyiniz... Maksat karalamak ya, cümle değiştirilmiş. "Sosyal ve siyasal ya­pı şeriat doğrultusunda olmalıdır" hali­ne getirilmiş... Dahası, bunun "Pakistan­'la ilgili ve birçok basın organında yeralan ahvâl-i âdiyeden bir haber olduğu da gizlenmiş. Olay Türkiye ile irtibatlandırılmış... Ne uğruna? Diyanetten intikam almak uğruna...

DAHA NELER NELER

Bu "nelerden" biri de, 1982 yılında Diyanet'te yapılan bir “inceleme” sonun­da verilen "inceleme raporu"... Sağdan ve soldan bazı şahıs ve gruplarca Diyanet sözkonusu olunca "Vurun abalıya!" de­niliyor ya... Bu iddialar toplana-toplana tâ 123'e kadar çıkmış. "Şunlar hele bir incelensin" denilmiş... iddialar Başba­kanlık Yüksek Denetleme Kurulu'na in­tikal ettirilmiş. Bu kurul konuları görev alanı dışında bulmuş. "İncelemeyi gerekli görüyorsa Başbakanlık kendisi yapsın" demiş... Başbakanlık bu incelemeyi yap­tırmış. Ne olmuş? Tabir caizse "Dağ fa­re doğurmuş"... 123 iddiadan 109'u (evet yüzdokuzu) asılsız bulunmuş. Bunların pek çoğu, yukarıdaki tahrifatlar da da­hil olmak üzere "laikliğe aykırılık" id­diaları...

İnceleme heyeti yazıların asıllarını bul­muş, iddiacıların tahrifat fiillerini yaka­lamış, ihbar ve iddiaların asılsız olduğu­nu tesbit etmiş, bir kenara kaldırıp atmış...

Diyanet böylece tebrie edilmiş, yani ak­lanmış...

Geriye kalan 14 kadar olayda da, her idarede, her zaman karşılaşılan bazı se­hivler, dikkatsizlikler bulmuş... Bunların hiçbirisi suçlanmak istendiği gibi "laik­likle", "gericilikle" ilgili hususlar değil, hepsi de idarî konular... Bu konularda da, "soruşturma", "yargılama" gerektiği şeklinde bir sonuca varılmamış... O idarî-usûlî sehiv konularına inceleme raporun­da sadece temas edilmiş. Konu böylece kapanmış.

"Soruşturma", "rapor", "yargılama", denilen ve Diyanet için "takdir" ifade ettiği halde karalama malzemesi yapılan hadise işte bundan ibaret!..

Kapanan bu konu, işi Diyanet'le uğraş­mak olan bu kimse tarafından sık sık gündeme getirilir. Cevap verilir, bir süre sonra ne hikmetse yeniden öne sürülür. Bunun sonu bir türlü gelmez.

"Din" ve "Diyanet” üzerine konuşur­ken, yazarken bin düşünüp bir konuşmak, yazmak zorundayız ... Ülkemizi, milletimizi seviyorsak. Zira bu polemikler devlet düşmanlarının işine yarıyor...