Bu yıl "Barış Yılı" idi. "Barış Yılını Uğurlarken" diye bir sohbet yapayım dedim. Yıllık arşivimi şöyle bir karıştırdım. "—Keşke 1986'ya Barış Yılı adını takmasaydık" demekten kendimi alamadım. Zira “Barış” der demez, anlaşılan "Savaş" şeytanları "Barış" melekleri ile kıyasıya bir kavgaya girmişler. Adına "Barış Yılı" dediğimiz 1986 yılı bu kavga ile geçmiş...
Türkiye ve dünyanın 1986'lık durumuna şöyle bir gözatınız:
TÜRKİYE'DE
Ülkemiz tam bir ateş çemberi ortasında. Kuzeyde komşumuz Sovyetler... Demirperde'nin şefi olan bu komşumuzun komşuluğundan emin de değiliz, memnun da... Kuzeybatıda komşumuz Bulgaristan... Malûm... Batıda komşumuz Yunanistan. Aynı askerî, siyasî, hattâ iktisadî ittifak içerisinde bulunduğumuz bu komşumuzun komşuluğundan emin olabiliyor muyuz? Güneyde komşumuz Kıbrıs. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kalkanına rağmen, Akdeniz sınırlarımızdan "Eminiz" demek mümkün mü? Güneyde diğer komşumuz Suriye, Moskova'nın bir ileri karakolu. Türkiye için Suriye bir Bulgaristan olma yolunda... İrak İran'la, İran İrak'la bir kör savaşa tutuşmuş; Türkiye'ye ha sıçradı, ha sıçrayacak...
İşte şuurlarımız, işte komşularımız!.. Nefes alacak tek çıkış ve barış koridoru dahi yok...
Gelelim sınırlarımız içine: Doğu ve Güneydoğu'da silâhlar bir türlü susmadı. İçeriden mi kaynaklanıyor? Hayır... Oynandığı sahne Türkiye ama, kurgu dışarıdan... Yani yine komşu meselesi...
Sadece o mu? Türk milleti olarak sevgisiz, hoşgörüsüz, gergin bir toplum haline gelmişiz. Kimsenin kimseye tahammülü yok. Karşımızdakini oy verdiği partiye, okuyup yazdığı gazeteye göre ya mahkûm veya baştacı ediyoruz. Bunlar, bütünleştirici bir kültür ve terbiyeden mahrum yetiştirilen toplumun içtimaî arazları... Bütün millî problemlerimizin altında bu sebep var.
"İrtica" ve "din" konusu mu?.. 10 parmağımızda 10 kara, gözümüze kestirdiğimizin vay haline!.. Sağcılık-solculuk, o parti-bu parti, o grup-bu grup hepsi ayrı karalama... Aynı kesimde bile düşünce nüanslarına kimsede tahammül gücü yok...
"Her şey benim olsun", "Herkes benim gibi düşünsün" iptidaîliği ne Müslümanlığa sığar, ne de çağdaş ve demokrat olmaya, değil mi? Öyleyse bizim yerimiz neresi?
DÜNYADA
Biz böyleyiz de, dünya gûllük-gülistanlık mı? İşte "Barış Yılı"nda dünyanın hali:
Genç yazar Alişen Başgönülün araştırmalarından öğrendiğimize göre 43 ülke halen savaş halinde. Bu savaşlarda her ay 40 bin kişi ölüyor. Dakikada 40 çocuk açlıktan ölürken, 1986 dünyası, silahlanmaya her 2 dakikada 1 milyar lira ayırmış... Sovyetler Afganistan'da, Vietnamlılar Kamboçya'da, İran Irak'ta, Irak İran'da, İsrail Filistin'de... Mescid-i Aksa hâlâ işgal altında... Lübnan, içeriden ve dışarıdan körüklenen cehennemi ateşin ortasında. 35 milyonluk siyah Güney Afrika, 2 buçuk milyonluk müstevli beyaz azınlığın istilâsında... Bulgaristan Türklüğü, Naim Süleymanoğlu'nun kaçış serüveninden bin beter... Azerbaycan, Doğu ve Batı Türkistan'la aramıza üşenilmemiş, demirden bir perde çekilmiş... Ya Batı Trakya Türklüğü? Kerkük, Musul, Halep, Hazar Türklüğü?
Hiroşima ve Nagazaki'yi, vukubulduğu 40 yıldan bu yana anar, lanetleriz. Öyleyse, Amerika, Sovyetler, İngiltere, Fransa ve Çin resmen atom bombası imal etmeye nasıl devam ederler? Sadece ABD, ve Sovyetler'in elindeki nükleer güç, ihtiyar dünyayı 20 defa imha etmeye yeter seviyede... Bunlar resmî bilgiler.
Ya gizli "imalât"lar? İtalya'da bir şebekenin elinde yakalanan atom bombasının tahrip gücü, Hiroşima'ya atılandan 5 bin defa daha büyük.Bütün bunlar "Barış Yılı"nda oluyor. Ya bir de "Savaş Yılı"na girsek, nice oluruz?
"Kıyamet"i koparacak fitili iki ucundan ellerinde tutan iki blokun siyasî şefleri, İzlanda'nın başkenti Reykjavik'te biraraya geldiler. 1986 Barış Yılı'nda... Niçin İzlanda? "İzlanda", "Buz ülkesi" demek... "Barış Yılı"nda "Barış" üzerine anlaşmanın ömrü işte o kadar... Buz üzerine yazılan yazı kadar...
KAVGANIN FATURASI
“Beynelmilel Af Teşkilâtı", 128 ülkede insan haklarının ihlâl edilmekte olduğunu açıkladı. Bunun faturasının sadece o ülkelere kesildiğini sanmayınız!
Kültür erozyonu bizi nerelere getirdi? Millî kültürden mahrum yetiştirilen nesiller... Uyuşturucu mafiaları... Kutsal "aile" müessesesinin yerine ikame edilmeye çalışılan yüzkızartıcı “komün” rezîlliği, "porno" atağı...
Sahili, dağı, yeşili ile hunharca katledilen "Tabiat" ana... "Ozon tabaka"nın delinmeye başladığını, son haftanın gazetelerinden okuduk. Bunun sonucu mu? Ya Güneş ışınlarının bize ulaşmamısı sonunda buz kesilip donma veya bi "sera" ortamına girip kavrulma... Belki daha da kötüsü, atmosferin, yırtık ozon zarfından birdenbire boşalıp, havasızlıktan boğulma... Sevgili Reha Oğuz’un kulakları çınlasın...
Bütün bunlar, "1986 Barış Yılı"nın bize kesilen faturası, öyle mi?
Hangi barış? Zavallı insanlık, zavallı barış!.