Din konusunda çevremize çok seslilik hâkim. Orkestrası ve "Şefi" bulunmayan bir çok seslilik. Bundan çıkan sonuç ise "Olçü"sü ve "Nağme"si olmayan bir gürültüdür. Kimsenin kimseyi dinlemediği, anlamadığı iptidaî bir gürültü...
Bazı müesseseler vardır. Günlük tartışmaların dışında tutulmalıdır. "Din" bunların başında gelen müessesedir. Fakat bizde?!
Bizde herkes "Din" uzmanıdır. Bir sokağın tesviyesi, bir bahçenin tanzimi bile bir "Uzmanlık" ister de; bir değil birçok dallarda "İhtisas" isteyen "Din" konusunda herkes uzmandır. Yazar, çizer, konuşur…
Son bir yıllık veya bir aylık süreli basını bir tarayınız. "Din" hakkında kimler, ne lâflar etmemiş?!.Birbirine 180 derece zıt lâflar...
DEVLET HESABINA
Bir doçent vatandaş, Cumhurbaşkanı ve Konsey üyelerini devlet adına eleştiriyor. "Din derslerinin mecburi okutulmasını Anayasa düzeyinde gerçekleştirdiler, irticaya prim verdiler" diyor. "İmam-Hatip liseleri, Kur'ân kursları sayısı arttı" diye yakınıyor. "Gericilik, hiçbir devirde son altı yıldaki kadar artış ivmesi göstermemişti" diye birilerini hedef gösteriyor. Siz bu efendiye "Bu dersler, bu kurslar, bu okullar, işte o sözü çok edilen gericiliğe karşı bir resmî tedbir olarak getirilmiştir" demeyiniz, anlamaz.
Sadece o mu? Bir köşe yazarı, T.Diyanet Vakfı hakkındaki hasedine, yazdığı gazeteyi âlet ediyor. Gönderilen açıklamayı ise yayınlamıyor. Bir tecrübeli kalem "Din" ve "Diyane"le "Hacı-hoca-imam takımı" diye alay ediyor. Bir başkası "Allah mı iyi şair, peygamberler mi?" diye soruyor.
DİN HESABINA
Şimdi "irtica"yı kalkan yapıp dinin tâ kendisine saldıran bu kesimin tam zıddı; dinî ve dindarlığı kimseciklere bırakmayanlardan bir misal:
Dinî kanaatlarında radikal bir köşe yazarı ilân vermiş: "Diyanet İşleri Başkanı" arıyor: "Yeni reis reformcu olmalı. Zaman zaman bir tek atanlar tercih edilir. İsteklilerin pulsuz bir dilekçe ile müracaatları!" diyor. Bununla kalmıyor. Diyanet Yayınları'na ve Türkiye Diyanet Vakfı'na çatıyor.Tıpkı "Dini"in tâ kendisine çatmak için "Diyane"e saldıran birileri gibi...Bu, kendisini sevenlerce, ona hiç yakıştırılmıyor. Sayın yazar bundan ne umar? Diyanet'in böylesine gözden düşmesi, yıpranması kime ne kazandırır?
Bunlar, Hz. Peygamber'in 14 asır önce zuhûrunu haber verdiği "çok seslilik"in icaplarıdır. "Tuğyan eden fitne"nin çok sesli gürültüsüdür. Gönlünde zerre miktar imân şuuru taşıyan herkesi bundan tenzih ederiz.
Bir parantez açarak şu kadarını hatırlatalım: Diyanet ve T.Diyanet Vakfı, "Din"i de,"Devlet"i de bilen; mevcut imkânları kılı kırk yararcasına değerlendirip şu milletin daha iyiye gitmesi için çırpınan kadroların elindedir. Hesabı kitabı herkese açık, resmî denetim altında bir hayır müessesesi hakkında bile-"Fiten-i âhirzaman"ın dili ile konuşmak, aklı başında biç kimseye bir şey kazandırmaz. Olan hizmete olur, millete olur. Yazık olur... Diyanet ve Yayınları, Diyanet Vakfı ve faaliyetleri hakkında "Tecessüs" gösterenlere düşen, tecessüslerini yenmek için ilgililerle gelip görüşmektir. "Bilmeden", "Görmeden" yazıp-çizmek değil...
"Din" hakkındaki gürültü; "Din" ve "Diyane"e dört bir yandan yapılan hesapsız, hikmetsiz, maslahatsız atışlar bundan ibaret değil şüphesiz...
İKİSİ DE YANLIŞ
Bir kesim, "Devlet"i kalkan yapmış, "Din"e saldırıyor. Bazıları da devletin kendisine... O "devlet" ki, sadece "din hizmeti" için yılda 70 milyar ayırmış. Bir o kadar da "din eğitimi" için... Vakıflar Genel Müdürlüğü ile özel vakıf, dernek ve şahısların yine devlet himayesinde, benzer hizmetler için yaptıkları harcamalar bunun dışında.
Bu milletin çocuğuna ilkokulda, ortaokul ve lisede asgarî seviyede de olsa dinî öğretiliyor. Devletçe açılan, yönetilen, denetlenen, desteklenen Kur'ân kursları ve İmam-Hatip liselerinde din eğitim-öğretimi yapılıyor. 8 üniversitemizde İlahiyat fakülteleri var. 1981 yılında başlatılan bir uygulama ile devlet bütçesinden Kur'ân kursu, cami, imamevi inşa ediliyor.
Biz bu imkânların bulunmadığı, "Devletsiz", "Hürriyetsiz", din eğitimsiz fetret devirleri de gördük. - Dikkat ediniz, son günlerde artan "İrtica" tartışmaları "Diyanet" adının dışında cereyan ediyor. Daha yedi-sekiz yıl öncesine kadar din hizmeti cami hizmetlerinden ve bazı neşriyattan ibaret iken, Diyanet bugün, bir kolu Avustralya kıt'asına, diğer kolu İskandinav ülkelerine kadar uzanan bir hizmet vûs'atine ulaşmış. Bu bile bugünkü Türkiye şartlarında hizmet hatırına az rastlanır dikkat ve disiplin değil midir?
"Din"e, "devlet"e ve "Diyanet"e saldırmak yerine, bu imkânları "devlet"' "millet" hesabına iyi kullanmak daha akıllıca olmaz mı?
''Fitne" ve "Çok seslilik" bugüne kadar kime, ne kazandırmış ki!.. Bölünüp dağılmadan, parçalanmadan başka...