Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
DİN GÖREVLİSİ VE DİYANET’İN ÇİZGİSİ - 5 Aralık 1986

Din, toplayıcı bir müessesedir. Bu ilâhî mües­sese, cemiyet içerisinde tabiî olarak var olan dernek, parti, sendika, meslek birlikleri gibi züm­re, grup ve hiziplerin dışında ve üstündedir.

Din hizmeti sunan kimse, cemiyet içerisinde toplayıcı, te'lif edici, barıştırıcı bir kimsedir. Onun, toplumda tabiî olarak bulunan parti, dernek, şir­ket ve benzeri gruplardan birine angaje olması dü­şünülemez. Aksi halde toplayıcılığını, dinlenirliğini, cemiyetin tamamı üzerindeki yön vericiliğini, sevkediliciliğini kaybeder.

Çevresinde bir partiye taraf olduğu intibaını bı­raktığı için cemaatı üzerindeki müessiriyetini yi­tiren, hattâ cemaatını kaybeden, bölünmesine se­bep olan din görevlilerimiz olmuştur.

Din görevlisi cemaatın imamıdır. Eli öpülen, fet­va sorulan kişidir. Bu sebeple cemaatın tamamı tarafından peşin fikirsiz, önyargısız, geleneksel ifa­de ile garazsız-ivazsız dinlenir, itimat edilir kişi ol­mak zorundadır.

Din görevlileri, yakın geçmişten ders alarak, ar­tık bu seviyeye ulaşmışlardır. Geçici heyecanlar, gençlik duyguları, hizmet hatırına gemlenmiş, di­siplin altına alınmıştır. Diyanet'in merkez, taşra ve yurt dışı hizmet stratejisi budur.

TARAF DEĞİL, HAKEM

Cemiyet içerisinde kaçınılmaz rekabetler, reak­siyonlar, menfaat çatışmaları, hattâ yer yer sürtüşme ve kavgalar vardır. Dünyanın bugünki şartlarında hayatın kendisi bir kavgadır. "Cami", dışarıdaki kavgada yorulan insanın dinlenmek, yenilenmek, yeni yaşama gücü kazanmak için uğradığı bir sığınaktır. Dışarıdaki tepki, reaksiyon, öfke camide söner; ruh huzuruna döner.. Dışarıdaki kavgada "karındaş", "vatandaş", "dindaş" olduklarını unutanlar, camide kardeş, yurttaş ve dindaş olduklarını hatırlarlar.

Din hizmeti sunan kimse, bir parti, bir şirket gibi kurulması da, feshedilmesi de caiz ve kaçınılmaz olan siyasî-gayrisiyasî gruplardan birine mensup olursa ne olur?

Bu takdirde şöyle olur:

Cemiyetin ıslahı için "Allah" ve "Resûlüllah" adına konuşan bu kişinin söylediklerini, mensup olduğu grup, parti adına söylediği intibaı ortaya çıkar. Sözü dinlenmez olur. En azından bu açı­dan dinlenir. Bu ise büyük bir vebal ve günahtır. Bu sebeple din görevlisi, toplum içerisindeki grup­lara karşı "taraf" değil, "hakem" olmak duru­mundadır. Ne Hz. Osman'a kalkan kılıç ne de Hz. Ali'ye saplanan hançerdir. Ümmetin kavgasında o, "hakem"dir. Hilâfet kavgasında "Ebû Ubey-de", beğlik ve saltanat döğüşünde Şeyh Edebalıdır, Akşemseddin'dir. Asla reaksiyoner değildir.

Bu, "Ehl-i Sünnet" esprisinin de bir gereğidir. Ehl-i Sünnet inancına göre Hz. Peygamber de bir "kul"dur. Sahabe-i Kiram, O'na, söylediklerinin "kendinden mi", yoksa "vahiy mi" olduğunu sorma dikkatini göstermiştir. Biz, din görevlisinin an­cak "Allah"tan ve "Resûlüllah"tan söylediklerine uymak zorundayız. Dünyevî, siyasî, nefsî mülâhazalarla "kendinden" söylediklerine ise değil.. Doğu komşumuzdan ve onların dinî rehberlerin­den en önemli farkımız budur.

Diyanet'e görev veren resmî mevzuatda, aynı istikamette hükümler taşımaktadır.

DİYANET’İN İŞİ ZOR

Bu strateji üzerinde Diyanet'in işi oldukça zor­dur. Zira "din"in fonksiyonu hakkında yet­kili merciler arasında henüz görüş birliği sağla­nabilmiş değildir. .

Bir kesim, "müstehcen neşriyat"ın önlenmesin­den TRT yayınlarının intizamına kadar her şeyi Diyanet'ten beklerken; diğer kesim, ne "din"in toplum üzerindeki tartışmasız otoritesinden, ne "Diyanet"in hizmet stratejisinden haberdar.

Cumhuriyet kurulurken, "Muâmelât-ı nâsa dair ahkâmın teşri ve infazı Türkiye Büyük Millet Mec­lisi ile onun teşkil ettiği hükümete" devredilirken; "Din-i mübin-i İslâm'ın bundan mâada itikadat ve ibadata dair bütün ahkâm ve mesâlihinin ted­viri ve müessesat-ı diniyenin idaresi" Diyanet'e bı­rakılmış. Fakat anlaşılıyor ki, sonradan bu den­ge muhafaza edilememiş. Kantarın topuzu ile bir o yana, bir bu yana fazlaca oynanmış. Sonunda sular bulanmış. İçinde bulunduğumuz "mefhum kargaşası"nın en önemli sebebi bu!..

Diyanet'in çizgisi bellidir. Bunu bilmeyenler ve peşin fikirle bilmek istemeyenlere bir sözümüz yok. Bilmek durumunda olanlara ise sitemimiz var.

Gelin bu çizgi üzerinde "açık" ve "net" ola­lım. "Kapalılık" ile, "şüphe" ile, "itimazsızlık" ile bugüne kadar hiçbir yere varamadık.

Bundan sonra da varamayız.