Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
İMAM HATİP LİSELERİ - 30 Ocak 1987

İmam-hatip liseleri açıldığı yıllarda iki endişe vardı:

Bir kesim, bu müfredat, bu işleyiş, bu eğitim süresi ile bu okullardan "mihrab" ehli yetişmez, olsa olsa ve en çok "dindar" entellektüel insanlar yetişir di­yordu. Bu kesimin görüşüne göre, mih­rab ehli, yani adı üstünde "imam-hatip" ve din bilgini yetiştireceksek, daha teksifi meslekî derslerin verildiği; yüksek kısımları da olan, daha uzun süreli din okulları açmalıydık.

Bir diğer kesim, bu okulların Türk millî eğitim sistemine ayak uyduramayacağı en­dişesini taşıyordu. Bu görüşe göre imam-hatip liseleri ancak çevre ile uyumsuz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin rejim esprisine ters, ayağı yere basmaz, hayal âleminde yaşayan "yobaz" tipi insan yetiştirebilirdi.

Aradan geçen üçte bir yüzyılı aşkın, hatta neredeyse yarım asra yaklaşan eği­tim süresi sonunda görüyoruz ki, bu iki endişe de tahakkuk etmedi. İmam-hatip liseleri bugün din konusunda da, çevreye uyum konusunda da "ifrat-tefrit"ten uzak; Türk millî eğitim sistemi içerisin­de oturmuş; ma'şerî vicdanda mutena ye­rini almış, seçkin "millî eğitim" müesseseleridir.

ADANA İMAM-HATİP LİSESİ

Adana İmam-Hatip Lisesi’ne kaydolduğum yılları hatırlarım. Türkiye'de ilk açılan 7 imam-hatip'ten biri olan Ada­na İmam-Hatip Lisesi'nde zaman İsmail Hakkı Bey, Hulusi Özkul, Faruk Akkülâh, Hüseyin Bayram, Kemal Altan gibi değerli idareci ve hocalar vardı. Ze­ki Ünal, Emin Işık, Muhammet Eroğlu, Cengiz Gökakın, Rüstem Bozkan, Hadi Meclis, Hikmet Çınar misali de deve dişi gibi öğrenciler... Okul mescidinde ve Adana'nın belli camilerinde mukabeleler okunurdu. Mihrab, kürsü ve minberler İmam-Hatip öğrencileri tarafından dol­durulurda. Münazara ve bilgi yarışması mı var, Adana'nın 7 lisesi içersinde İmam-Hatip favori idi. Güreşte rakipsiz şekilde hep bölge temsilcisi olurduk. Voleybol ve basketbolda İmam-Hatip'e sadece Ada­na Erkek Lisesi rakip olabilirdi. Kâh o, kâh beriki alırdı. Hayrettir, Adana'nın kurtuluşu, M. Akif ihtifali, kahramanlık günü, sanat geceleri gibi programları da hep İmam-Hatip öğrencileri yapardı. Bu anma günleri sadece Adana'da değil, Çu­kurova'da âdeta bir hadise olurdu. Prog­ramın yapılacağı Belediye Tiyatro Salonu'nun, Erciyes ve Asrî sinemaların önü, Çukurova'nın her yanından gelen otobüs kervanlarıyla dolardı. Çilekeş Faruk Altkülah hocamın piyeste oynayan veya şiir okuyan öğrencilerine -şiiri kâğıttan okutmazdı- sahne arkasından suflörlük yaptığını; sahne kıyafetlerini eli ile tutup giydirdiğini; hiçbir programı salonda oturarak seyretmediğini; sahne kenarında ayakta durarak, bir orkestra şefi gibi icra edilen programı bizzat yönettiğini unutmak mümkün mü? Hele de günler­ce tekrarlanan programlarda, Hikmet Öner'in kendine mahsus heyecanıyla oku­duğu "Yârab!" şiiri, Muhsin Bulutgöçer'in "Yan Bakma!" çıkışı başta olmak üzere her gün, programın belli yerlerin­de biteviye ağladığını...Bu hıçkırıkların salonu da kapladığını!..

Bizi bugünlere getiren, işte o ihlâs, o gözyaşlarıdır.

SADECE ADANA MI?

Adana İmam-Hatip Lisesi'ni bitirdik­ten sonra İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü'ne girdik. Orada, Türkiye'nin her yanından gelen imam-hatip mezunlarıy­la karşılaştık. Kayseri, Çorum, İstanbul, Antalya, İsparta, Diyarbakır, Maraş İmam-Hatip'lerinden gelen öğrencilerle... Ve "Yüksek İslâm"ı bizden önce bitirip mezun oldukları okula asistan olan Be­kir Topaloğlu, Hayrettin Karaman, Tay­yar Altıkulaç gibi genç hocalarla... Ömer Nasuhi Bilmen, Ali Nihat Tarlan, Nihat Sami Banarlı, Recai Galip Okandan, Abdülkadir Karahan, Nevzat Ayasbeyoğlu, Ahmet Davudoğlu, Mahir İz, Selçuk Özçelik, o yıllar Yüksek İslâm'ın dev hoca­ları idi...

Cağaloğlu öğrenci Lokali'nde liselera­rası münazara finalleri seyrederdik. 80 lise içerisinde devire-eleye finale yükselmiş fi­nalist liselerden biri mutlaka İstanbul İmam-Hatip lisesi olurdu. Karşısında bir yıl İstanbul Erkek Lisesi, diğer yıl Kaba­taş Lisesi, bazan Alman Lisesi gibi dev liseler... İstanbul İmam-Hatip Lisesi, İstanbul liseleri içerisinde işte bu devlerden biri idi... Ve istisnasını hiç hatırlamam, fi­nalde de galibiyeti hep İmam-Hatip alır­dı. Nedim Uğur, Ruhi Özcan, Ali Yener, Hayrettin Şallı, Sami Uslu gibi fikir yüklü İmam-Hatipli gençler, mağlûp lisenin öğretmen ve öğrencileri tarafından bile kucaklanır, kutlanırdı.

Adana ve İstanbul, sadece iki örnek. Türkiye'de mevcut 375 imam-hatip lise­sinden herbiri, bugün -belki fizikî bakımdan yetersiz birkaçı müstesna- her konu­da emsal liselerle yarışan, sosyal mevzu­larda ise hep başı çeken yüz akı irfan yu­valarımız, eğitim kuruluşlarımızda. Bu okul mezunları, mülkiyeli, hukukçu, di­ğer sosyal ve teknik branş mensuplarıyla yanyana, uyum halinde millet ve devlet hayatındaki yerlerini almışlardır.

Allah sevgisi yanında, vatan sevgisi, in­san sevgisi, bayrak sevgisi ve topyekûn millî kültürümüzle meşbû olarak yetişen imam-hatip lisesi öğrencisi ve mezunla­rından polisine askerine, devletine milletine tetik çeken tek fert yoktur.

Türk milleti, millet olarak Türk, din olarak Müslüman'dır. Bu millleti Türk ve Müslüman yapan millî kültür hususiyetlerine en uygun terbiye tarzı imam-hatip liselerindedir.

Millet, imam hatip liselerini bunun için sevmiştir.