Bugünün insanını yönetmek gerçekten de zor bir iş... Bu bilgisayar çağında, "devlet"i idare edenlerin sosyolojiyi, tarih sosyolojisini, sosyal psikolojiyi, soğuk harp stratejisini -hepsini birarada- çok iyi bilmeleri lâzım. Aksi halde bugünün harp taktikleri ile başa çıkmak zor.
Bir "Arap atasözü" var: "Bir fikri yıkmak istiyorsanız, o fikre karşı gayri memnun kitleler oluşturunuz" der... Şunu demek ister. Bir fikri, bir müesseseyi, bir şahsı, bir karizmayı veya misyonu yıkmak, yıpratmak istiyorsanız; o fikir, o müessese, o şahıs, o karizma ve misyona karşı fikir grupları, karşı hizipler oluşturunuz... Varsa bunları çoğaltınız...
Bunun en kolay yolu; yıkmak istediğiniz fikir, şahıs veya müesseseyi savunur gözüküp onun adına hareket ederek o fikir-şahıs veya müesseseyi başkaları aleyhine kullanmak; ona karşı kırgın, küskün zümreler oluşturmaktır. Yani ajitasyon...
Bu bir "soğuk harp" taktiğidir. Tarihte bu taktiğe çokça başvurulmuştur. Bugün de... Hatta yeni, canlı metodlar da ekleyerek...
MİSALLER
Lawrence (Lavrans)’in başarılı bir tatisyen olduğu söylenir. Bu İngiliz casusu "petrol anbarı" Ortadoğu ülkelerini Osmanlı Devleti'nden koparmak için yetiştirilmiş; bu işle muvazzaf dehşet bir ajitatör, bir taktisyendir.
Osmanlı Devleti'ni Ortadoğu ülkelerinden çıkarabilmek için şeyh kılığına girmiş; Osmanlı aleyhine karşı gruplar oluşturmuş; yalan haberler yaymış; yumurta tokuşturur gibi "devlet" ile teb'ayı tokuşturmuştur. Sonunda ise olan olmuştur.
Çok dinlemişizdir: Bir taraftan İngiliz ve İtalyanlarda savaşıyorsunuz; diğer yandan topraklarını, ırz ve namuslarını korumaya çalıştığınız insanların azizlikleriyle, arkadan vurmasıyla karşılaşıyorsunuz. Lawrence taktiği, "devlet" aleyhine kışkırtma vazifesini elhak lâyıkıyla başarmış...
Madalyonun bir de öbür yüzü var. Ortadoğu'yu idareden sorumlu "paşa"lar, yani Osmanlı'nın Ortadoğu yönetimi de, bu "Lawrence taktiği"ne bilerek-bilmeyerek, adamakıllı körük çekmişler, yardımcı olmuşlar.
Nasıl mı?.. Lawrence'in maksadı, Osmanlı'yı Arap topraklarından çıkarmak... Bunun için ne yapacak?.. Teb'ayı devlet ve idareden soğutacak; devlet ve idare aleyhine tahrik edecek.., Osmanlı'nın Ortadoğu yöneticisi "paşa"ların strateji (taktik) hatası şu ki, idare ettikleri teb'ayı olur-olmaz sebeplerle küstürmüşler, kendilerinden soğutmuşlar, Lawrence’e bol bol istismar malzemesi vermişler... Lawrence de bu "malzeme"yi çok iyi kullanmış...
O tarihlerde Filistin ve Bingazi'de savaşmış bir ''çarıklı erkan-ı harb"e bu "paşa"ların "düşman taktikleri"ne nasıl alet olduklarını sordum. Tam kurmayca bir cevap aldım; "Oğlum, o da taktiğin öteki yüzü. İngiliz polilikası öyle kurnaz idi ki, devleti de paşaları da o kurnazlığa alet etti. Tavşana kaç, tazıya tut dedi..."
"Tavşana kaç, tazıya tut!.." İşte bu taktik üzerinde çok düşünmek lâzım. Hem de çok iyi düşünmek... Tekrar tekrar düşünmek...
Diplomasız kurmay şunu demek istiyordu: İngiliz diplomasisi bir yandan devleti teb'a üzerine yürütüyor, diğer yandan devletin bu tavrını istismar ederek teb'ayı devlete karşı "direniş"e, isyana teşvik ve tahrik ediyordu... Olur mu demeyiniz... Olmuş...
Türkiye'de son aylarda olanları düşündüm de, doğrusu ürperdim!.. Devrilen çamları; kimseciklere bir faydası olmayacak hikmetsiz, maslahatsız girişimleri; bizi ulaşmak istediğimiz hedeften uzaklaştıran, devlet ile milleti birbirine küstüren akılsız çıkışları...
DÜŞMAN UYUMAZ
“Su uyur, düşman uyumaz.” 19'uncu yüzyıldan bu yana sıcak harp tekniğinde akıllara durgunluk veren hangi mesafeler alındığı malûm. Hiç şüphe etmeyin, soğuk harp taktiklerinde de akıl almaz mesafeler alınmış, akılları durduran kurnazlıklar bulunmuştur.
Türkiye'de son aylarda dozunu artıran "din" konulu polemikleri gördükçe, doğrusu ürperiyoruz. "Devlet" hesabına, "devlet-millet bütünleşmesi" adına...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başındaki gaileler malûm... Dışarıdan gelen düşmanlıklar, içeriden kaynaklanan millî ve sosyal hassasiyetler... Üstelik "devrim" ihraç etmeye hevesli akılsız komşular, buna dayalı nevzuhur gelişmeler...
Bu durumda Türkiye'de yapılacak şey, "İç bünye"yi tahkim etmektir. Asgarîsinden azamîsine kadar "müşterek"ler bularak; karşımıza tabiî veya sun'î olarak çıkarılan her türlü tefrika malzemesini elimizin tersiyle iterek... Bize ancak yine bizden hayır vardır.
Üzerimizde emelleri olan düşmanın maksadı, dışarıdan yapamadığını içeriden yapmaktır. Yani "tefrika" unsurları bularak, bizi içten bölmek, zayıflatmak... O halde bize düşen, tefrika unsurları varsa onları akıllıca bütünlüğe dönüştürmek; mevcut müşterekleri tahkim etmek; hatta yeni müşterekler aramaktır. Hiç yoktan ayrılık unsurları, şekil ve inanç farklılıkları bularak, ortalığı toza dumana katmak değil...
Unutmayalım ki, yeni Lawrence'ler, yeni taktikleriyle; aramızda dolaşıyorlar. Milleti devlete küstürmek, "devlet"in karşısına yeni "gayrî memnun" kitleler çıkarmak için... Sakın ola ki, bu gizli düşmana pas ve malzeme verilmeye...
Yakın ve uzak tarihîmiz bu taktik hatalarıyla dolu...
İnanç farkı diyerek şekil farkı diyerek kırdığımız gönüller, Arap atasözünde de belirtildiği gibi, yeni ve modern Lawrence taktiklerine sunduğumuz hazır avlar, fırsatlardır.
Stratejide hata, idare sanatı ile bağdaşmaz…