Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
BASIN AHLAKI - 20 Mart 1987

Her milletin hayatında bazı "zaaf nok­taları" vardır. Düşman o hassas, o za­yıf noktaları çok iyi kollar, o noktadan saldırır. Haklıdır da...

Sporda da öyle değil mi? Döğüşen iki boksör, karşısındakinin zayıf noktasını arar. Bir zayıf nokta bulmuşsa, hep o noktaya saldırır. Rakibini dağıtıp tüketinceye kadar...Nerede bir yarış ve kapış­ma varsa, hep öyledir. Dünya ise her alanda bir yarış arenasıdır.

Türk okuyucusunda "okuma disipli­ni" yok. Hangi yaş grubu neyi, ne zaman okuyacak, belli değil. Bu konuda bir "okuma zevki" geliştirilmemiş; bir kaide tesbit edilmemiştir.

"Günlük gazete" neşriyatında "renk­li basın" uygulaması, -bilenler bilir ki- sa­dece bizde var. Günlük haberleri ve bu haberlerin uzmanlarınca nasıl yorumlan­dığını öğrenmek için alınan "mevkute"lerde bu kadar "renk"lilik neyin nesi­dir bir değerlendirin. Şüphe etmeyin ki "istihcan" derecesine varan "boyalı neş­riyat", okuyucunun bu konuda bir disip­lin, bir bediî zevk geliştirememiş bulun­masından istifadedir, onun istismarıdır. "Tabiî-cinsî duygular"ın "tiraj" veya başka maksatlarla istismarı...Zamanı ge­lip olgunlaşınca koparılacak meyvenin, haylaz çocuklarca "ham" iken koparıl­ması gibi...

"Fikir hürriyeti, zehir hürriyeti değildir" diyen Peyami Safa ne kadar haklıdır!.. "Fikir" ve "basın" hürriyeti diye diye geldiğimiz nokta, fikrin öldürüldü­ğü, behimî duyguların fikrî çabalara ga­lebe çaldığı bir garip hayasızlık pazarıdır.

HABER AVCILIĞI

Olayın bir de başka boyutu var: "Haber avcılığı"... Avlanmanın da bir kaide­si, bir disiplini olmalı değil mi?.. Nitekim, hangi hayvan, hangi mevsimde, hangi va­sıtalarla avlanır, belli kurallara bağlan­mıştır. Yavrulama mevsiminde av hayva­nının üzerine gidilmez. Deniz avcılığında olta veya ağ serbesttir ama, "dinamit" atılmaz.

"Kutsal aile müessesesi"nin; millî ter­biye ve geleneksel ahlâk prensiplerimizin temeline neşriyat yoluyla konulan "dinamit"leri gördükçe, "Bu ne mencin avcılıktır" diye hayıflanmamak mümkün değil...

Devlet dairelerinde ve üst bürokratlar çevresinde genç gazeteciler görürsünüz. Mahallî tâbirle "tıfıl" çocuklar..."Bun­ların yaşları ne, tecrübeleri ne" deme­yiniz. Boylarından büyük konularda "haber avcıları"dırlar.

"Dinî" konulu bir polemik mi var, "Diyanet" çevresindedirler...Kerkük, Mu­sul gibi bir konu mu, "Dışişleri" men­supları kıskaçtadır.

"Fiyat ayarlaması", aşırı gruplarla ilgili bir operasyon, "Doğu" veya Batı böl­gemizle ilgili fevkalâde hassas konular, hep aynı tarz avlanmanın konusudur.

Bir devletin müesseseleri içerisinde "basın", önemli bir yrgandır.

Basın için

"4'üncü" kuvvet, "5'inci" kuvvet gibi sınıflandırmalar yapılması bundandır.

Gel gör, resmî-millî hizmetlerin daha verimli hale getirilebilmesi için bu kuv­vetten faydalanamazsınız. Bunu denemek isteyen "mes'ul"ler, hep hayal kırıklığı­na uğrarlar. Bir defa, çok hassas bir ko­nuda anlatmak istediğiniz "incelik"leri kavrayamazlar. Zira "bilgi" ve tecrübe­leri yetmez. Ayrıca, "devlet hesabına" fevkalâde önemli olan hassasiyet ve ince­likler onun umurunda değildir. Seni din­lerken, kafasındaki temayül ne ise ona gö­re dinler. Ertesi gün bir haber veya manşet çıkar ki, artık onu siz de tanıyamaz­sınız.

Bu sebepledir ki, "basın"ın adı maa­lesef "kötü"ye çıkmıştır. Mes'ul kişiler, üst bürokratlar, artık "basın" ile müna­sebetlerine kendilerine göre disiplinler ge­tirmişlerdir. Kimisi basın mensuplarına kapısını kapatmış; kimi de "atlatma" taktikleri üretmeye mecbur kalmıştır. İstemeye istemeye...

BASIN AHLAKI

Bir ülkede "basın", "güvenilmez" dam­gasını yemişse, devlet ve millet haya­tındaki önemli fonksiyonunu da yitirmiş demektir. "Politikacı", "yargı organları" gibi "basın"ın da güvenirliğini yitirmiş bulunması, sadece matbuat için değil memleket için önemli bir kayıptır.

Halbuki bizim "Basın Ahlâk Yasası", "Basın Şeref Divanı" gibi "Yasa" ve ku­ruluşlarımız vardı. Basının gönüllü ola­rak uyacağı disiplinler getirmiştik: "1-Gazetecilik mesleği, özel veya ahlâka aykırı maksat ve menfaatlara âlet edile­mez, kamuoyuna zarar verecek şekilde kullanılamaz; 2-Ahlâka aykırı veya müs­tehcen yayında bulunulamaz... Şeref ve haysiyetlere karşı haksız yayın yapıla­maz... 3-Haberlerde, olayların yorumunda gerçeklerden, tahrif veya kısaltma yo­luyla ayrılınamaz; 4-Gazetenin veya gaze­tecinin şahsî veya taraf tutan kanaatlarına haberlerin metninde yer verilemez; 5-Haber başlıklarında haberin ihtiva et­tiği hususlar tahrif edilemez; 6-Mahrem kaydıyla verilen bilgiler yayınlanamaz. 7-Gazeteci, kendisine verilen sırlara say­gı gösterecektir. 8-Mevkutelerin verdikleri yanlış bilgilerden dolayı yollanacak hak­lı cevap veya tekzibler, cevap veya tekzi­be sebep olan yazının tesirini tamamiyle giderecek şekilde, en kısa zamanda ya­yımlanır. "

Bunlar, diğer ülkelere de örnek olan "Basın Ahlâk Yasası"nın bazı maddeleri…

Şimdi sormaz mısınız, "basın"a "ahlâk" getiren bu "yasa" nerde kaldı?

Bütün "yasa"lar uygulanırken, bu "yasa"lar niçin uygulanmaz?

"Mer'î mevzuat"a aykırı bulduğu her olayın peşine takılan "basın"ımız, bu gö­nüllü iç disiplinlere niçin riayet etmez?

"Basın Ahlâk Yasası", bazı "basın" organlarının tasallutuna feda millet ah­lâkımızın üzerine koruyucu şemsiyesini nezaman açacak?