Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
YANLIŞ İRTİBATLAR - 27 Mart 1987

“Rabıta” kısa adıyla anılan "Dünya İslâm Birliği Genel Sekreterliği"nden bazı hizmetler yanında yurt dışına sunulan din hizmetleri konusunda da des­tek alınması olayı üzerine siyasî bir fırtı­na koparıldı. Türk basını ve asıl önemli­si, devleti yönetenler, birkaç hafta mut­tasıl bu işle meşgul edildi.

Konu şimdilik tavsadı ama, bazı basın organlarında gördük ki, ileride Türki­ye'nin "İnkılâp Tarihi"ni yazacak olan­lara bazı işaretler verenler oldu. "Bu olayı ileride de istismar etmeyi unutmayın" dediler.

Kamuoyu ise, olayın bu kadar saptırıl­masının sebebini bir türlü anlayamadı. Cevapsız kalan sorular şunlar:

"-Türkiye İslâm Konferansı'na üye de­ğil mi?"

"-Türkiye Cumhurbaşkanı, "İslâm Ülkeleri Ekonomik ve Ticarî Daimî Ko­mitesi (İSEDAK)"  Başkanı değil mi?"

Bu üyelik, başkanlık gibi fiilî irti­batlar bir yana ayrı bloklara mensup ül­keler arasında bile karşılıklı-karşıhksız alışverişler yapılmıyor mu?

İskenderun Demir-Çelik kompleksini, Nazilli Dokuma Tesisleri'ni Sovyetler kurdu diye biz "Sovyet rejimi"ni mi be­nimsemiş olduk? Seydişehir Alüminyum Tesisleri'ni, Tabiî Gaz Boru Hattı'nı Sov­yetler finanse etmişse, karşımıza bir "rejim" problemi mi çıktı.

İstiklâl mücadelemiz sırasında, Sovyetler'den "karşılıksız" yardım gördük. İs­tiklâlimizi yeniden kazanmamızda -bildiğimiz kadarıyla- bu "karşılıksız yar­dım"ın rolü oldu. Türk milletinin kuzey komşumuz hakkındaki kanaat ve bakışı malûm. Bu tarihî realiteye rağmen sözkonusu karşılıksız maddî destek konusun­da şu son olaya benzer bir "bağnazlık" gösterebilir misiniz?

Demek, konu bir "anlayış-anlayışsızlık", "hoşgörü-bağnazlık" ko­nusudur. Kim demokrat ve hoşgörülü, kim bağnaz, işte misali... Herkes kendini bu olayla ele verdi...

PSİKOLOJİK

Son 15 günün gazetelerini bir inceleyi­niz! Bir «SEIA", "AET'ye tam üye­lik", "Terör" ve namütenahî problemlere; hele de ileri ülkelere yetişebilmek için ilmî ve teknolojik konularda çok sıkı bir münasebet halinde olmamız gerekmesi­ne rağmen, bütün bunları bırakıp, şu "RABITA" olayı ile kimlerin ne kadar meşgul edildiğini düşününüz!..

Bu bir psikolojik savaştır. Hedefi de, bizim gibi "gelişmekte olan"; "problemi çok" ülkelerdir. Maksat, gelişme hal­indeki ülkede, dikkatleri kalkınmaya medar müfekkireden uzaklaştırıp faydasız konulara çekmek...

Bu psikolojik savaş taktiğinin 'RABITA" ile irtibatlı, başarılı (!) bir uygulamasını son 15-20 gün içinde Türki­ye'de yaşadık.

"Milli kültür", "Ekonomik kalkınma" yeni bilim ve teknikler için harcanacak dinamizm ve müfekkirenin bir "Hiç" uğruna nasıl da kurnazca heba edildiğine şahit olduk.

Bu hep böyledir. Taktik aynı taktiktir. "Laiklik" ve "İrtica" mes’elelerin devamlı olarak gündemde tutulmasında başka mânâ aramayınız!..

Soğuk harp stratejistleri, Türkiye'de yaşanan bu başarılı taktiği herhalde uzun yıl ve yüzyıllar, doktrin ve öğretilerinde ahmaklığımıza "emsal" olarak kullana­caklardır.

SUÇ KİMİN?

Yurt dışına gönderilen din görevlilerinin, maaşları için "Dünya İslâm Bir­liği Genel Sekreterliği"nden maddî des­tek alınması konusunda bir "yanlışlık" olduğu muhakkak. O yanlışlık; her ülke­nin her ülke ile her konuda "işbirliği" yaptığı bir dünyada, "devlet"in bilgisi tahtında "Rabıta"dan maddî destek al­mak değil, "devlet"in yurt dışındaki "din hizmeti" ihtiyacını çok geç ele almasıdır. Yanlışlık budur.

1961 yılından bu yana yurt dışına işçi gönderiyoruz. Anadolu'nun kapalı kül­tür çevrelerinden aldığımız insanımızı, beynelmilel kültür emperyalistlerinin fi­kir ve iştah pazarlarına sürmüşüz. Bu in­sanların "milli eğitim", "din hizmeti" di­ğer "sosyo-kültürel" ihtiyaçları ne ola­cak, düşünmemişiz. İkili "işgücü" anlaş­maları, "sosyal" anlaşmaları daima 3-5 yıl gerilerden takip etmiş.

Sonunda ne olmuş? Türk insanı televizyonun çeşitli vesilelerle bir bölümünü ekrana getirdiği dramatik bir sahipsizli­ğe, kimlik bunalımına düşmüş.

Millî Eğitim Bakanlığı "öğretmenler"; Diyanet İşleri Başkanlığı "din görevlile­ri"; Kültür Bakanlığı "kültür hizmetleri" açısından "kendilerine göre" tedbirler geliştirmişler.

"Öğretmen" ve "din görevlisi" temi­ni için Belçika başta olmak üzere mahal­lî kuruluşlardan maddî destek alınmış... Hâlâ da alınıyor. Tarafsız Türk vatandaş­larının kurduğu derneklerden, keza des­tek alınmış...

Dışişleri Bakanlığı Türk Kültür Varlı­ğını Koruma ve Tanıtma Fonu'ndan, -çeşitli girişimlerine rağmen- kontenjan alamayan Diyanet, bakanlık daveti ile Türkiye'de bulunan ve çeşitli sektörlere maddî yardımlarda bulunan "RABITA" yöneticilerinden, destek va'di almış... Ko­nu ilgili resmî organlara arzedilmiş ve yar­dım gerçekleşmiş. Bir süre sonra da, res­mî kadro temin edilerek, uygulamaya son verilmiş,

Hıristiyan kuruluşlardan halen alınma­ya devam edilen maddî destek üzerinde durulmuyor da, Kıbrıs, Yunanistan ve Bulgaristan problemlerinde hep yanımızda yer alan bir Müslüman kuruluştan yar­dım alınması fırtınalar koparıyor.

Hoş, "RABITA"nın bir "SUÇ"u yok değil; O da Sovyet işgal kuvvetlerine karşı mazlum ve mağdur Afganistan direnişçi­lerini desteklemek istemiyor. Güler misiniz, ağlar mısınız?

Bu uygulamada bir "Hata" varsa, devletin konuyu geç tesahup etmesidir. Bun­dan daha önemli "Hata" ise devletin bil­gisi tahtındaki normal bir olayın, güya "Devlet" hesabına devleti yıpratmak maksadıyla saptırılması; yanlış yerlerle irtibatlandırılmasıdır.

Asıl yanlış budur.