Müslümanlık, Türk millî kültürünü oluşturan unsurlardan biridir, ilkidir.
Namaz ibadetinden; önce cami mimarisi, giderek bir cami kültürü oluşmuştur. Cuma kültürü, bayram olayı, mevlid gerçeği hep milli kültürümüzün din kaynaklı unsurlarıdır.
Oruç ibadetinden de bir "Ramazan geleneği", "Ramazan kültürü" doğmuştur. Düğünümüz, derneğimiz, imecemiz gibi bir de Ramazan kültürümüz var. Bu kültür sahur davulu olur, iftar pidesi olur, Ramazan sayfası olur; kandil kutlaması, bayram hazırlığı olur, 7'den 70'e herkesi kuşatır, kucaklar.
Ramazan, Türk milletinin hayatında bir sosyal hadisedir. Ramazan bunu bildiğinden midir, nedir, bizimle buluşmasını her yıl ayrı günlerde yapar. Yazda kışta, yaylada sahilde, obada çadırda, şehirde konakta... sofralarımıza hep ayrı günlerde gelir. Her mevsimin havasından, meyvesinden ayrı ayrı koklamak, ayrı ayrı tatmak için. Soğuğumuzla da tanışır, sıcağımızla da.. Bizi kışta da bulur, yazda da…
Ramazan'la buluşmak için, Ramazan'la tanışmak onu dört el, dört göz beklemek gerekmez. Siz onu beklemeseniz de o sizi bulur, Kaçmak isteseniz kaçamazsınız. Minarelerle el-ele verir, mahyalaşır, size yukarıdan bakar. Pide satan çocukla kol kola girer, yolunuzu keser. Aldığınız gazeteden, açtığınız radyodan, seyrettiğiniz televizyondan hep yüzünüze gülümser. Gazetenizi, radyonuzu, televizyonunuzu kapatsanız, mersiye olur; salâ olur; salâvat olur; kapınızdan-pencerenizden gözünüze-gönlünüze dolar... Ramazan, millet hayatımızda böylesine bir olay, bir hayat gerçeğidir.
Çocukluğumuzdan beri kaç kış, kaç yaz, kaç bahar Ramazan'la buluştuk; Ramazan'la sofraya oturduk; Ramazan'la teravihe durduk; onunla acıktık; onunla doyduk. Ömrü olan, daha kaç yaz; kaç bahar; kaç kış onunla karşılaşacak? Sokakta, sofrada, bayramda, kandilde... Kaçsa da, kucak açıp karşılasa da...
Ramazan'la gerçek buluşma, onunla barışmak demektir. Geldiğini, geleceğini bildiğimize göre, onu bir gerçek olarak kabul etmek, onu değerlendirmek demektir. O bize gülüyorsa güleryüz göstermek, kucak açmışsa kucaklamak demektir. O bir gerçekse hakkını vermek; dediğini, istediğini etmek demektir. Aslında isteyen o değil, biziz... Öyleyse ondan istediğimizi almak demektir. Ramazan bu yıl bizi acaba nasıl, nice buldu?.. Sokaklarımız kan deryası değil. Kulaklarımıza cahil, korkak, kaçak, yasak, tüfek sesleri gelmiyor. İşyerlerimiz açık... Gönüllerde şüphe yok... Zihinlerde tereddüt yerine ümit var... Bir iyilik, düzlük bekliyoruz derken, Ramazan'la buluştuk...
Bu buluşma bir ümit olsun, müjde olsun, düzlüğe çıkış olsun!..