Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
İŞTE İMAM-HATİP LİSESİ - 8 Mayıs 1987

Kahramanmaraş İmam-Hatip Lisesi, 37 ili içine alan 5 bölgenin katıldığı "Liselerarası Bilgi Yarışması"nda "Final"i oynadı, önce Kahramanmaraş'ın meslek ve devlet bilcümle liselerini eledi ve ilini temsil hakkını aldı. Ardından Gaziantep, Hatay, Adana, Mersin, Konya, Niğde ve Kahramanmaraş'tan oluşan bölgede yarıştı. Burada da sayılan bu illerin tamamını eledi. Bunlar arasında Adana Anadolu Lisesi, Konya Anadolu Lisesi ve Mersin Tevfik Sırrı Gür Lisesi gibi dev liseler vardı. Bölge temsilcisi olarak geldiği Ankara'da ise iki bölgeyi eleyerek, aynı engelleri aşıp gelen Malatya Lisesi ile finalde yarıştı.

Fen-matematik, sosyal-edebiyat, aktüalite ve genel kültür dallarında 37 il içe­risinden sıyrılıp gelen bu lise, ne "Ana­dolu lisesi", ne "Fen lisesi", ne de Cum­huriyet'le yaşıt "Devlet Lisesi"dir. Her fırsatta horlanan, küçümsenen varlığı üzerinde, sebeb-i hikmeti hakkında tar­tışılan; "Vurun abalıya" yapılan "İmam-Hatip Lisesi"dir.

Bu sözlerimle, yenilen liseleri ve o lise­lerde okuyan memleket evlâdını küçüm­sediğim sanılmasın. Biz vatanını müba­rek, orada yaşayanları ise "Karındaş", "Vatandaş" bilen bir mefkurenin salikleriyiz. Maksadım, işte "Bilgi"si ile de kendisini isbat etmiş bu evlâd-ı vatanı, bilmeyenlere takdimdir. Bilinene bir şey de­mek değil, bilinmeyeni bildirmektir.

FİKİR-BEDEN-GÖNÜL

Türkiye'de okullararası "Bilgi yarışma­ları", ''Münazara"lar, "Spor müsabakaları" ve "Sosyal faaliyet"ler yapılır. Millî Eğitim Bakanlığımız bir is­tatistik, bir değerlendirme yapsa... Baka­lım fikir-kafa-bilgi hatta spor müsaba­kalarını kimler kazanıyor; sosyal faaliyet­leri daha çok kimler yapıyor? Benim bildiğim, İmam-hatip liseleri "Mesleki tat­bikat"ı, millî ve dinî kutlamaları ile hemen daima halkın içinde... "Devlet"i mil­lete, "Resmiyet"i sivile götüren bir hazır imkân... Müsabakalara gelince: Münaza­ralar hep onların... Bilgi yarışmaları he­men daima onların... Güreşte rakip tanı­mazlar. Diğer spor dallarında da dengi okullarla boy ölçüşürler.

Ee... Ne isteriz bu çocuklardan?..

Ahmet KABAKLI hocamızın güzel ta­biriyle eğitim sistemlerinin ortak hedefi de bu olmalı değil mi? Yani "Kafa", "Beden" ve "Gönül" terbiyesi... Bunla­rın her üçü de sıhhatli olursa, insan "İnsan" olur, kemale erer. Bunlardan her­hangi birini "İhmal" eden sistem, kendi sonunu hazırlar.

Aslına bakarsanız, "Bedeni" bir sakatlığı olandan, sırf bu arızası sebebiyle kimseye bir zarar gelmez. "Kafa"sı sakat, "Gönül" dünyası yıkık olandan ise kimse­ye bir fayda beklenmez.

Müslüman-Türk terbiyesi, bu 3 unsur üzerine bina edilmiştir. Sinan'ı Mevlânâ’yı, Yunus'u, Ebbussuud'u, M.Akifi yetiştiren işte bu maarif ve terbiye sistemi idi.

Kahramanmaraş’ın “Ahmet”li, “Meh­met”li, “Tuna”lı ekibine sordum. "İmam hatipli olmak nasıl bir duygudur?" diye... Aldığım cevap, nicemizi dü­şündürecek bir vasıflı cevaptı:

"-Biz, bütün dünyanın sorumluluğunu omuzlarında hisseden birdavanın mensu­buyuz. Farkımız belki sadece budur. Yok­sa okul, ekol, bölge, fırka farkı gözetme­yiz."

Düşündüm: Bu yaşta bu ne ihata?!.. Herhalde "-Yarabbi!.. Kıyamet gününde benim vücudumu büyüt.. O kadar büyüt ki, Cehennem'ini baştan başa ben doldu­rayım, orada benden başkasına yer kal­masın!" diye yakaran Hz. Ebubekir'in nefis terbiyesi yolunda bir feragat...

BİR TEKLİF

"Bilen"den zarar gelmez. Yeter ki, öğ­retelim, imkân verelim, itip-küstürmeyelim...

Tarihte bir "Zaloğlu Rüstem" var. Yi­ğit mi yiğit... Onun hakkında da bir "Efsane"...

Bu toprakların yiğidi bol... Kendisini "Zaloğlu" ile kapışmaya denk gören bir "Er" kişi, onu aramış bulmuş... "Ka­pışalım da görelim hangimiz üstünüz?" demiş. Demiş ya, Zaloğlu'nun bir küçük sadmesiyle kendisini 3-5 metreötede buluvermiş. Bir hamle, bir hamle daha, her defasında daha perişan... Hayretle sormuş:

"Ey Zaloğlu!.. Sen mi üstünsün, yok­sa Hz. Ali mi?.."

Zaloğlu başını sallamış. "Allah ona aslanım dedi. Bana pisim deseydi, yeryü­zünde küffar neslini keserdim!.."

"Efsane" dedik ya, kimse "Hakikat" aramasın, fakat onun altındaki dehşetli derse baksın!..

Bu çocukları hep ittik... Bir de benimseyelim, "Aslanım!..","Evladım!.." diye­lim... Bakalım bu milletin tâ kendisi olan bozulmamış o saf cevherden ne zengin damarlar çıkacak!.. "Keşif", "İcad", so­rumluluk duygusu, milleti bütünleştiren gönül zenginliği, ihata gücü...

Kafası sağlam, bedeni kavi, gönlü sahi o nesilden...

İmam-hatip liselerinde bir yandan pek lüzumlu, diğer yandan Türk millî eğitim sistemi içerisinde emsali yok bir müfre­dat uygulanıyor. Bir defa pozitif ve sos­yal bilimler okunuyor; fiziğinden kim­ya, matematik ve biyolojisine; felsefesinden sosyoloji, mantık, tarih, edebiyat ve san'at tarihine kadar. Diğer yandan din ilimleri okunuyor: Kur'ân-ı Kerîm ilimlerinden, fıkıh, hadîs ve tef­sirine kelâm, bedi ve beyanına kadar...

12 Eylül öncesinin okullarımızı da kasıp kavuran karışık günlerinden birin­de bir il Millî Eğitim müdürü ile tanış­mıştım. "Elimde sadece imam-hatip liseleri kaldı" diyordu. "-Hem asayiş açısın­dan, hem egitim-ögretim verimi açısın­dan..."

Hak verdim... Hem dünya ilimlerini, hem ahiret ilimlerini; hem geçmiş mefahirimizi- hem meçhul istikbalimizi okuyan- değerlendiren nesilden kime ne zarar gelir ki?!..

Hazırı meydanda...