Kahramanmaraş İmam-Hatip Lisesi, 37 ili içine alan 5 bölgenin katıldığı "Liselerarası Bilgi Yarışması"nda "Final"i oynadı, önce Kahramanmaraş'ın meslek ve devlet bilcümle liselerini eledi ve ilini temsil hakkını aldı. Ardından Gaziantep, Hatay, Adana, Mersin, Konya, Niğde ve Kahramanmaraş'tan oluşan bölgede yarıştı. Burada da sayılan bu illerin tamamını eledi. Bunlar arasında Adana Anadolu Lisesi, Konya Anadolu Lisesi ve Mersin Tevfik Sırrı Gür Lisesi gibi dev liseler vardı. Bölge temsilcisi olarak geldiği Ankara'da ise iki bölgeyi eleyerek, aynı engelleri aşıp gelen Malatya Lisesi ile finalde yarıştı.
Fen-matematik, sosyal-edebiyat, aktüalite ve genel kültür dallarında 37 il içerisinden sıyrılıp gelen bu lise, ne "Anadolu lisesi", ne "Fen lisesi", ne de Cumhuriyet'le yaşıt "Devlet Lisesi"dir. Her fırsatta horlanan, küçümsenen varlığı üzerinde, sebeb-i hikmeti hakkında tartışılan; "Vurun abalıya" yapılan "İmam-Hatip Lisesi"dir.
Bu sözlerimle, yenilen liseleri ve o liselerde okuyan memleket evlâdını küçümsediğim sanılmasın. Biz vatanını mübarek, orada yaşayanları ise "Karındaş", "Vatandaş" bilen bir mefkurenin salikleriyiz. Maksadım, işte "Bilgi"si ile de kendisini isbat etmiş bu evlâd-ı vatanı, bilmeyenlere takdimdir. Bilinene bir şey demek değil, bilinmeyeni bildirmektir.
FİKİR-BEDEN-GÖNÜL
Türkiye'de okullararası "Bilgi yarışmaları", ''Münazara"lar, "Spor müsabakaları" ve "Sosyal faaliyet"ler yapılır. Millî Eğitim Bakanlığımız bir istatistik, bir değerlendirme yapsa... Bakalım fikir-kafa-bilgi hatta spor müsabakalarını kimler kazanıyor; sosyal faaliyetleri daha çok kimler yapıyor? Benim bildiğim, İmam-hatip liseleri "Mesleki tatbikat"ı, millî ve dinî kutlamaları ile hemen daima halkın içinde... "Devlet"i millete, "Resmiyet"i sivile götüren bir hazır imkân... Müsabakalara gelince: Münazaralar hep onların... Bilgi yarışmaları hemen daima onların... Güreşte rakip tanımazlar. Diğer spor dallarında da dengi okullarla boy ölçüşürler.
Ee... Ne isteriz bu çocuklardan?..
Ahmet KABAKLI hocamızın güzel tabiriyle eğitim sistemlerinin ortak hedefi de bu olmalı değil mi? Yani "Kafa", "Beden" ve "Gönül" terbiyesi... Bunların her üçü de sıhhatli olursa, insan "İnsan" olur, kemale erer. Bunlardan herhangi birini "İhmal" eden sistem, kendi sonunu hazırlar.
Aslına bakarsanız, "Bedeni" bir sakatlığı olandan, sırf bu arızası sebebiyle kimseye bir zarar gelmez. "Kafa"sı sakat, "Gönül" dünyası yıkık olandan ise kimseye bir fayda beklenmez.
Müslüman-Türk terbiyesi, bu 3 unsur üzerine bina edilmiştir. Sinan'ı Mevlânâ’yı, Yunus'u, Ebbussuud'u, M.Akifi yetiştiren işte bu maarif ve terbiye sistemi idi.
Kahramanmaraş’ın “Ahmet”li, “Mehmet”li, “Tuna”lı ekibine sordum. "İmam hatipli olmak nasıl bir duygudur?" diye... Aldığım cevap, nicemizi düşündürecek bir vasıflı cevaptı:
"-Biz, bütün dünyanın sorumluluğunu omuzlarında hisseden birdavanın mensubuyuz. Farkımız belki sadece budur. Yoksa okul, ekol, bölge, fırka farkı gözetmeyiz."
Düşündüm: Bu yaşta bu ne ihata?!.. Herhalde "-Yarabbi!.. Kıyamet gününde benim vücudumu büyüt.. O kadar büyüt ki, Cehennem'ini baştan başa ben doldurayım, orada benden başkasına yer kalmasın!" diye yakaran Hz. Ebubekir'in nefis terbiyesi yolunda bir feragat...
BİR TEKLİF
"Bilen"den zarar gelmez. Yeter ki, öğretelim, imkân verelim, itip-küstürmeyelim...
Tarihte bir "Zaloğlu Rüstem" var. Yiğit mi yiğit... Onun hakkında da bir "Efsane"...
Bu toprakların yiğidi bol... Kendisini "Zaloğlu" ile kapışmaya denk gören bir "Er" kişi, onu aramış bulmuş... "Kapışalım da görelim hangimiz üstünüz?" demiş. Demiş ya, Zaloğlu'nun bir küçük sadmesiyle kendisini 3-5 metreötede buluvermiş. Bir hamle, bir hamle daha, her defasında daha perişan... Hayretle sormuş:
"Ey Zaloğlu!.. Sen mi üstünsün, yoksa Hz. Ali mi?.."
Zaloğlu başını sallamış. "Allah ona aslanım dedi. Bana pisim deseydi, yeryüzünde küffar neslini keserdim!.."
"Efsane" dedik ya, kimse "Hakikat" aramasın, fakat onun altındaki dehşetli derse baksın!..
Bu çocukları hep ittik... Bir de benimseyelim, "Aslanım!..","Evladım!.." diyelim... Bakalım bu milletin tâ kendisi olan bozulmamış o saf cevherden ne zengin damarlar çıkacak!.. "Keşif", "İcad", sorumluluk duygusu, milleti bütünleştiren gönül zenginliği, ihata gücü...
Kafası sağlam, bedeni kavi, gönlü sahi o nesilden...
İmam-hatip liselerinde bir yandan pek lüzumlu, diğer yandan Türk millî eğitim sistemi içerisinde emsali yok bir müfredat uygulanıyor. Bir defa pozitif ve sosyal bilimler okunuyor; fiziğinden kimya, matematik ve biyolojisine; felsefesinden sosyoloji, mantık, tarih, edebiyat ve san'at tarihine kadar. Diğer yandan din ilimleri okunuyor: Kur'ân-ı Kerîm ilimlerinden, fıkıh, hadîs ve tefsirine kelâm, bedi ve beyanına kadar...
12 Eylül öncesinin okullarımızı da kasıp kavuran karışık günlerinden birinde bir il Millî Eğitim müdürü ile tanışmıştım. "Elimde sadece imam-hatip liseleri kaldı" diyordu. "-Hem asayiş açısından, hem egitim-ögretim verimi açısından..."
Hak verdim... Hem dünya ilimlerini, hem ahiret ilimlerini; hem geçmiş mefahirimizi- hem meçhul istikbalimizi okuyan- değerlendiren nesilden kime ne zarar gelir ki?!..
Hazırı meydanda...