Caminin millet hayatımızda müstesna bir yeri var. "Millet olma" vetiresinde; "Milli kültür"ün oluşup yaygınlaştırılmasında; bu toprakların "Türkleşme"sinde, Müslümanlaşma'sında... Anadolu'nun bazı yerlerinde hâlâ devam eden bir gelenek icabı, damadın "Gerdek odası"na "Cami"den uğurlandığını bilir misiniz bilmem. "Cami" cemiyet hayatımıza bu kadar girmiş. "Savaş", "Kıtlık", "Salgın hastalık" gibi durumlarda müşterek tedbirler, toplu kararlar "Cami"lerde alınmış... "Fetih orduları" camilerden uğurlanmış... 5 vakit bir yana, "Cuma", "Kandil" ve "Bayram"larda camiler birer toplantı yeri, buluşma-bütünleşme vesilesi olmuş. Bugün bile askere gidenler, hac yolculuğuna çıkanlar "cami"den uğurlanır.
İLİM MERKEZLERİ
"İslâm" ve "İslâm-Türk" tarihinde "Cami"lerin bundan da öte bir mânâsı var: Medine'deki ilk mescid "Mescid-i Nebi"nin "İbadethane" fonksiyonu yanında bir "Mektep", ilim ve irfan merkezi olduğu malûm... "Cami", bu fonksiyonunu, müteakip yüzyıllarda devam ettirmiş... Hem de artarak.
Emevî, Abbasî, Selçuklu, Osmanlı gibi muttasıl imparatorluklar dönemlerinde "Camiler" birer "Kültür merkezi" olmuş... İbadethane maksadı dışında tedris müessesesi, kazâ dairesi, hattâ zaman zaman ve yer yer ordu karargâhı, elçilerin huzura alındığı makam olarak kabul edilmiş.
Hz. Ömer (R.A.), yeni fethedilen bölgelerin valilerine, topluca namaz kılınacak bir "Cuma mescidi" ayrıca her yerleşme yeri için ayrı mescidler yapılmasını ta'mim etmiş. Bu ta'mimden sonra camilerin hem sayısı, hem vazife ve fonksionu artmış. Mısır'da, Suriye'de, Arap yarımadasının her yerinde bu şekilde cami ve mescidler yaygınlaştırılmış. İbn Cübeyr, sadece İskenderiye'de mevcut mescid sayısının 12 bine ulaştığını kaydeder.
KİTAP VE CAMİ
Osmanlı ve Selçuklu ecdadımız zamanında camiler, ilim-tedris faaliyetleri ve kütüphanelerle âdeta bütünleşmiş. Cami ve mescidlerle kütüphane hem mimarî, hem fonksiyonel bir unsur olmuş. Bursa Yeşil Camiî bunun ilk güzel örneklerinden. İstanbul Eyüp Hz. Halid Camii'nde, Ayasofya'da, Süleymaniye'de, Beyazıd ve Fatih camilerinde de aynı tatbikatı görüyoruz.
Özellikle Ayasofya "Kütüphanesi", Ayasofya'yı Türkleştiren, Müslümanlaştıran bir unsur olarak düşünülmüş. Bu kütüphane çevresinde bir "Medrese" kurulmuş. Uluğ Beğ'in talebesi meşhur Ali KUŞÇU tâ Semerkant'tan getirtilerek, "Riyaziye" ve "Astronomi" tahsil edilen ilk "Teknik üniversite" burada kurulmuş.
Camiler, şifahane-aşhane- sebil-mektep- medrese gibi ammeye yönelik hizmet yerlerinden oluşan "külliye"lerin temeli; kütüphaneler ise, camiyi tamamlayan bir müessese idi.
DİNİ YAYINLAR FUARLARI
Her şey aslına dönermiş... Cumhuriyet Dönemi'nden itibaren, özellikle de "Betonarme" salgınından sonra, 4 duvar bir tavan cami inşaatının yaygınlaşması karşısında, "Kocatepe Külliyesi"nin başkente hâkim bir tarzda zuhuru ve ilk defa bu yıl son cemaat mahallinin sevimli-taze revakları altında "Dinî Yayınlar Fuarı" açılması hadisesi bize bunları hatırlattı.
"Her şey aslına dönermiş" değerlendirmemiz boşuna değil. Günün 5 vakti, hele de yatsı zamanı, Kocatepe'ye yönelen bilcümle sokaklardan camiye bir sel gibi akan cemaat, bu milletin "Büyük" ve "Cihanşümul" hedeflere ne kadar susamış olduğunu göstermiyor mu?
Yakup ÜSTÜN'ün üstün gayreti, hattâ önüne çıkan sun'î engellere karşı ısrarlı kavgası ile açılan "Kocatepe Dini Yayınlar Fuarı" ise, bu caminin adına yakışır bir büyük hizmet-himmet oldu. "Cami" ve "Kitap", "Cami" ve "Kütüphane", "Cami" ve "İlim" böylece ve fiilen bir daha bütünleşti, kucaklaştı.
2 yıldan bu yana Sultanahmet Camii iç avlusunda açılan, medhini çok duyup da, görme imkânı bulamadığım "Dinî Yayınlar Fuarı", Kocatepe'ye ne kadar da yakıştı!.. Ve bu millet, "Cami" etrafında, "Din" esprili hizmetlere ne kadar da gönüllü!..
Ankara'da-İstanbul'da "Kitap" sergileri, "Yayın" fuarları mı yok? Camiye-cemaate, sadece ona değil, cami yanında açılan basılı-sesli-görüntülü dinî yayıncılığa bu ne tehacüm!..
Her akşam cami tıklım tıklım, sergi cıvıl cıvıl. Medine'yi, Mescid-i Nebî haremini andırır bir ulviyet, ruhaniyet... Yüzler mütebessim, bakışlar sevimli, belli ki gönüller sevgi dolu. Bundan güzel ülfet, ünsiyet, bütünleşme vesilesi mi olur? Bu milletin doğusunu - batısını, yaşlısını-gencini, işçisini-işverenini ancak "Din" esprisinde butunleştirebilirsiniz dediğimizde, yüzümüze bön bön bakanların kulakları çınlasın!..
Yoksa her gece bu kadar kalabalığı hangi siyasî veya başka maksat biraraya getirebilir?..
Sultanahmet ve Kocatepe'de sergilenen bütünleştirici kültür hizmeti, bü milletin hangi dilden anladığını gösteren fiilî bir isbat ve belgedir.