Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
CAMİ VE MİLLİ KÜLTÜR - 15 Mayıs 1987

Caminin millet hayatımızda müstesna bir yeri var. "Millet olma" vetiresinde; "Milli kültür"ün oluşup yaygınlaştırılmasında; bu toprakların "Türkleşme"sinde,  Müslümanlaşma'sında... Anadolu'nun bazı yer­lerinde hâlâ devam eden bir gelenek ica­bı, damadın "Gerdek odası"na "Cami"den uğurlandığını bilir misiniz bilmem. "Cami" cemiyet hayatımıza bu kadar gir­miş. "Savaş", "Kıtlık", "Salgın hastalık" gibi durumlarda müşterek tedbirler, top­lu kararlar "Cami"lerde alınmış... "Fe­tih orduları" camilerden uğurlanmış... 5 vakit bir yana, "Cuma", "Kandil" ve "Bayram"larda camiler birer toplantı ye­ri, buluşma-bütünleşme vesilesi olmuş. Bugün bile askere gidenler, hac yolculu­ğuna çıkanlar "cami"den uğurlanır.

İLİM MERKEZLERİ

"İslâm" ve "İslâm-Türk" tarihinde "Cami"lerin bundan da öte bir mânâsı var: Medine'deki ilk mescid "Mescid-i Nebi"nin "İbadethane" fonksiyonu ya­nında bir "Mektep", ilim ve irfan mer­kezi olduğu malûm... "Cami", bu fonk­siyonunu, müteakip yüzyıllarda devam et­tirmiş... Hem de artarak.

Emevî, Abbasî, Selçuklu, Osmanlı gi­bi muttasıl imparatorluklar dönemlerin­de "Camiler" birer "Kültür merkezi" ol­muş... İbadethane maksadı dışında ted­ris müessesesi, kazâ dairesi, hattâ zaman zaman ve yer yer ordu karargâhı, elçile­rin huzura alındığı makam olarak kabul edilmiş.

Hz. Ömer (R.A.), yeni fethedilen böl­gelerin valilerine, topluca namaz kılına­cak bir "Cuma mescidi" ayrıca her yer­leşme yeri için ayrı mescidler yapılmasını ta'mim etmiş. Bu ta'mimden sonra ca­milerin hem sayısı, hem vazife ve fonksionu artmış. Mısır'da, Suriye'de, Arap yarımadasının her yerinde bu şekilde cami ve mescidler yaygınlaştırılmış. İbn Cübeyr, sadece İskenderiye'de mevcut mes­cid sayısının 12 bine ulaştığını kaydeder.

KİTAP VE CAMİ

Osmanlı ve Selçuklu ecdadımız zamanında camiler, ilim-tedris faaliyetleri ve kütüphanelerle âdeta bütünleşmiş. Cami ve mescidlerle kütüphane hem mimarî, hem fonksiyonel bir unsur olmuş. Bursa Yeşil Camiî bunun ilk güzel örneklerinden. İstanbul Eyüp Hz. Halid Camii'nde, Ayasofya'da, Süleymaniye'de, Beyazıd ve Fatih camilerinde de aynı tatbikatı görüyoruz.

Özellikle Ayasofya "Kütüphanesi", Ayasofya'yı Türkleştiren, Müslümanlaştıran bir unsur olarak düşünülmüş. Bu kütüphane çevresinde bir "Medrese" kurulmuş. Uluğ Beğ'in talebesi meşhur Ali KUŞÇU tâ Semerkant'tan getirtilerek, "Riyaziye" ve "Astronomi" tahsil edilen ilk "Teknik üniversite" burada kurulmuş.

Camiler, şifahane-aşhane- sebil-mektep- medrese gibi ammeye yönelik hizmet yerlerinden oluşan "külliye"lerin temeli; kütüphaneler ise, camiyi tamam­layan bir müessese idi.

DİNİ YAYINLAR FUARLARI

Her şey aslına dönermiş... Cumhuriyet Dönemi'nden itibaren, özellikle de "Betonarme" salgınından sonra, 4 duvar bir tavan cami inşaatının yaygınlaşması karşısında, "Kocatepe Külliyesi"nin baş­kente hâkim bir tarzda zuhuru ve ilk de­fa bu yıl son cemaat mahallinin sevimli-taze revakları altında "Dinî Yayınlar Fuarı" açılması hadisesi bize bunları ha­tırlattı.

"Her şey aslına dönermiş" değerlen­dirmemiz boşuna değil. Günün 5 vakti, hele de yatsı zamanı, Kocatepe'ye yöne­len bilcümle sokaklardan camiye bir sel gibi akan cemaat, bu milletin "Büyük" ve "Cihanşümul" hedeflere ne kadar su­samış olduğunu göstermiyor mu?

Yakup ÜSTÜN'ün üstün gayreti, hat­tâ önüne çıkan sun'î engellere karşı ısrarlı kavgası ile açılan "Kocatepe Dini Yayın­lar Fuarı" ise, bu caminin adına yakışır bir büyük hizmet-himmet oldu. "Cami" ve "Kitap", "Cami" ve "Kütüphane", "Cami" ve "İlim" böylece ve fiilen bir daha bütünleşti, kucaklaştı.

2 yıldan bu yana Sultanahmet Camii iç avlusunda açılan, medhini çok duyup da, görme imkânı bulamadığım "Dinî Yayınlar Fuarı", Kocatepe'ye ne kadar da yakıştı!.. Ve bu millet, "Cami" etrafın­da, "Din" esprili hizmetlere ne kadar da gönüllü!..

Ankara'da-İstanbul'da "Kitap" sergi­leri, "Yayın" fuarları mı yok? Camiye-cemaate, sadece ona değil, cami yanında açılan basılı-sesli-görüntülü dinî yayıncı­lığa bu ne tehacüm!..

Her akşam cami tıklım tıklım, sergi cı­vıl cıvıl. Medine'yi, Mescid-i Nebî hare­mini andırır bir ulviyet, ruhaniyet... Yüzler mütebessim, bakışlar sevimli, belli ki gönüller sevgi dolu. Bundan güzel ülfet, ünsiyet, bütünleşme vesilesi mi olur? Bu milletin doğusunu - batısını, yaşlısını-gencini, işçisini-işverenini ancak "Din" esprisinde butunleştirebilirsiniz dediği­mizde, yüzümüze bön bön bakanların ku­lakları çınlasın!..

Yoksa her gece bu kadar kalabalığı hangi siyasî veya başka maksat biraraya getirebilir?..

Sultanahmet ve Kocatepe'de sergilenen bütünleştirici kültür hizmeti, bü milletin hangi dilden anladığını gösteren fiilî bir isbat ve belgedir.