Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
NİÇİN ADAM OLMAYIZ? - 3 Temmuz 1987

Bir önemli kuruluşta "Türkiye'nin Beslenme Prob­lemi" üzerine toplantı yapılıyordu. "Yetersiz" ve "dengesiz" beslenme üzerine, bundan doğan hastalık­lar, çocuk ölümleri üzerine... Dünyanın bazı bölgele­rindeki "açlık ve buna dayalı kitle ölümleri" hakkın­da da örnekler veriliyordu. Gıdasızlık meselesinin bi­zim de kapımızı çalmaması için afişler, broşürler, slayt­lar, spot programlar hazırlanmalı, hattâ bu konuda ca­milerde va'zlar verilmeli, hutbeler irad edilmeliydi. Öyle deniyordu. Deniyordu da, kimse çiftçinin, köylünün pazarlayamadığı için tarlada çürüttüğü domatesten, patlıcandan, elmadan söz etmiyordu. Denize dökülen hamsiden, makineli ve sulu ziraat yapılamıyor diye boş bırakılan tahıl ambarı tarlalardan... köylünün niçin inek-tavuk beslemez olduğundan... köyden şehre hesap­sız akından... bunlardan bahseden yoktu da, beslen­me problemini halledelim diye afiş-mafiş hazırlayalım; camilerde, okullarda, radyo ve televizyonda nasihat, öğüt-möğüt verelim deniyordu.

Bunlar bütün çıplaklığı ile açılınca anlaşıldı ki, toplantıyı tertip eden iyi niyetli, uzman ve yöneticiler ko­nuyu bilmiyor değillerdi. Biliyorlardı, fakat önlerinde dokunulması yasak manialar vardı. "Kabzımal" maniası... "Hâl"ler engeli, semt pazarlarının bazılarınca parsellenmesi vakıası... Hükümet ve devlet bile bu utançtan duvarları aşamazdı... Çiftçi malını getirse de, bu tröstler yüzünden pazarlayamazdı... Sebze-meyve alimallah çürütülür, hamsi-balık denize dökülürdü de, fiyatları ucuzlatılamazdı... Antalya'da 40 lira olan do­matesi biz onun için 500 liraya, 800 liraya almak zo­runda idik... İşte bu tröstler, utanç duvarları yüzünden...

LÂF VE PEYNİR GEMİSİ

“Sigara” üzerine, "içki" üzerine çok va'z, nasihat, nutuk dinledik. Öyle ki, sigaranın, içkinin gizli tehlikeler taşıyan nasıl sinsi bir düşman olduğu­nu biliyoruz artık. Alkollü içkiyi geçtik, sigaranın bile tütününde, kâğıdında, dumanında bin kadar zehirli madde bulunduğunu ilgili-ilgisiz herkes söyler durur. Söylemesine söyler de, içki ve sigarayı bir "suç"u ya­saklar gibi yasaklamayı kimse akıl etmez. Etmez, çünkü kendisi de aynı yolun yokuşudur.

Eşkıyaya "terörist" adını takalı, eşkıyalık âdeta sevimlileşti. Her gün ışıklı ve renkli camda eşkıyanın et­tikleri öyle bir anlatılıyor ki, eşkıyalık nedir bilmeyen­ler de, "terör" denilen o meçhule alimallah âdeta özen­diriliyor.

Bu millet, içerden ve dışardan gelecek her türlü teh­likeyi milletçe göğüsler... Çanakkale'yi, Dumlupınar ve 30 Ağustos'u yapan; Anzavur ve nice Celâli isyanlarını bastıran millet, uzaktan kumandalı bir avuç türedi eş­kıyayı kuyruğundan tutar, bütün dünyanın önünde teş­hir ve terzil etmesini bilir... Yeter ki bunu milletten isteyenler, milletin dilinden anlasınlar.

BİR SEVİYE Kİ!..

Diyanet İşleri Başkanlığı makamına bir tayin mi yapıldı?.. Haber avcısı gazeteci takımı olarak he­men oradayız... Neyi mi sorarız? Ne dünyadaki "materyalist-Makyavelist" gidişi, ne giderek artan rüşvet ve suç olaylarını, ne de kitlelere hâkim olan sevgisizlik, sosyal gerginlik ve asabiyet vakıasını... Daha tanışma­ya fırsat kalmadan sorduğumuz ilk soru şu: "Laikliği tarif eder misiniz?", "-Musavi'nin Anıtkabir'e gitmemesini nasıl karşıladınız?", "Siz olsaydınız Anıtkabir'e gider miydiniz?". Bayram değil seyran değil, ama bu soruları sorma lüzumunu hissederiz...

İlâhi Başkan!.. Sen ne cevap verirsen ver, biz önce­den tasarladığımızı yazarız... Tıpkı "bayram" değil, "seyran" değilken, önceden tasarladığımız soruları sor­duğumuz gibi...

"Niçin" mi adam olmayız?.. İşte bunun için...