Türkiye'nin problemi "İnsan" problemidir. “Yetişmiş insan” problemi... Demokrasinin yerleşip yerleşmemesinin; "Doğu" ve "Güneydoğu" olaylarının; keşifsiz, icatsız, moralsiz bir millet haline gelişimizin temelinde hep bu var.
Biz ki, çocuklarımıza verilecek "Millî terbiye" konusunda henüz müşterek prensiplere sahip değiliz. Hâlâ birbirine zıt değer hükümlerinin zebunuyuz! Kimimize göre Türk Tarihi eli sopalı, gözü dönmüş adamlar ve rukûş manzaralardır. Kimimize göre ise bunun aksi... Kimimiz cihanşümul bir Türk kültürünün varlığından söz ederiz, kimimiz kendimizi bunun aksini savunmaya mecbur hissederiz. Kimimiz "Laiklik", "Demokrasi", "Çağdaşlık" diye diye milletin inancına, din ve dindarlığına idam gömlekleri biçeriz, kimimiz bu kaçınılmaz, zarurî müesseseleri toptan inkâr eder geçeriz. Niçin? Zira okullarda, resmî tiyatro ve sinemalarda, devlet radyo ve televizyonlarında Türk insanına verilecek millî terbiye konusunda müşterek prensiplere, -en azından- asgarî müştereklere ulaşabilmiş değiliz... Onun için aynı ülkede, aynı şehir-kasaba ve köyde, aynı apartmanda, hattâ aynı ailede birinin "Ak" dediğine diğerinin "Kara" dediği iki ayrı kafa, iki ayrı yetişme tarzı, iki ayrı dünya görüşüne sahibiz... Teferruatta değil, "Din" gibi, "Millî Eğitim" gibi, "Millî Kültür" gibi temel ve ana konularda bile... Bu böyle ise, “Doğu” ve "Güneydoğu"da eşkıya ile devlet dairelerinde rüşvet ve yolsuzluklarla başa çıkılamamasına niçin şaşarız?
Kalkınma "İnsan" işidir. "Devlet" olma "İnsan" işidir. Hattâ "Millet" olma; insan sürüsü olmaktan "Millet" olma vetiresine yükselme "İnsan" işidir.
HEDEF: "MİLLİ" EĞİTİM
Hedef "Millî" eğitim olmalıdır. Sahiden "Millî" eğitim... Kuru kuruya "öğretim" veya eğitiminden korkulan "Din ve ahlâk kültürü" değil, onun da eğitim ve terbiyesi...
Peki, bu nasıl olacak?..
Türk Millî Eğitimi'nin en büyük noksanlığı, telkin ve yönlendirme problemidir... Şekli öğretmek kolaydır. Eğitmek, yani terbiye etmek, eğiterek öğretmek; sevdirmek, sevdirerek öğretmek ise ince, zor bir iştir. Biz bu zor ve doğru olanı değil, kolayı seçmişiz.
"Tarih" tarihlerden ibaret değildir. "Edebiyat", ekol ve kalıplardan ibaret olmamalıdır. Din dersi birtakım şeklî bilgi ve ezberlerden ibaret ise, bunun adına "Din Eğitimi" denilmemelidir.
Fetihlerimizdeki insanlık idealini, ruh heyecanını, tarihi zenginliği sevdirememişseniz, ona tarih eğitimi demeyiniz! Türkiye'nin güzelliklerini; akarsuyumuzun, dağımızın-tepemizin tarih boyutunu anlatamamışsanız, bu topraklar nasıl millî coğrafya olur? Şiirimizin, musikîmizin, bize mahsus gönül dilini bilmeyen, onun millî ahenk ve ritmi ile nasıl coşar? İslâmiyet'in cihanşümul mesajını içinde duymayan insana nasıl din tahsili yaptırdık deriz?
Eskiden tepelerimizin, derelerimizin bile efsaneleri, destanları vardı, "Bilgi" denilen nimete "Kutsiyet" dozu katmıştık. "İman"ı bile akıl ve sevgi temeline oturtmuştuk. Onun için hayatımızın tadına varıyor; ekonomisi, siyaseti ve ticareti, hattâ dinlenme ve eğlencesi ile yaşamayı "İbadet" sayıyorduk...
BİR İFLÂS Kİ!
“Sevgi”siz, “Terbiye”siz, telkinsiz eğitim bizi bugünku "İflâs" noktasına getirmiştir. Bir neslin iflası işte böyle sergilenmiştir. "Dogu"su ve "Batı"sı Türk insanını aynı müşterek değerde birleştiremenin; millî yapımızdan her gelenin bir taş koparma başarmasının sebebi budur. Sadece budur!..