Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
BASINDA SEVİYE - 4 Eylül 1987

Basın, bir memleketin boy aynasıdır. "Kamuoyu" okuduğunu denetleyebilecek seviyede ise, "basın" da o ölçüde kendini denetler ve kendine çekidüzen ve­rir. Kamuoyu "ne verirsen alır" oburluğunda ise, o memlekette "basın"ın "kamuoyu"na saygısından ve­ya kamuoyunun basın üzerinde denetleme yapmasından sözetmek güçtür.

Türkiye, garip bir memlekettir. Eski Türk cemiyet ya­pısını meydana getiren müesseseler erozyona uğradık­ça yerine hiç olmazsa yenileri konulamamış; memle­ket bir "kültür alaborası"nın içerisine düşürülmüştür. Bu kültür kıyımı içerisinde ''basın" başroldedir. Tür­kiye'de bir "kültür tahribatı" yapılmasını planlayan­lar, "basın"la yola çıkmışlar; yollarına "basın"la de­vam etmişlerdir.

"Kem âlet"le "kemâlât" olmaz. "Kamuoyu"nun "mimar"ı "basın" ise, basın da bizdeki ciddiyette ise, bu memlekette içtimaî-millî müesseseleri yerli yerine oturtmak zordur.

BİR MÜŞAHEDE

Bazı basın organlarının ciddiyet derecesini, geçen hafta bizzat yaşadığımız bir olayla biz de gördük: Malûm, 28 Ağustos Cuma günü "Kocatepe Camii" res­mi törenle açıldı. Aynı akşam "BBC"yi bir dinleyelim dedik. Açılış hakkında detaylara kadar inen öyle "muhayyel" ve uydurma haberler ki, âdeta dünyaya yeni­den geldik. Gözümüzün önünde meğer neler cereyan etmiş! "Mavi" seccadelilerle "turuncu" seccadeliler ayrı ayrı alanlarda yeralmışlar. Bir "mavi - turuncu" gösterisi ki, "cami" siyasî arena haline gelmiş...

"Türk basını"nı değerlendirirken, elin "BBC'sinden misal vermek niye? Misali bilerek verdik. Zira açı­lış töreninde bizim bir malûm gazetemizin muharriri, "BBC" muhabirine öyle bir kanca attı ki, biz "BBC'de o dehşet (!) yayının yapılacağını bir güzel anladık. "Bu akşam BBC'de şenlik var" diye de, bir­birimizi uyardık. Dediğimiz oldu.

SADECE O MU?

Olur mu? Bir refikimiz öyle bir değerlendirme yaptı ki!.. Meğer "törende 10 kıt'lık İstiklâl Marşı şi­irinin alt sıralarında yeralan dizeleri konuşma araların­da Diyanet İşleri'nden bir görevli tarafından" okun­muş...

"Ne var bunda" demeyiniz... Zira efendim, "İstik­lâl Marşı şiiri" tam "10 kıt’a"lık bir şiir. Bu 10 kıt'anın bütün diğer kıt'aları bırakıldı da sadece "son dizeleri" okundu. Niçin mi? Çünki İstiklâl Marşı'nın âdeta yoğunlaştırılmış din mesajlı "dize"leri o "dize­ler..."

Önce şunu ifade edelim: İstiklâl Marşı'nın tamamı bizimdir. O "dizeler" de, diğerleri de... Saniyen, o adı "büyük" müesseseye, töreni tesbit eden video kaseti sunmaya hazırız. "Korkma, sönmez bu şafaklarda yü­zen al sancak!" diye tören alanını inleten sesimizi de... Ola ki, bu yanlış(!)'ı yapan muhabirini ikaz etme ihti­yacı duyarlar.

Diğer bazı basın organlarının anonsları da "si­yaset" kokuyordu. İçinde yaşadığı olayların bu ka­dar saptırıldığını gören kamuoyu, "basın"a nasıl inan­sın?

Politikaya âlet edilemeyecek müesseseler vardır. "Din" olayı bunlardan biridir.

Çok partili demokrasilerde, "parti" de olacak, "po­litika" da... Fakat, bırakalım politika kendi mecrasın­da yapılsın... Birilerini yermek için "din"i ve masum bir "cami açılışı"nı dilimize dolarsak, yıpranan sade­ce rakip parti olmaz, müşterek kıymet hükümlerimiz de yara alır.

Bizi ayakta tutacak ortak değer hükümlerine sahip çıkmak, önce "basın"ın işi olmalı... Değil mi?