Basın, bir memleketin boy aynasıdır. "Kamuoyu" okuduğunu denetleyebilecek seviyede ise, "basın" da o ölçüde kendini denetler ve kendine çekidüzen verir. Kamuoyu "ne verirsen alır" oburluğunda ise, o memlekette "basın"ın "kamuoyu"na saygısından veya kamuoyunun basın üzerinde denetleme yapmasından sözetmek güçtür.
Türkiye, garip bir memlekettir. Eski Türk cemiyet yapısını meydana getiren müesseseler erozyona uğradıkça yerine hiç olmazsa yenileri konulamamış; memleket bir "kültür alaborası"nın içerisine düşürülmüştür. Bu kültür kıyımı içerisinde ''basın" başroldedir. Türkiye'de bir "kültür tahribatı" yapılmasını planlayanlar, "basın"la yola çıkmışlar; yollarına "basın"la devam etmişlerdir.
"Kem âlet"le "kemâlât" olmaz. "Kamuoyu"nun "mimar"ı "basın" ise, basın da bizdeki ciddiyette ise, bu memlekette içtimaî-millî müesseseleri yerli yerine oturtmak zordur.
BİR MÜŞAHEDE
Bazı basın organlarının ciddiyet derecesini, geçen hafta bizzat yaşadığımız bir olayla biz de gördük: Malûm, 28 Ağustos Cuma günü "Kocatepe Camii" resmi törenle açıldı. Aynı akşam "BBC"yi bir dinleyelim dedik. Açılış hakkında detaylara kadar inen öyle "muhayyel" ve uydurma haberler ki, âdeta dünyaya yeniden geldik. Gözümüzün önünde meğer neler cereyan etmiş! "Mavi" seccadelilerle "turuncu" seccadeliler ayrı ayrı alanlarda yeralmışlar. Bir "mavi - turuncu" gösterisi ki, "cami" siyasî arena haline gelmiş...
"Türk basını"nı değerlendirirken, elin "BBC'sinden misal vermek niye? Misali bilerek verdik. Zira açılış töreninde bizim bir malûm gazetemizin muharriri, "BBC" muhabirine öyle bir kanca attı ki, biz "BBC'de o dehşet (!) yayının yapılacağını bir güzel anladık. "Bu akşam BBC'de şenlik var" diye de, birbirimizi uyardık. Dediğimiz oldu.
SADECE O MU?
Olur mu? Bir refikimiz öyle bir değerlendirme yaptı ki!.. Meğer "törende 10 kıt'lık İstiklâl Marşı şiirinin alt sıralarında yeralan dizeleri konuşma aralarında Diyanet İşleri'nden bir görevli tarafından" okunmuş...
"Ne var bunda" demeyiniz... Zira efendim, "İstiklâl Marşı şiiri" tam "10 kıt’a"lık bir şiir. Bu 10 kıt'anın bütün diğer kıt'aları bırakıldı da sadece "son dizeleri" okundu. Niçin mi? Çünki İstiklâl Marşı'nın âdeta yoğunlaştırılmış din mesajlı "dize"leri o "dizeler..."
Önce şunu ifade edelim: İstiklâl Marşı'nın tamamı bizimdir. O "dizeler" de, diğerleri de... Saniyen, o adı "büyük" müesseseye, töreni tesbit eden video kaseti sunmaya hazırız. "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!" diye tören alanını inleten sesimizi de... Ola ki, bu yanlış(!)'ı yapan muhabirini ikaz etme ihtiyacı duyarlar.
Diğer bazı basın organlarının anonsları da "siyaset" kokuyordu. İçinde yaşadığı olayların bu kadar saptırıldığını gören kamuoyu, "basın"a nasıl inansın?
Politikaya âlet edilemeyecek müesseseler vardır. "Din" olayı bunlardan biridir.
Çok partili demokrasilerde, "parti" de olacak, "politika" da... Fakat, bırakalım politika kendi mecrasında yapılsın... Birilerini yermek için "din"i ve masum bir "cami açılışı"nı dilimize dolarsak, yıpranan sadece rakip parti olmaz, müşterek kıymet hükümlerimiz de yara alır.
Bizi ayakta tutacak ortak değer hükümlerine sahip çıkmak, önce "basın"ın işi olmalı... Değil mi?