Türkiye garip bir memleket... İçimizde ifrat-tefritten uzak, olanı olduğu gibi göreni normal ve objektif düşünen âdeta yok. Savunduğumuzu tam savunur, yerdiğimizi tam yereriz. Savunduğumuzun hiç noksanı, hatası yoktur. Yerdiğimizin ise bir iyi yanı.
Peygamberimiz Efendimiz, o cihanşümul soluk ne güzel buyurmuş: ''Dostlukta da, düşmanlıkta da ifrata düşmeyiniz. Bugün düşman olan, yarın dostunuz olabilir. Bugün size dost görünen, yarın düşmanınız olabilir". Bunu bilir ve inanırız da, yine ifrat ve tefritten kurtulamayız.
BİR SİYAH GÖZLÜK Kİ!..
Siyah gözlük takanlarımıza göre Türkiye batıyor. "Milli kültür" ve "eğitim" konuları üzerinde duran yok. "Ekonomi" çıkmazda. Türk parası bitiyor. Çiftçi can çekişiyor. Esnaf kesimi tükendi. Türkiye, tarihte hiç bu kadar inişe geçmemişti.
1960 öncesi ve sonrasını hatırlarım, iddiaya göre Türkiye Amerika'ya satılmıştı. Ne ırz kalmıştı ne namus. Amerika'ya öyle bir borçlanmıştık ki, taşımızı-toprağımızı satsak ödeyemezdik. 100 yıl sonra bile torunlarımız bu borcu ödemek için köle gibi sürüneceklerdi. 1960 öncelerinde kurulan Adana Çimento Fahbrikası'nın hammaddesi gemilerle Antalya'dan taşınacaktı. Yazık değil mi idi? Keban Barajı'nda üretilen elektriğin büyük kısmı toprağa verilecekti. "İstanbul Köprüsü"nden ancak zenginler, burjuvalar geçecekti...
"Din" mi? Bazı kesimlerce o da elden gitmişti
Biz bu kara, kapkara tabloları dinleyerek, hattâ bu karanlık tablolarla karararak büyüdük. Sonra baktık ki, ne Türkiye batıyor, ne din elden gidiyor.
Türkiye büyüyor. İmparatorluk döneminde de, Tanzimat ve Meşrutiyet döneminde de, Cumhuriyet safhasında da bu istikamet devam etti. Kararlılıkla...
Türk milleti gibi yüzyıllara damgasını vurmuş en yüksek kültüre ulaşmış bir millet asla tükenmez. Büyük bozgunlar, fetret devirleri de yaşasa, sonunda mutlaka bir çıkış yolu bulur, varlığını sürdürür. Nitekim sürdürmektedir.
VE PEMBE GÖZLÜK
Bunları söylerken ben de pembe gözlük takmış değimlim. İnsanın olduğu yerde iyilik de olur, kötülük de.. Beylik ve sultanlık devrinde de, imparatorluk ve cumhuriyet safhalarında da hatalar yapılmıştır. Bir yerde bunlar tabiidir de. Tabiî olmayan, hadiselere tek gözlükle bakmak, her şeyi ya tam iyi, ya tam kötü görmektir.
"Felâket tellâllığı" ideolojik sapmalarla buluşursa, siyah gözlüğü işte asıl o zaman takmalıdır. Karamsarlık, işte asıl o zaman karadır. Kalkınma bir "akıl", "plan" işi olduğu kadar aynı zamanda bir "moral" işidir. "Yeni yetişenlerini üstün moralde tutmasını bilenler, sosyal problemlerin üzerine daha kararlılıkla yürürler.
Tabiî ve objektif olabilmek, seviyeli ve şahsiyetli bir eğitimin meyvesidir. İleri cemiyetler, medenî cesareti olan, kendine saygılı insanlardan meydana gelir. Millî terbiye sistemini oturtamayan toplumlar, sonunda toparlanma imkânı bulsalar da, çalkantılardan kurtulamazlar.
Zaman zaman, hepimiz millî endişeler taşırız. Bu faydalıdır da... İstimde durmak, müteyakkız bulunmak... Devlet ve millet sözkonusu olunca hassasiyetini korumak. Fakat yine de olayları büyütmeden, olanı olduğu gibi görmek, objektif olmak... Daha doğrusu ve en doğrusu "yapıcı" olabilmek... Ateşe körükle değil, söndürücü ile gitmek...
Ne toz pembe, ne kara... Pembeye pembe, karaya kara... Galiba yapamadığımız şey bu!..