Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
PEMBE VE SİYAH - 2 Ekim 1987

Türkiye garip bir memleket... İçimizde ifrat-tefritten uzak, olanı olduğu gibi göreni normal ve objektif düşünen âdeta yok. Savunduğumuzu tam savunur, yer­diğimizi tam yereriz. Savunduğumuzun hiç noksanı, ha­tası yoktur. Yerdiğimizin ise bir iyi yanı.

Peygamberimiz Efendimiz, o cihanşümul soluk ne güzel buyurmuş: ''Dostlukta da, düşmanlıkta da ifra­ta düşmeyiniz. Bugün düşman olan, yarın dostunuz olabilir. Bugün size dost görünen, yarın düşmanınız ola­bilir". Bunu bilir ve inanırız da, yine ifrat ve tefritten kurtulamayız.

BİR SİYAH GÖZLÜK Kİ!..

Siyah gözlük takanlarımıza göre Türkiye batıyor. "Milli kültür" ve "eğitim" konuları üzerinde du­ran yok. "Ekonomi" çıkmazda. Türk parası bitiyor. Çiftçi can çekişiyor. Esnaf kesimi tükendi. Türkiye, ta­rihte hiç bu kadar inişe geçmemişti.

1960 öncesi ve sonrasını hatırlarım, iddiaya göre Türkiye Amerika'ya satılmıştı. Ne ırz kalmıştı ne na­mus. Amerika'ya öyle bir borçlanmıştık ki, taşımızı-toprağımızı satsak ödeyemezdik. 100 yıl sonra bile to­runlarımız bu borcu ödemek için köle gibi sürüneceklerdi. 1960 öncelerinde kurulan Adana Çimento Fahbrikası'nın hammaddesi gemilerle Antalya'dan taşına­caktı. Yazık değil mi idi? Keban Barajı'nda üretilen elektriğin büyük kısmı toprağa verilecekti. "İstanbul Köprüsü"nden ancak zenginler, burjuvalar geçecekti...

"Din" mi? Bazı kesimlerce o da elden gitmişti

Biz bu kara, kapkara tabloları dinleyerek, hattâ bu karanlık tablolarla karararak büyüdük. Sonra baktık ki, ne Türkiye batıyor, ne din elden gidiyor.

Türkiye büyüyor. İmparatorluk döneminde de, Tan­zimat ve Meşrutiyet döneminde de, Cumhuriyet safhasında da bu istikamet devam etti. Kararlılıkla...

Türk milleti gibi yüzyıllara damgasını vurmuş en yüksek kültüre ulaşmış bir millet asla tükenmez. Bü­yük bozgunlar, fetret devirleri de yaşasa, sonunda mut­laka bir çıkış yolu bulur, varlığını sürdürür. Nitekim sürdürmektedir.

VE PEMBE GÖZLÜK

Bunları söylerken ben de pembe gözlük takmış deği­mlim. İnsanın olduğu yerde iyilik de olur, kötülük de.. Beylik ve sultanlık devrinde de, imparatorluk ve cum­huriyet safhalarında da hatalar yapılmıştır. Bir yerde bunlar tabiidir de. Tabiî olmayan, hadiselere tek göz­lükle bakmak, her şeyi ya tam iyi, ya tam kötü gör­mektir.

"Felâket tellâllığı" ideolojik sapmalarla buluşursa, siyah gözlüğü işte asıl o zaman takmalıdır. Karamsar­lık, işte asıl o zaman karadır. Kalkınma bir "akıl", "plan" işi olduğu kadar aynı zamanda bir "moral" işidir. "Yeni yetişenlerini üstün moralde tutmasını bilen­ler, sosyal problemlerin üzerine daha kararlılıkla yü­rürler.

Tabiî ve objektif olabilmek, seviyeli ve şahsiyetli bir eğitimin meyvesidir. İleri cemiyetler, medenî cesareti olan, kendine saygılı insanlardan meydana gelir. Millî terbiye sistemini oturtamayan toplumlar, sonunda to­parlanma imkânı bulsalar da, çalkantılardan kurtula­mazlar.

Zaman zaman, hepimiz millî endişeler taşırız. Bu faydalıdır da... İstimde durmak, müteyakkız bulunmak... Devlet ve millet sözkonusu olunca hassasiyetini koru­mak. Fakat yine de olayları büyütmeden, olanı oldu­ğu gibi görmek, objektif olmak... Daha doğrusu ve en doğrusu "yapıcı" olabilmek... Ateşe körükle değil, sön­dürücü ile gitmek...

Ne toz pembe, ne kara... Pembeye pembe, karaya ka­ra... Galiba yapamadığımız şey bu!..