Hayat muhasebesi kâinatta sadece mümine has bir hususiyet... Gende kalan "Yıl"a, geçen "Ay"a, yaşanan "Gün"e dönüp bakmak, değerlendirmek. "Neyi niçin yaptım, neyi niçin yapamadım?" diye kendini yargılamak bir dini mükellefiyet.
Ramazan'da insan her an muhasebede... Zira eli yasaktan, gözü haramdan, kulağı çirkinden, aklı faydasız olandan, günlü hikmetsiz bulunandan sakınmak orucun kemali için şart. Ramazan'da mü'minler her türlü kötülük, çirkinlik, hedefsizllk ve hikmetsizliğe karşı işte böylesine alarmda.
Kemalli mü'min, aslında her gün Ramazan hassasiyetine sahip. Kâmil mü'min Ramazan alarmını her ay, her gün, her an içinde duyar... Gel gör ki, bu kemâl her kula vergi değil. İlâhi kudret ezel ve ebedi kuşatan ilmi ile bunu bildiğinden vesileler, fırsatlar yaratmış... Onları "Rab" şefkati ile önümüze sürmüş. İbadet, Ramazan, bayram, farz, vacib, müstenab hep böylesine vesileler, böylesine fırsatlar.
Şimdi Ramazan fırsatı içerisindeyiz, önümüzde bir "Kadir" deryası, bir "Bayram" ummanı var. Ramazan denizinde, Kadir deryasında, Bayram ummanında yüzmeye hazır mıyız? Bu deniz, bu umman kimde kir-pas bırakır? Ama o denize, o derya ve umma girmesini bilmek gerek. Hangi kıyıdan, hangi saatta, hangi kılıkla... Aksi halde girememek de, girip temizlenememek de var.
Şimdi sorunuz: Başta gönül, bütün azalar oruç tutuyor mu? Gönüllü çıkılan yolda gönüllü yolculuk yapılıyor mu? Akıl neyi düşünüyor, nefis neyi kuruyor, göz neyi görüyor, kulak neyi duyuyor, el neye uzanıyor farkında mı? Daha doğrusu, onlardan sorumlu olan biz, bunların farkında mıyız?
Herkesin gönlü alınıyor, fakirlere el uzatılıyor, çocuklar sevindiriliyor, küsler barışıyor, yılboyu kalplerimizi karartan günahlar yıkanıyor mu? Yoksa fakiri sevindirmek, gönül almak, küse yaklaşmak için biteviye "Bayram" mı bekleniyor?
İşte Ramazan geldi-geçiyor. Daha ne bekleriz?
Elimizi, kolumuzu bugün bağlayan görünmez el, Bayramı beklersek korkulur ki bağını o gün de çözmez.
Ramazan bir muhabbettir, insanın kendine yönelttiği bir dinlemedir. Gece sahuru, akşam iftarı, beş vakit kıyamı, yirmi rükûluk teravihi ile nefse karşı her an tetikte olmaya bir uyarmadır. Olur ki yılın diğer aylarına, günlerine bu ikazdan birşeyler kalır. Doğrusu şu ki mutlaka kalır.
Ramazan'ın, orucun, farzın, haramın bir hikmeti de bu değil mi?
Bizi seven Peygamberler Peygamberi "-Hesaba çekilmeden evvel, kendinizi hesaba çekiniz" buyurmuş. Sebebi işte bu. Günlük muhasebe, aylık değerlendirme, yıllık hesaplaşma. Zira sonunda bütün bir ömrün hesabını vermek var. Bir kaçınılmaz son. Boşuna mı yaratıldık?
Ramazan bitiyor, öyleyse kollar sıvanmalı. Bayram hasadından herkes kucağı dolu dönerken, eli boş dönmek istemiyorsak... Yoksa Rab gücenir, kader küser, Peygamber ve meleküt susar. Yaptıklarımızla kalırız.
Hayat bize ibret... Tarih ibret. Ne iyiler, kötüler gelip-geçmiş. iyiler iyilikleri, kötüler kötülükleriyle kalmış. Kimse bilerek kötü olmayı istememiş, ama olmuş, iyi olmak isteyen, iyilik isteyen ise istediği gibi olmuş.
Geçmişe dönük bakmak, geçmişin terazisinde kendini tartmak her kişinin işi değil, er kişinin işi.
Kötülükte hayır yok... İyilik ise eskimeyen bir hazine. Bu hazinenin anahtarı elimizde. Ramazan'da elimizde, Ramazan dışında elimizde.
"-Ümmetim Ramazan'ın değerini bilseydi, bütün yılın Ramazan olmasını dilerdi" hadis-i Peygamberisinin maksadı bu!
"-Ramazan geldi, öyleyse Allah nazarında hayırlı olmaya bakın! Hayır işleyin!" Peygamber sözü bize ikaz.
Akıllı insan istikbale geçmişin gözlüğü ile bakar... Kendini geleceğe hazırlar.
Ramazan muhasebesi bu demek.