Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
MUHASEBE - 15 Haziran 1984

Hayat muhasebesi kâinatta sa­dece mümine has bir hususi­yet... Gende kalan "Yıl"a, geçen "Ay"a, yaşanan "Gün"e dönüp bakmak, değerlendirmek. "Neyi niçin yaptım, neyi niçin yapamadım?" diye kendini yargılamak bir dini mükellefiyet.

Ramazan'da insan her an mu­hasebede... Zira eli yasaktan, gözü haramdan, kulağı çirkinden, aklı faydasız olandan, günlü hikmetsiz bulunandan sakınmak oru­cun kemali için şart. Ramazan'da mü'minler her türlü kötülük, çir­kinlik, hedefsizllk ve hikmetsizliğe karşı işte böylesine alarmda.

Kemalli mü'min, aslında her gün Ramazan hassasiyetine sa­hip. Kâmil mü'min Ramazan alar­mını her ay, her gün, her an içinde duyar... Gel gör ki, bu kemâl her kula vergi değil. İlâhi kudret ezel ve ebedi kuşatan ilmi ile bunu bil­diğinden vesileler, fırsatlar yaratmış... Onları "Rab" şefkati ile önümüze sürmüş. İbadet, Rama­zan, bayram, farz, vacib, müstenab hep böylesine vesileler, böy­lesine fırsatlar.

Şimdi Ramazan fırsatı içerisin­deyiz, önümüzde bir "Kadir" der­yası, bir "Bayram" ummanı var. Ramazan denizinde, Kadir derya­sında, Bayram ummanında yüz­meye hazır mıyız? Bu deniz, bu umman kimde kir-pas bırakır? Ama o denize, o derya ve um­ma girmesini bilmek gerek. Hangi kıyıdan, hangi saatta, hangi kılıkla... Aksi halde girememek de, girip temizlenememek de var.

Şimdi sorunuz: Başta gönül, bütün azalar oruç tutuyor mu? Gö­nüllü çıkılan yolda gönüllü yolcu­luk yapılıyor mu? Akıl neyi düşü­nüyor, nefis neyi kuruyor, göz neyi görüyor, kulak neyi duyuyor, el neye uzanıyor farkında mı? Da­ha doğrusu, onlardan sorumlu olan biz, bunların farkında mıyız?

Herkesin gönlü alınıyor, fakirle­re el uzatılıyor, çocuklar sevindiri­liyor, küsler barışıyor, yılboyu kalplerimizi karartan günahlar yı­kanıyor mu? Yoksa fakiri sevindir­mek, gönül almak, küse yaklaş­mak için biteviye "Bayram" mı bekleniyor?

İşte Ramazan geldi-geçiyor. Daha ne bekleriz?

Elimizi, kolumuzu bugün bağla­yan görünmez el, Bayramı bekler­sek korkulur ki bağını o gün de çözmez.

Ramazan bir muhabbettir, insa­nın kendine yönelttiği bir dinlemedir. Gece sahuru, akşam iftarı, beş vakit kıyamı, yirmi rükûluk te­ravihi ile nefse karşı her an tetikte olmaya bir uyarmadır. Olur ki yılın diğer aylarına, günlerine bu ikaz­dan birşeyler kalır. Doğrusu şu ki mutlaka kalır.

Ramazan'ın, orucun, farzın, haramın bir hikmeti de bu değil mi?

Bizi seven Peygamberler Pey­gamberi "-Hesaba çekilmeden ev­vel, kendinizi hesaba çekiniz" buyurmuş. Sebebi işte bu. Günlük muhasebe, aylık değerlendirme, yıllık hesaplaşma. Zira sonunda bütün bir ömrün hesabını vermek var. Bir kaçınılmaz son. Boşuna mı yaratıldık?

Ramazan bitiyor, öyleyse kollar sıvanmalı. Bayram hasadından herkes kucağı dolu dönerken, eli boş dönmek istemiyorsak... Yok­sa Rab gücenir, kader küser, Pey­gamber ve meleküt susar. Yaptık­larımızla kalırız.

Hayat bize ibret... Tarih ibret. Ne iyiler, kötüler gelip-geçmiş. iyiler iyilikleri, kötüler kötülükleriyle kalmış. Kimse bilerek kötü olmayı istememiş, ama olmuş, iyi olmak isteyen, iyilik isteyen ise is­tediği gibi olmuş.

Geçmişe dönük bakmak, geç­mişin terazisinde kendini tartmak her kişinin işi değil, er kişinin işi.

Kötülükte hayır yok... İyilik ise eskimeyen bir hazine. Bu hazine­nin anahtarı elimizde. Ramazan'­da elimizde, Ramazan dışında eli­mizde.

"-Ümmetim Ramazan'ın değe­rini bilseydi, bütün yılın Ramazan olmasını dilerdi" hadis-i Peygamberisinin maksadı bu!

"-Ramazan geldi, öyleyse Al­lah nazarında hayırlı olmaya ba­kın! Hayır işleyin!" Peygamber sözü bize ikaz.

Akıllı insan istikbale geçmişin gözlüğü ile bakar... Kendini gele­ceğe hazırlar.

Ramazan muhasebesi bu de­mek.