Cumhuriyet döneminde "din eğitimi"nin inişli çıkışlı bir seyri var.
1920 yılında kurulan "Meclis Hükümeti", eğitimin "dinî ve millî" hale getirilmesi için karar almış. M.Kemal Atatürk, 1922 yılında TBMM'de yaptığı bir konuşmada, yeni Türkiye'de dinî eğitime mutlaka yer verileceğini vurgulamış.
1924 yılında "Tevhîd-i Tedrisat Kanunu" yürürlüğe konulmuş ve bütün okullar "Maarif Vekâleti"ne bağlanmış. Aynı kanun gereği, ilkokula dayalı olarak 4 yıllık imam-hatip okulları açılmış. İlkokul, ortaokul ve liselere din dersleri konulmuş. 1924 yılında 5 yıllık ilk-öğretmen okullarında (lİbtidaî dar'ül-muallimîn-dâr'ül-muallimat) keza Din Bilgisi dersleri mevcut.
1931 yılında öğretmen okullarının müfredat programlarından, Din Bilgisi dersleri çıkarılmış. 1932-33 öğretim yılında da, imam-hatip okulları ve ilahiyat fakülteleri -öğrenci yetersizliği gerekçesiyle- öğretime kapatılmış.
Bu tarihten sonra memleket, 18-19 yıl gibi uzunca bir süre resmî-legal din eğitiminden mahrum kaldı.Bu dönemde halkımız, din eğitimi ve din hizmeti ihtiyacını kendi kendine karşılamaya çalıştı. Denilebilir ki, din istismarı temeline dayalı olarak bugün hâlâ devam eden sıkıntıların kaynağı, hemen hemen bu inkıta dönemidir.
Bu böyle gidemezdi. Nitekim gitmedi. 1948-49 öğretim yılından itibaren "Tevhîd-i Tedrisat Kanunu"nun din eğitimi ile ilgili hükümleri yeniden uygulamaya konuldu. 1949-50 öğretim yılında Ankara Üniversitesine bağlı İlahiyat Fakültesi tedris hayatına girdi. Aynı yıl, ilkokullara Din Bilgisi dersleri konuldu.
1951-52 öğretim yılında "imam-hatip okulları" ve kısa süreli imam-hatip kursları açıldı. İmam-hatip okulları 1971-72 öğretim yılından itibaren "imam-hatip liseleri" haline getirildi.
1956 yılında ortaokullara, 1967 yılında liselere, isteğe bağlı Din Bilgisi dersleri konuldu. 1982 tarihindem itibaren ise bu dersler ilk ve orta dereceli okullarda yasa gereği mecburî hale getirildi.
1959 yılında İstanbul'da açılan ve müteakip yıllar içerisinde sayıları 7'ye yükselen yüksek islâm enstitüleri, 1982 yılında üniversiteye bağlandı ve ilahiyat fakültleri haline getirildi.
Cumhuriyet'in kurulduğu yıllardan itibaren Diyanet İşleri Başkanlığı yönetiminde bırakılan Kur'ân kurslarının açılış, yönetim ve denetimlerinde 1971 yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği uygulaması başlatılmış ve bu müesseseler de "tedrisatın tevhidi" prensibine uydurulmuştur.
Bu inişli çıkışlı seyir, şüphesiz Cumhuriyet'in ve "laiklik" başta olmak üzere onun dayandığı prensiplerin farklı yorumlanmasından doğdu. Tecrübeli eğitimci-yazar Gazi Mert'in bir makalesinde belirttiği gibi "Türkiye'de bugün artık tartışılan konu laisizm içerisinde din eğitiminin yer alıp almayacağı değil, laik cumhuriyetin din eğitimine ne ölçüde katkıda bulunabileceğidir. (G.Mert, Cumhuriyet Döneminde Din Eğitimi, Diyanet Gazetesi, Ekim 1987, Sayı: 344, Sh. 10-11)"
"Din eğitimi" bugün artık hükümetlerin anayasal görevi, hükûmetlerüstü bir devlet hizmetidir. İlkokuldan üniversiteye bütün evlâd-ı vatan Türkçe, Matematik öğrenir gibi dinini öğreniyor. Kur'ân kursları, imam-hatip liseleri, ilahiyat fakülteleri yüzbinlerce öğrencinin feyzaldığı resmî din eğitimi müesseseleri... "Lâzım mı, değil mi?" tartışmasını aştık, "Nasıl verimli yapabiliriz?" safhasındayız.
Din öğretimi Genel Müdürü Halil Hayıt, geçtiğimiz temmuz ayında bütün imam-hatip liseleri müdürleriyle 15 gün süreyle bu verimliliği değerlendirdi. Şimdi imam-hatip liselerinde branşlaşmanın kavgasını veriyor. 19 Mayıs Üniversitesi, 21 Ekim Çarşamba gününden bu yana 42 tebliğin sunulduğu 10 celselik bir sempozyumda bu verimliliği tartışıyor.
Bu ve benzeri çalışmalarla hizmet, inşallah daha ileri noktalara varacak. Demek suyun akışı durdurulamıyor.