Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ - 6 Kasım 1987

Konya'da bir üniversite var... Ankara, İstanbul ve İz­mir'deki emsallerine yetişebilmek için bir koşuya girmiş. Adını seçen de iyi seçmiş: Konya'ya ancak "Selçuk" yakışır demiş.

Henüz 12 yaşındaki bu gencecik üniversite, kendisi­ne ağabey durumundaki bunca üniversite arasında kül­türel faaliyetlerde başı çekiyor "Üniversite" ne demek? Akademik tarifler bir yana, herhalde ilim-fikir üreten yer demek değil mi? İşte Selçuk Üniversitesi bunu yapıyor.

1985 yılında "1. Milli Gençlik Kongresi"ni düzenlemis. Bu yıl ise aynı kongreyi "milletlerarası" seviyede gerçekleştirdi. 21'i yabancı 48 bildirinin tartışıldığı bu ilk milletlerarası gençlik kongresini Rektör Prof .Dr. Halil Cin, diri-tutkun alkışlar arasında, "1990 yılında 2. Milletlerarası Gençlik Kongresi'nde buluşma vaadi" ile kapattı.

1985 yılında, "1. Millî Mevlâna Kongresi" düzen­lenmiş. Müteakip yıl, aynı kongrenin ikincisi... Bu yıl ise Mevlâna kongrelerinden 3’üncüsü "milletlerarası" seviyede yapılmış... Bu kongrelerde Rektör Cin, üniver­sitelilere Mevlânâ'nın "Allah ve insan sevgisi"ni hatır­latmış... Sevgiden örülmüş bu ışığı, hayat yolunda kar­şılaşacakları problemlerin üzerine çevirmelerini; gele­ceğe bu sevgi, bu ışıkla bakmalarını teklif ve telkin etmiş...

İlmî kongrelerin ardı-arkası kesilmiyor: Yine 1985 yı­lında "Anarşi ve Teröre Karşı Atatürkçülük'te Bütün­leşme Sempozyumu" tertip edilmiş... Bu sempozyumun açılış ve kapanış konuşmalarında Rektör Cin, "Ata­türk'ün görüş ve düşüncelerini kendi ideolojileri isti­kametinde yorumlayarak, gençliği Marksist-Leninist yönde şartlandıranlara; onu, ihtilâlci; sınıf savaşçısı ola­rak gösterenlere" karşı çıkmış... Atatürk'ü kalkan ya­parak, "Türk tarihini, Türk dilini, Türk örf ve âdetle­rini, bütünüyle Türk kültürünü tahrip etmeye yeltenen­ler"in içyüzünü açıklamış... Bütün bunları basılan teb­liğlerden su içer gibi okuduk.

Atatürk'ü, Atatürkçülüğü ve devletin temel ilkeleri­ni bu millî değerlere bühtanla, kendi şahsî tercihleri is­tikametinde yorumlayarak, on yıllardır bu milletin sır­tında bir kırbaç gibi kullananlara karşı bu yapıcı sese ne kadar hasrettik değil mi?..

Selçuk Üniversitesi Akif'i de unutmamış. 1986 yı­lında "Ölümünün 50. Yılında M.Akif Ersoy'a Armağan" olarak 165 sayfalık büyük boy bir eser ya­yınlamış... Bu eserin önsözünde Rektör Cin, aynen şöy­le diyor:

"Türk çocuğu ecdadını, tarihini ve millî kültürünü öğrendikçe, güç işleri başarmak için kendinde büyük bir moral güç bulur!".. Nasıl, ilâve edecek bir şey var mı?

Eskiden bir "bürokrat-tip" vardı. Yüzü gülmeyen, ro­bot gibi, belli söz ve davranış kalıplarının dışına çı­kamayan... Halil Cin tipi ile özellikle üniversiteler yö­netimimiz yeni bir uslüp, yeni bir tavır kazanmıştır. Her türlü fanatizmden uzak; bastığı yeri bilen; geçmiş ve geleceği kucaklayan; yetişme tarzı ne olursa olsun in­sanını seven... Bunu şuradan da anladık ki, en yakın yardımcılarından başlayarak, üniversite çevresi sayın rektörün, bu sıcaklık ve kıvraklığında bütünleşmişler... Onu gördük.

Bu kıvraklıktır ki, Selçuk Üniversitesi kışa zaman­da 8 fakülte, 7 yüksekokul, 3 enstitü ve 2 araştırma mer­kezi ile bir büyük üniversite olma yarışına girmiş... "Sen-ben" kavgası yerine sürekli hamle ve bu terakki etrafında bütünleşme...

Bizde bir hastalık var! Osmanlı'yı sevenin Cumhu­riyet'e, Cumhuriyet'i benimseyenin Osmanlı'ya ve bü­tünüyle geçmişimize karşı çıkması garabeti... Bu yan­lış, Selçuk Üniversitesi yönetiminin bütünleştirici çiz­gisinde düzeltilmiş... Bu üslûp, inşallah bütün üniver­sitelerimize, basın müesseselerimize ve idarî kademe­lerimize bir deva gibi yayılır.

Selçuk Üniversitesi'nin merhum Erol Güngör'le baş­layıp, Sayın Halil Cin ile sürdürülen üslûbunu bu aksiyoner çizgide bulduk.