Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
RAMAZAN’I ANLAMAK - 22 Haziran 1984

Ramazan bir misafir gibi, denetçi gibi geldi-gidiyor... Sahurumuzu gördü, if­tarımıza bağdaş kurdu. Kur'-ân meclislerimize; mukabele halkalarımıza diz çöktü... Kim, neyi, ne kadar yaptı ise tesbit etti... Hayatımızın portresini çizdi... Bu portre götürülüp amel defterimizin Ramazan bölümüne yerleş­tirilecek... Mizan başında bize verilmek üzere...

Ramazan, bir seferdir, sa­vaştır. Bu seferde aç-susuz kalmak değildir murad... Nefsimizle, irademizle, fizik isteklerimizle savaşmaktır... Savaşı kaybetmek de var, ka­zanmak da... Nefsine mağlup olan savaşı kaybeder, ira­desini kullanmayan, fizikî is­teklerine mahkûm olur.

Ramazan bir fırsattır. Ahirete açılan kapıdır... Mânâ aleminden yakılan ışıktır... Olur ki kul geleceğini hatır­lar; yakın istikbalden uzak istikbale bakar; geçmişini, geleceğini hatırlar; kendini uzak geleceğe hazırlar...

Akıllılık dünya fırsatlarını değerlendirmek değil... Asıl akıllılık, ebediyete ait fırsat­ları fırsat bilmek... Dünya, dünyada kalacak... Dünyada ahiret için biriktirilenler ise bize azık olacak... Kabrin, sualin, sıratın, mizanın, mah­şerin uzun-muhataralı yol­culuğuna azıksız çıkılamaz.. Bunu kime, nasıl anlatsak!..

Hz. Ali (K.V.), kendine çok güvenen bir inanma­yanla karşılaştı... Kendini akıllı sanan inanmayan, Hz. Ali'ye bakıp güldü: "-Aklına şaşarım, bu yaptıkların boş! " dedi... İlmin kapısı, aklın beldesi Hz. Ali, inan­mayanın bilinmeyen aklına; görünmeyen gönlüne nazar kılıp cevap verdi:

-Farzedelim ki sen haklı­sın... Gerçekten de sual, sı­rat, mizan, cennet, cehennem yok... öldükten sonra toz-toprak olup gideceğiz... Söy­ler misin: Bu takdirde ben ne kaybederim?!. Ya ben haklı isem!.. Öldükten sonra diril­mek, hesap vermek, mizana girmek haksa... Söyler misin, o zaman sen ne yaparsın?!.."

Sahi o zaman biz ne yapa­rız?!..

Ramazan bir deniz, derya... önümüzde akıp giden bir ırmak, nehir... Yılda topu topu bir defa gelir. Irmak akar, biz bakarsak, buna akıllılık mı, ne denir?!..

Bu yolculuktan geçmiş ümmetler de geçtiler. Onlar da bu dünyaya kah ebedi, kâh geçici dediler... Dünyada bugün ona ebedi diyen de, geçici diyen de yok... İhtiyar arz, kendisine dört-el sarılanları da değirmeninde öğütmüş... Dünyada kimse kimsenin gözünün yaşına ba­kıyor mu?.. Dünya niçin bak­sın?., Ahiret niçin baksın?..

Ramazan bir binek... Boş değil, dolu geldi.. Namüte­nahi yükünü bir bir dağıta­cak... Kayırmasız... Herkes hakkı kadar, hakettiği kadar alacak... Giderken de boş git­meyecek. Herkes ne vermişse onu yükleyecek... Gelen­den pay almamak, gönderi­lenden pay ayırmamak kime yarayacak?!..

Ramazan bir kültür... Mil­let hamurumuzda, millî ka­rakterimizde din kaynaklı bir unsur... Camide, sofrada, sokakta,   işyerinde  günün Ramazan olduğunu herkes fark eder. Camiler bir başka dolar, sokaklar bir başka renklenir, sofralar bir başka zenginlenir... Ramazan hazır­lığında, Ramazan yaşayışın­da, uğurlanışında, bir toplu istek,   toplu  kanaat;   Ra­mazan üzerinde bir ortak şuur, bir icma’ ortaya çıkar. 7'den 70'e kitleleri bir nok­tada toplamak, kanaat birli­ğine, inanç bütünlüğüne, ya­şayış beraberliğine ulaştır­mak ne demektir? İşte bu, milletleşmek, millet olmaya lâyık bulunmak demektir... Ramazan böylesine bir geç­miş, böylesine bir realite, böylesine   bir  gelecektir... .Realitelerden, gerçeklerden kaçmaya yeltenmek neden­dir?

Lokantalara asılmış anonslar görürsünüz: Bazıları "Ra­mazan boyunca kapalı" ol­duklarını; bazıları "sahurda açık" bulunduklarını ya­zarlar. Bu anonslar, Rama­zan'da bazı şeylere kapalı, bazı şeylere açık oldu­ğumuzu anlatırlar. Rama­zan "da gönlümüzü bazı şey­lere kapamışsak, bu onu ka­rartmamak içindir. Gönlü­müzü bazı şeylere açmışsak, bu onu güçlü, ömürlü kılmak içindir...

Ramazan bir "rahmet"... Gökten inen rahmete denk... Fakirler, muhtaçlar onda se­vinecek.

"-Bu ayda bir hayır yapan, başka aylarda bin farz edâ etmiş gibi sevaba erecek"... Bu bir Peygamber müjdesi... "Bir"e "bin", hangi rahme­tin, hangi toprağın, hangi bereketin cömertlik elinde.

"-Kim bir din kardeşinin ihtiyacını karşılarsa, Allah da onun ihtiyaçlarını gide­rir... Kim bir mü'min kardeşinin sıkıntısını giderirse Allah da kıyamet günün­de onun sıkıntısını giderir,.. Kim bir Müslüman'ın ayıbı­nı örterse, kıyamet gününde Allah da onun ayıbını ör­ter..."

Bu da bir Peygamber ika­zı... Ayıbı çok, ihtiyacı, sıkın­tısı bol olanlara,.. Bizlere...

Ramazan'ı anlasaydık, her günün Ramazan olmasını di­lerdik...